KANAL İSTANBUL VE KİRLİ BORÇ GERÇEĞİ
Reklam
Necdet TOPÇUOĞLU

Necdet TOPÇUOĞLU

ŞİMAL YILDIZI

KANAL İSTANBUL VE KİRLİ BORÇ GERÇEĞİ

29 Kasım 2021 - 00:02


Necdet Topçuoğlu

Garanti, İş, Yapı Kredi Bankalarının da içinde bulunduğu 6 banka Birleşmiş Milletlerin desteklediği, insanlığa ve doğaya zarara engel olan "sorumlu bankacılık" sözleşmesini imzaladıkları için İstanbul Kanalı’na finansman veremeyeceklerini bildirmişlerdir. Yurt dışından da, İstanbul Kanalı’nı finanse edecek yatırımcı bulunamamıştır. Yabancı yatırımcılar gerek yatıracakları parayı geri alabileceklerine inanmadıkları, gerekse Türkiye’yi yönetenlerin sözüne, yani siyasi ve hukuki yapıya güvenmediklerinden, bu işe girmek istemedikleri söylenmektedir. Dolayısıyla, bu aşamada İstanbul Kanalı Projesi gündemden düşmüştür.
Aslında bankaların kredi vermekten çekinme sebebinin altında yatan gerçek, çevre bilinci değil, uluslararası hukukta yer alan "kirli borç" gerçeğinin olduğu söylenmektedir. Bu konu İYİ Parti Genel Başkanı tarafından bir süre önce ‘’Tiksindirici Borç’’ adı altında gündeme getirilmiş, ancak üzerinde yeterince durulmamıştır. Anlaşılan, bankalar ve uluslararası finans kuruluşları arasında bu dillendirme yeteri kadar etkili olmuştur. Sayın Meral Akşener ve ekibini bu çabalarından dolayı kutlamak gerekir. Bundan sonra da bu konunun sürekli gündemde tutulmasında faydalı görülmektedir.
Kirli Borç kavramının detaylarına bakılacak olursa, devlet kendisini oluşturan kişi ve kurumlardan ayrı olarak bir tüzel kişiliğe sahiptir. Devleti yöneten hükumetler zamanla değişmektedir. Ancak devlet bakidir. Bu noktada karşımıza idare hukukunun en temel ilkelerinden birisi olan ‘‘yönetimin devamlılığı ilkesi’’ çıkmaktadır. Bu ilke çerçevesinde bir hükümet borçlanmışsa, onun yerine gelen hükümet bu borcu ödemekle yükümlüdür. Genel kural bu olmakla birlikte her genel kuralın istisnaları olduğu gibi, bunun da istisnası bulunmaktadır.
Uluslararası hukukta bir borcun geri ödenme zorunluluğu tartışılmaz bir konu olarak kabul edilmektedir. Ancak, tartışmaya konu olan borç, gayrimeşru borç (İngilizcesi odious debt, tiksindirici borç diye de çevriliyor) kapsamında kabul edilen bir borç ise, bu takdirde geri ödenmesi de tartışmalı hale gelmektedir. Uluslararası hukukta, gayrimeşru borç olarak adlandırılan borç tipi; meşruluğu tartışmalı olan, otoriter bir yönetimin, halkının yararına değil kendi yararına, gücünü artırmak ya da iktidarını sağlamlaştırmak için aldığı borçlara verilen addır. Bu tür borçlara normal borçlara uygulanan rejimin uygulanmaması gerektiğini öne süren hukukçular bulunmaktadır. Bu görüşte olanlara göre söz konusu borçlar, devletin borçları olarak değil, devleti yönetenlerin kişisel borçları olarak gösterilebilmektedir.
Güncel anlamdaki gayrimeşru borç kavramı ilk kez Rus hukukçu Alexander Nahum Sack tarafından 1927 yılında ortaya atılmıştır. Sack, bir borcun gayrimeşru borç olarak kabul edilebilmesi için, borçlanma şeklinin yanı sıra harcanma şekli ve yerinin de kamuoyunun onayı dışında olması ve buna karşılık bütün bu bilgilerin kredi verenlerin bilgisi içinde olması gerektiğine işaret etmektedir. Sack’a göre: ‘’Eğer otoriter bir yönetim ülkenin ihtiyaçları yerine kendi otoriter rejimini güçlendirmek ve insanların ona karşı çıkmasını bastırmak için borçlanmaya gidiyorsa bu borç o ülke halkı için gayrimeşru borç sayılır’’ demektedir.
Bu açıklamalardan anlaşılacağı gibi, alınan borcun halkın değil yönetenlerin yararına kullanılması bir borcun gayrimeşru borç olarak kabul edilmesi için yeterli görülmektedir. Söz konusu borcu verenlerin de verdikleri bu borcun devleti yönetenlerin kendi durumlarını güçlendirmek için kullanacaklarını bilmeleri gerekmektedir. Borcun alınıp verilmesinden önce bu borcun bu amaçlarla kullanılacağı konusunda ortaya konulmuş ulusal ya da uluslararası uyarılar, bildiriler varsa, bunlar borç verenler tarafından verilen borcun kamu yararına kullanılmayacağının kanıtı olarak kabul edilebilecek uyarılar olarak dikkate alınmalıdır.
Gayrimeşru borçların üç başlık altında toplaması mümkündür. Bunlardan birincisi Kamuoyunun yararına kullanılmayan borçlar, ikincisi Suçla ilişkili borçlar. Bunlar da ikiye ayrılmaktadır. (a) Konusu suç oluşturan borçlar, (b) Bir suç işlenmesine yol açan borçlardır. Üçüncüsü Yasa dışı borçlar olup, bunlar da ikiye ayrılmaktadır. (a) Yasalara aykırı olarak alınan borçlar, (b) Yasalara uygun olarak alındıktan sonra yasalara aykırı olarak kullanılan borçlardır. Güney Afrika’daki ırk ayrımı, Filipinlerde Ferdinand Marcos, Zaire’de Mobutu yönetimi dönemlerinde alınan borçları gayrimeşru borçlar olarak göstermek mümkündür.
Türkiye Cumhuriyeti üstlenip ödemiş olmasına rağmen, Osmanlı borçlarının da gayrimeşru borçlar için bir örnek olduğunu söylemek mümkündür. Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı yönetiminin, kredi verenlerin de zorlamasıyla, toplumun yararına olmayan, kimi savaş finansmanı, kimi saray inşası için aldığı dış borçlara Lozan Barış Antlaşması görüşmeleri sırasında itiraz etmemiş ve Osmanlı borçlarından Türkiye’ye düşen payı üstlenmek ve ödemek durumunda kalmıştır. Bunun başlıca iki nedeni bulunmaktadır. Birincisi, gayrimeşru borç kavramının Lozan Antlaşması görüşmeleri sırasında henüz biliniyor olmamasıdır. Dolayısıyla o tarihte öne sürülecek bir itirazın altının hukuksal bir dayanakla doldurulmasının mümkün görülmemesidir. İkincisi, Lozan Antlaşması görüşmeleri sırasında Türkiye’nin temel hedefi kapitülasyonları kaldırtmaktı. Lozan görüşmelerinde Türkiye’nin karşısında yer alan ve Osmanlı Kapitülasyonlarından yararlanan ülkelerin temsilcileri kapitülasyonların kaldırılmaması için Türk tarafı üzerinde büyük baskı kurmuşlar, bu nedenle görüşmelerin zaman zaman kopması söz konusu olmuştur. Sonuçta Türkiye, Osmanlı borçlarından kendi payına düşen kısmın ödenmesini kabul etmek suretiyle kapitülasyonların kaldırılmasını sağlamıştır.
Yukarıda verilen örnekler çerçevesinde, İstanbul Kanalı için kredi bulunması zor görünmektedir. Konunun ilginç tarafı bunların "yap- işlet-devret" modellerini de kapsayacak şekilde genişletilmesi mümkün görülmektedir. Bunun sebebi "yapım maliyetleri ve ihalelerin uluslararası standartlara uymaması" olarak gösterilebilmesidir. Muhalefetin daha önce ortaya koyduğu ve uluslararası hukukta yer alan "kirli borç "olayını gündemden düşürmemesi önemli görülmektedir. "Kirli borç" konusu iyi işlendiği takdirde "yabancıların mülk edinmesindeki usulsüzlükleri"de, bu konu içerisinde değerlendirmek mümkündür. Bu hususları ülkemin faydasına gördüğüm için muhalefet partilerinin bilgilerine sunuyorum.

Bu yazı 414 defa okunmuştur .