Eski yıllarda önemli adamın biri çok güçlüyken gücünü ve önemini kaybetmiş. Ona buna emir verme olanağını yitirmiş. Ne karşısında saygıyla ayakta duranlar, ne bir yere girerken saygıyla ayağa kalkanlar var... Kimsenin artık iplediği yokmuş bu muhteremi. Adam bu ilgisizlik karşısında bunalmaya ve şirazesini kaybetmeye başlamış.
O tarihte Eminönü Yeni Cami tuvaletlerinin bekçisi yokmuş. Herkes rastgele ibrikleri alıyor-bırakıyormuş. Vaziyeti izleyen muhterem, hemen bu boşluğu değerlendirmek için kolları sıvamış.Orada kendine bir yer bulup, ibrikçiliğe başlamış.
Tuvalete gidenlerin aldıkları ibriklerin başına bir sandalye koyup oturmuş. Sıkışanlar hızlıca önüne gelip ibriklerden birine uzandılar mı, oturduğu yerden:
- Bırak onu öbürünü al, dermiş...
Öbürünü alan olursa:
- Bırak onu, diğerini al...
Böylece emir verme özlemini giderir, rahatlatırmış.
Eskiler bu hikâyeden kinaye, ona buna gereksiz yere emir vermeye kalkanlara ''İbrikçi Başılık'' yapma derlermiş. Küçük ve ezik insanlarda çok rastlanır bu duyguya. Ellerine fırsat geçti mi, önemlerini kanıtlamak için yapmadıkları kalmaz.
Gücün etkisi sınırlıdır. Gün gelir biter, kimseler sizi dikkate almaz. İşte o zamanlar, yerli yersiz, zamanlı zamansız her şeye karışmamak lazım. Yoksa ibrikçi başı muamelesi görürsünüz.
Allah kimseleri güçten itibardan düşürmesin. Bu hikayeyi teşbihte hata olmaz kaydıyla paylaşıyorum. Siz nasıl isterseniz öyle değerlendiriniz. Ancak ben tanıdığım birisine mesaj vermek için yazdım.
(30,Nisan, 2020)
YORUMLAR