Necdet Topçuoğlu
Ziraat Yüksek Mühendisi olarak çalışmaya başladığım ilk yıllarda, hangi bitkinin nerede yetişeceği konusunda çok sayıda soru ile karşılaşıyordum. Sorulara doğru cevap verebilmek için, araştırma sonuçlarına dayalı kaynakları arıyordum. Ancak, derli toplu bilgileri bir arada bulabileceğimiz bir kaynak olmadığının farkına varmıştım. Bunun üzerine ‘’Bitkilerin Ekolojik ve Girdi İstekleri’’ konusunda bir kitap yazmaya karar vermiştim.
Kitap yazmak kolay olmadığı gibi, herkesin yapabileceği bir iş de değildir. Mekanı cennet olsun, meslek büyüğümüz rahmeti Öncel Zincircioğlu’na danıştım. Onun daha önce yayımlanmış birkaç kitabı bulunuyordu. Bana, senin yazacağın kitap bir bilgi derlemesi olabilir, Türkiye’de kültürü yapılan bütün bitkileri tespit et, sonra bunlar için gerekli olan ekolojik ve girdi isteklerini teker teker topla, gerisini birlikte yaparız demişti.
Çok uzun bir inceleme araştırma safhasından sonra, gençliğin de verdiği enerji ile bilgileri toplamayı başardım. Bu bilgileri kitap haline getirdik. Resmi Kuruluşlardan aldığımız reklam paraları ile matbaadan en düşük maliyetle çıkmayı sağlamıştık. İlk etap da 1000 adet bastırmıştık. Bakanlıktan izin alıp, ücretsiz olarak tarımla ilgili kuruluşlara dağıtmıştık. Aradan geçen uzun yıllardan sora beni gören meslektaşlarım, o kitaptan çok faydalandıklarını, yeni baskılarının çıkarılması istemişlerdir.
Bilim insanları, tarımda değişmez diktatörün iklim olduğunu söylemektedir. İklim şartları tarım yapmaya uygun değilse diğer yapılan işlemlerin hepsi boşuna yapılmış demektir. İklim; bütün meteorolojik olayların dengeli bir şekilde uzun vadede devam etmesidir. Denge de bozulma olursa, iklim değişiyor diye ifade edilir. Ekoloji; Dünyadaki bütün canlıların birbirleriyle ve çevre ile olan ilişkilerini ifade eden bir bilim dalıdır. Her canlının ekolojik istekleri farklıdır.
Bitkiler için, uygun yaşam koşullarının dengeli bir şekilde sürdüğü ortam o bitkinin ekolojik isteğini ifade eder. Bunun içinde sıcaklık, ışık, hava, su ve toprak bulunmaktadır. Günlük yaşamımızda evimizdeki bir odanın ortamı bir ekolojidir. Bu oda da yetiştirmeye çalıştığımız çiçeklerin kimisi ortamdan hoşlanır, kimisi hoşlanmaz ve kururlar. İyi yetişenler için oda ekolojisi uygun, kuruyanlar için uygun değildir. En basit anlatım ile ekolojiyi bu şekilde tanımlamak mümkündür.
Uygun ekolojik istek denilince her bitkinin ayrı bir sıcaklık isteği vardır. Sıcaklık isteğinde önemli olan, en düşük sıcaklık ile en yüksek sıcaklığın arsındaki tanım aralığıdır. Örneğin limon, sıcaklık eksiye düşünce çatlar ve kurur. Bir ekolojide en düşük sıcaklık ile, en yüksek sıcaklık sınırlarına dayanabilen bitkiler yaşama şansı bulabilmektedir. Aksi takdir de kuruyup yok olmaktadırlar.
Her bitkinin minimum ve maksimum ışık ihtiyacı birbirinden farklıdır. Işık yeşil bitkilerde fotosentez oluşması için şarttır. Uygun ışık ve ısı koşulları olmaz ise bitkilerin çiçek açması ve döllenmesi mümkün değildir. Meyve ve sebzelerin mevsimlere bağlı olarak yetişmesinin sebebi budur. Doğal gıdalar bu tabi şartlarda üretilen gıdalardır. Sun'i ısı ve ışık şartlarında, çeşitli kimyasallar kullanılarak yetiştirilen sebze ve meyveler doğal değildir. İnsan metabolizması yaradılıştan doğal gıdalara göre kodlandığı için, metabolizma doğal olmayanlara karşı tepki vermektedir. Buna hazımsızlık diyoruz.
Bitkiler su ihtiyaçlarını, yağmur veya sulama yoluyla karşılamaktadırlar. Bu konuda suyun miktarından çok, zamana dağılımı önemlidir. Sel şeklinde yağan yağmurun faydası olmadığı gibi, toprağı alıp götürdüğü için zararı çoktur. Tarım ve Orman Bakanı 16 can kaybettik ama, toprak su ile buluştu demiştir. Sel suyu bir teneke suyu bir anda içmek gibidir. Faydası değil, zararı vardır. Halbuki bardak bardak içilen suyun faydası vardır. Uzun süreli kuraklık sonucunda bitkiler strese girerler. Bu sürenin sonunda fazla miktarda yağan yağmurun hiçbir önemi yoktur. Bitkilerin havadar bir kök bölgesine ihtiyaçları vardır. Fazla su, su kesmesi dediğimiz sararma ve çürümelere neden olmaktadır. Tarım ve Orman Bakanı da biliyordur ama talihsiz bir açıklama yapmıştır.
Toprak bitkilerin yetişmesi için, organik maddeleri, makro ve mikro mineralleri, vitaminleri bünyesinde bulunduran bir hazinedir. Her bitki her toprakta yetişmez. Toprağın yapısı çok önemlidir. Tarımda toprak tahlili yapılmasının sebebi budur. İnsan hayatının devamı için toprakta bulunan besin maddelerinin, toprak yenilerek temin edilmesi mümkün değildir. Bitkiler o faydalı besin maddelerini alarak, kendi bünyelerinde farklı mineral ve vitaminlere dönüştürürler. Bitkiler, toprak ile insan ve hayvanlar arasında bir besin köprüsü kurarlar. Bu köprünün bozulmaması için doğanın korunması zorunludur.
İnsanoğlunun doğaya müdahalesi, doğanın dengesini bozmaktadır. Bozulan denge, iklimleri ve ekolojileri olumsuz yönde etkilemektedir. Değişen iklim ve ekolojik koşullar, bazı canlıların yok olmasına, bazı yeni organizmaların da ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Ayrıca, var olan bitki ve diğer organizmaların yapılarında da değişiklikler meydana gelmektedir. Yıllardır bilinen ve yenilen mantarlar zehirli organizmaya dönüşmektedir. Bilmediğimiz virüs ve bakteriler ortaya çıkmaktadır.
Meydana gelen bu tehlikelerin hepsi birer sonuçtur. Baktığımız zaman herkes bu sonuçlara odaklanarak çare aramaktadır. Halbuki esas olan sebeplerin ortadan kaldırılmasıdır. Temel sebep, insanoğlunun doğanın dengesini bozmasıdır. Bozulan denge, insanoğlunun yaşamını tehdit eden sonuçlar ortaya çıkarmaktadır. Bu tehdit unsurları, ırk, inanç, fikir, renk, zengin, fakir ayrımı yapmadan bütün insanların yaşamını olumsuz yönde etkilemektedir.
İnsanlar birbirlerini boğazlamayı, ötekileştirmeyi, ayrıştırmayı ve düşmanlığı bir yana bırakarak, gittikçe ağırlaşan nüfus yükünü önce kontrol altına almayı, sonra da azaltmanın çözüm yollarını aramalıdır. Doğal dengenin bozulmasına sebep olacak her türlü faaliyete sınırlama getirmenin yollarını bulmalıdır. Gittikçe azalan Dünya kaynaklarını tasarruflu kullanacak projeler geliştirmelidir. Her yıl yapılmakta olan iklim değişiklikleri toplantısında alınacak kararların bağlayıcı hükümlerinin olması zorunludur.
Sonuç olarak, doğa ile yapılan kavganın daima kazananı yine doğa olmaktadır. İnsanoğlu doğayı tahrip ederken, kendi mezarını kazdığının bilincinde olmalıdır. Dünyanın sonu gelmez. Dünya değişen iklim koşullarına uyum sağlayacak yeni canlılarla yoluna devam edecektir. Sonu gelecek olan değişen iklim koşullarına uyum sağlayamayan canlılara olacaktır. Bu durum anlaşıldığında bütün savaşlar ve tahribatlar son bulacaktır. Kızılderililer gibi, doğa dostu olarak mutlu bir şekilde yaşamanın yolu budur.
(19, Mart, 2024-Ankara)
YORUMLAR