Necdet TOPÇUOĞLU
İnsanoğlunun aşamadığı en öneli saplantısı, önemli olma duygusudur. Kimileri der ki insanoğlu Tanrı’nın yeryüzündeki halifesidir. Her nimet onu için yaratılmıştır. Kişisel olarak bakıldığında ise ben olmazsam olmaz, ben çok önemliyim düşüncesi hakimdir. İnsanlara eşi bulunmaz bir kimsesiniz denildiğinde çok gurur duyar, hatta yürüyüşleri bile değişir. Kardeşim sen ne yeteneksiz, beceriksiz bir kişisin denildiğinde, gerçekten öyle olduğunu bilse bile, bozulur, kırılır üzülür.
Üzerinde yaşadığımız Dünya’nın içinde bulunduğu Evren’e bir bakalım. Sonsuzluk kavramı ile ifade edilen Evren’de Güneş Sistemi ancak bir metal para büyüklüğünde, Dünya ise belki bir nokta kadardır. Nokta kadar Dünya üzerinde yaşayan her bir insanın, varlığı hakkında fikir beyan etmeye bile gerek yok. Buna rağmen insanoğlu, muhteşem büyüklükler içindeki ederini, değerini bir türlü gerçek anlamda kabul edememektedir. Her zaman insan merkezli bir yaşamın odak noktasında olduğunu zannetmektedir.
İnsanoğlunun sadece kendisi için yaratıldığını sandığı Dünya’dan, bitkileri ve sebzeleri çıkarıp alsak, yaşam devam eder mi, buna imkanı yoktur. Meyveler sebzeler olmasa yaşamın sürdürülmesi için zorunlu olan mineral maddeleri ve vitaminleri nereden temin edeceğiz? Etinden ve sütünden faydalandığımız hayvanları bir an yok saysak, insan hayatının devam etmesine imkan var mı ? elbette yoktur. Hayatın idamesi için gerekli olan proteinleri nereden karşılayacağımız önemli bir sorundur.
Dünya da yaban hayatı dediğimiz canlılar aleminde her canlının bir görevi vardır. Doğanın tabi dengesi içerisinde hepsi yaşamını sürdürmektedir. Bu alemden yılanları, leylekleri çıkarıp alsak denge bozulur ve fareler bizim ürün yetiştirmemize fırsat vermezler. Toprağın bünyesindeki, solucanları, böcekleri ve mikro organizmaları yok sayarsak, toprağın canlılığı sona erer. Toprak ölür. Topraksız bir insan yaşamını düşünmek mümkün değildir.
Arıların, kuşların ve diğer kanatlı böceklerin yok olduğunu düşünelim, yoklukları ile ne gibi sonuçlar ortaya çıkar. Bütün bu canlılar, bitkiler ile ortak yaşayarak biyolojik dengenin korunmasını sağlamaktadırlar. Ünlü bilim adamı Einstein, arılar çok önemlidir, arılar yok olduktan sonra Dünya’daki yaşamın uzun süre devam edemeyeceğini söylemiştir. Küçücük bir ardıç kuşunu düşünelim, ardıç tohumlarını yiyor, tohumlar onun midesinde işlem görerek, gübresinden çıktıktan sonra çimlenerek fidana dönüşebilmektedir. Ardıç kuşu yok edilirse, ardıç ormanları da buna bağlı olarak yok olmak durumundadır. Bu örneklerin sayısını çoğaltmak mümkündür.
Karıncaları düşünelim, her türlü yardımlaşma, işbirliği, tasarruf ve biriktirme konusunda ders alınacak hayvanlardır. Aslında karıncalar Cumhuriyetçidir. Cumhuriyet karıncaların yaşamı gibi uygulansa insanların bütün sorunları çözülmüş olur. Doğa dostu olan bu hayvanlar, ağaçlar için zararlı olan böceklerin yumurtalarını ve larvalarını tüketerek beslenirler. Bu sayede ormanların zararlı böcekler tarafından yok edilmesi önlenmiş olmaktadır.
Doğa, şaşmaz bir denge içinde flora ve fauna yaşamını sürdürürken, insanoğlu bilinçsizce kullandığı ilaçlar nedeniyle doğal dengeyi bozmaktadır. İnsan müdahalesi ile doğanın dengesindeki zincir koparıldığı takdirde bazı hayvanlar yaşamı tehdit eder hale gelmektedir. Tavuklar, kuşlar azaldığı takdirde kenelerin arttığını, Kanamalı Kırım Kongo hastalığına sebep olduklarını görmekteyiz. İdris böceği ve Arı Kuşları azaldığında Japon Kelebeği popülasyonu artmakta ve bitkilere zarar vermektedir. Bütün canlılar ayrı ayrı doğanın doktoru, hasta bakıcısı ve çöpçüsüdürler.
Denizler, göller ve akarsular ayrı bir dünyadır. Deniz ürünlerinin insan yaşamında çok önemli bir yeri vardır. Bunları yok sayarsak yaşamın devamı mümkün olamaz. Denizler, göller ve nehirlerdeki birçok bakteri ve mikro organizmalar suların temizlikçileridir. Gördüğümüz gibi hiçbir canlı doğaya zarar vermemektedir. Yoklukları yaşamın bitmesine neden olmaktadır. Son yıllarda insan yaşamını tehdit eden virüslerin, insanoğlunun yarattığı çevre kirliliği ile ekolojiyi ve doğal dengeyi bozmasından ileri geldiğini söylemek mümkündür.
Şimdi birde insanoğluna bakalım. İnsanoğlunu Dünya’dan çekip alırsak ne olur? İnanın Dünya kendisine gelir. Küresel ısınma ve sera gazı etkisi sona erer. İklim ve ekoloji düzelir. Ormanlar yok edilmekten kurtulur. Yer altı ve yer üstü kaynakları tükenmemiş olur. Atmosferdeki oksijen ve zararlı gazlar dengesi normale döner. İnanın asfaltlardan bile çeşitli bitkiler fışkırır. İnsanoğlunu Dünyadan on yıl için çekebilmek mümkün olsa, tekrar gelindiğinde Dünya olumlu yönden tanınmaz hale gelir.
Görüldüğü gibi Dünya’ya hiçbir faydası olmayan, tam aksine birçok zararlarını saydığımız insanoğlunun kendisini bu kadar önemli görmesinin hiçbir haklı nedeni yoktur. Her hayvan, diğer bir hayvanı sadece karnını doyurmak için öldürdüğü halde, insanoğlu etini yemediği halde kendi türünü insafsızca katledebilmektedir. İnsanların bütün bu gerçekleri dikkate alarak, önemli olma saplantısından vaz geçip, Dünya’ya olduğu gibi bakması, kendisini yaşamın bir parçası olarak görmesi gereklidir.
İnsanın dışında hiçbir canlı öleceğini bilme yeteneğine sahip değildir. Bir gün öleceğini bildiği halde, kendisini bu dünyanın vazgeçilmezi olarak görmek akıl ile ölçülebilen bir durum değildir. Doğduğunda ‘’ego’’ diye ses çıkararak dünyaya gözlerini açan insan, bir metre pamuklu beze sarılır. Ölürken de 5 metre pamuklu bez ile gider. Bir ezan ile dünyaya gelip, bir sela ile bu Dünya’ya veda eden insanoğlunun, ikisinin arasında geçen zaman içinde egosuna yenik düşerek, kibirli olmasının hiç anlamı yoktur.