Bir ülkede tarım politikasının temel amacı; o ülkede yaşayan insanların yeterli dengeli ve sağlıklı bir şekilde beslenmelerini temin etmek olmalıdır. Olmalıdır diyorum çünkü bizim ülkemizde durum böylemidir konusunda derin kuşkularım bulunmaktadır. Daha önceki yazılarımızda gıda güvenliğimizi tehdit eden gen teknolojisi ve tarımsal ilaç kalıntılarından söz etmiştik. Bugün de bitkisel ve hayvansal üretimde kullanılan hormonların olumsuz etkilerinden söz etmek istiyorum.
Önce bitkisel üretimde kullanılan hormonları ele alalım. Bunlara büyüme düzenleyici maddeler de denir. Bu maddeler, bitkinin soğuğa dayanıklılığını artırmak, meyve dökülmesini önlemek, meyve iriliğini sağlamak, sebze ve meyvelerin dayanıklılığını artırmak, canlı ve albenisi yüksek renk kazandırmak amacıyla kullanılmaktadır. Hormonlar bitkisel üretimde bu avantajları sağlarken, dozların izin verilen miktarların üzerinde kullanılması da insan sağlığına zarar vermektedir. Bilim adamları yaptıkları araştırmalarda “zararlı olan hormon değil doz” dur. Sonucuna varmışlardır.
Bitkisel üretimde aşırı dozda hormon kullanılması halinde bu besinlerin insan sağlığı üzerinde; dişilerin erkekleşmesi, erkeklerin dişileşmesi gibi cinsiyet bozukluğuna yol açtığı tespit edilmiştir. Söz konusu besinleri tüketen bayanlar üzerinde yapılan incelemelerde yumurtalık kistleri, hormonal dengesizlikler ve düşükler gözlenmiştir. Ayrıca yumurta azalmaları ve cinsel isteksizlik de yaygın bir şekilde gözlenen olumsuzluklar arasında yer almaktadır.
Aşırı dozda hormon ihtiva eden gıdaların erkekler üzerinde, sperm azalması ve kalitesinin bozulması, zamanla dişileşmeye doğru yönelme, gelişme bozukluğu gibi olumsuzluklara sebep olduğu görülmüştür.
Diğer taraftan, hormonlu gıdalar bütün insanlar üzerinde, kanserojik etki yaptıkları gibi, kıkırdak dokularda erken kemikleşmeye yol açmaktadırlar. Bu durum, birçok insanın erken yaşta diz, kalça gibi organlardan ameliyat olarak yaşam kalitesinin ve verimliliklerinin düşmesine neden olmaktadır. Aşırı hormonlu gıdalarla beslenen insanlarda safra taşı oluşumunun normal gıdalarla beslenen insanlara göre daha fazla olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca söz konusu gıdalarla beslenen insanlarda kemik iliği ve böbrek bozuklukları sık görülen rahatsızlıklar arasındadır.
Büyüme düzenleyicisi adı verilen hormonlar hayvansal üretimde de yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Aslında biz hayvanları beslerken, dolayısı ile insanları beslediğimizin farkında olmalıyız. Hayvanların sağlıklı beslenmesi, insanların beslenmesi için sağlıklı hayvansal gıdalar üretmek anlamına geldiği için, hayvan beslemede, insan besleme kadar hassas ve dikkatli olunması önemli görülmektedir. Hayvan yetiştiriciliğinde kullanılan hormonlar kadar, kullanılan ilaç ve antibiyotiklerinde insan sağlığını doğrudan etkilediğini unutmamak gerekir. Hayvandan insana geçen birçok zoonoz hastalık bulunduğu gibi, hayvansal gıdalardaki ilaç kalıntıları da insana beslenme yolu ile geçmektedir.
Hayvan yetiştirilmesinde kullanılan birçok hormonun kullanılması zaman zaman Tarım Bakanlığı’nca yasaklanır. Ancak yasaklanıncaya kadar bu hormonlar açık ya da gizli üreticiler tarafından kullanılmaktadır. İnsan sağlığı maalesef bu izinsiz kullanılan hormonlu gıdaların tehdidi altında bulunmaktadır. Rekombinant sığır yetiştirme hormonu ile beslenen hayvanların et ve süt ürünleri ile beslenen insanlarda yumuşak doku kanserine yakalanma oranının, diğer insanlara göre daha yüksek olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca bu gıdaların kız çocuklarında çok erken yaşta ergenlik çağına girmelerine sebep olduğu görülmektedir.
Büyüme düzenleyici adı verilen hormonların özellikle kasaplık piliç yetiştiriciliğinde de çok kullanıldığı bilinmektedir. Halkımızın protein ihtiyacının karşılanmasında önemli bir yeri olan tavuk etinin aşırı hormon kullanılmasından korunması çok büyük önem taşımaktadır.
Gerek bitkisel, gerekse hayvansal gıdaların üretilmesinde izin verilen dozun üstünde hormon kullanılmasının sakıncalarını izah etmeye çalıştık. Şimdi bu konuda kimlerin sorumluluğu var, onları belirttikten sonra neler yapılması gerektiğini izah edelim.
Öncelikle gerekli yasal tedbirleri alma ve kontrolleri yapma konusunda devletin sorumluluğu bulunmaktadır. Devletin kurum ve kuruluşları maalesef Türkiye’de bu sorumluluğun gereğini yeterince yerine getirememektedirler.
İkinci olarak üreticilerin sorumluluğu bulunmaktadır. Maalesef üreticilerin para kazanma hırsı halkın sağlığını düşünmenin önüne geçmiş durumdadır. İnsan sağlığını hiçe sayarak para kazanmanın cinayet işlemekten farklı olmadığı gözden uzak tutulmamalıdır.
Üçüncü olarak tüketicilerin sorumluluğu bulunmaktadır. Gerek bilinçsizlikten, gerekse duyarsızlıktan bu konuda yeterince tepki göstermemektedirler.
Halkımız pazardan veya marketten meyve ve sebze alırken, aşırı renkten kaçınmalıdır. Aşırı renk demek yüksek dozda hormon göstergesi demektir.
Tüketiciler hayvansal gıda ihtiyaçlarını temin ederken, kontrollerinin yapıldığı, kamu denetim kurumlarınca açıklanan, gıda konusunda marka olmuş kurumların ürünlerini almayı tercih etmelidirler. Tüketilen gıdanın bedelinin, sağlığın bedelinden daha pahalı olmadığı unutulmamalıdır.
Sonuç olarak hormondan korkulmamalı, aşırı dozdan korkulmalıdır. Her şeyin aşırısının zararlı olduğu gibi hormon kullanımında da doz aşımının zararlı olduğu unutulmamalıdır. Bütün halkımıza ve özellikle duyarlı okuyucularımıza sağlıklı bir ömür dilerim.