Necdet Topçuoğlu
Hayatımıza yön veren öğütleri herkes istediği kadar çoğaltma imkanına sahiptir. Ben burada bir kısmını yazmaya çalışacağım. Hayatta deneyimler okuyarak değil yaşanarak elde edilmektedir. Bilinmeyen suyun derinliğini kontrol ederken asla tedbiri elden bırakmamak gerekir. Hiçbir suyun derinliği iki ayak birden kullanılarak yoklanmamalıdır. Her insanın yaşamı boyunca kederli ve mutlu günleri olmuştur. Bunlar hayatın olağan akışı içinde kendiliğinden yaşadığımız anlardır. Hiçbirisine takılıp kalınmamalıdır. Kederler ve mutluluklar bir süreç değil hayatımızdaki anlardır. Bunlar da geçer demeyi unutmamak en doğru seçenektir.
En iyi, iyinin düşmanıdır. En iyiyi bulacağım diye iyiyi elde etmekten vaz geçilmemelidir. Önce iyiye ulaşmadan, en iyiyi bulabilmek mümkün değildir. Sıkıntılar da hayatın bir parçasıdır. Bir gün mutlaka geçeceği akıldan çıkarılmamalıdır. Her deryanın bir sahili, her gecenin bir sabahı mutlaka vardır. Bize hayat maçını kaybettiren golleri, kendimizi en güçlü hissettiğimiz anlarda yediğimiz unutulmamalıdır.
Söz ağızdan çıkıncaya kadar bizim esirimizdir. Ağızdan çıktıktan sonra biz o sözün esiri oluruz. Konuşmaya başlamadan önce iyi bir planlama yapmak zorunludur. Gereksiz konulara zaman ayrılmamalıdır. Konuşma ana tema olarak iyilik ve şefkat içermelidir. Konuştuklarımız bir başkasını incitmemelidir. Söz edilecek konular ses getirecek değerde olmalıdır. Hiç kimse uzun süren konuşmaları dikkatle dinleyemez. Bir süre sonra dikkatler dağılır. Bu nedenle en önemli konuları dikkatin yoğun olduğu ilk başlarda söylemek çok faydalıdır.
Huzurlu bir yaşam için dinleten değil dinleyen, yargılayan değil anlayan, eleştiren değil hoş gören, kavga eden değil affeden olmak gerekir. Söz gümüş ise sükut altındır derler. İnsanları yargılamaktan çok anlamaya çalışmalıyız. Eleştiren bir dilden ziyade hoşgörülü olmak gerekir. Kavga etmek çok kolaydır. Ancak büyüklük affetmektedir. Dost seçiminde çok cimri olmak gerekir. Herkesten dost olmaz. Dost, iyi günde davetle, kötü günde kendiliğinden gelen kimsedir. Kalkarken değil, düştüğünde yanında olandır.
İnsanların ne kadar uzun yaşadıklarının çok büyük anlamı yoktur. Önemli olan, yaşanılan süre içine ne kadar faydalı ve hatırlanabilir anılar sığdırılmasıdır. Boş ve uzun yaşamaktansa, makul sürede dolu bir hayat yaşamak daha anlamlıdır. Aziz Atatürk’ün 57 yıllık bir ömre neleri sığdırdığı akıllardan çıkarılmamalıdır. Kaybetmek ve kazanmak hayatın içinde daima vardır. İnsanları kaybettiğimiz zaman doğru değerlendirme yapmalıyız. Bize zarar verecek bir tanıdığımızı kaybetmenin aslında bir kazanç olduğu unutulmamalıdır.
Mutluluk bir süreç değil da bir andır. Hayatımızda mutlu olduğumuz anları ne kadar çoğaltabilirsek, mutluluğu bir süreç haline getirmemiz mümkündür. Mutluluk kendiliğinden oluşan bir duygu değildir. Mutlu olmayı istemek arzu etmek gerekir. Aslında mutluluk, küçük imkanları büyük fırsatlara çevirebilme becerisidir. Beklentilerini yüksek tutmayan insanların mutlu olmaları kolaydır. Aşırı hırs mutlu olmanın önünde engeldir.
Sabır öfkeden, nezaket nefretten daima iyidir. Öfke patlaması insanların olaylar karşısında yaşadıkları en büyük sorundur. Öfke kontrol altında tutulamadığı zaman, ya fiili reflekse ya da ağır hakaretlere dönüşür. Artık bu andan itibaren ok yaydan, macun tüpten çıkmış demektir. Geriye dönüşü mümkün değildir. İşte bu nedenle sabır konusunda söylenmiş çok sayıda özlü sözler mevcuttur. Sabreden derviş, muradına ermiş veya sabrın sonu selamettir. Nezaket iyi duyguların dışa yansımasıdır. İnsanın takdir edilme katsayısını yükseltir. Nefret ise kötü duyguların dışa vurmasıdır. Nefret duyguları insanın kötü görünmesine sebep olmaktadır.
Konuştuklarımızın iyi anlaşılmasını istiyorsak basit ifadeler kullanmalıyız. Karmaşık ve uzun ifadeler konuyu bağlamından koparmaktadır. Bir olayı basit ve anlaşılabilir ifade edemiyorsak, yeteri kadar anlamamışız demektir. Bu nedenle güzel konuşmak, uzun ve süslü ifadeler kullanmakla değil, kısa ve anlaşılır ifadeler kullanmakla mümkündür. Ben her zaman süslü ifadelerle yutturulmaya çalışılan faydasız fikirlerden çok, kötü ifadeler içinde kaybolup, yok olan güzel fikirlere üzülürüm. Bu nedenle sosyal yaşamda başarılı olmanın en önemli yolu kendini iyi ifade etmekle mümkündür.
Her tohum kendi toprağında yeşerir, tohum çiçeğini, çiçek meyvesini göremez. Çıraklığını yapmadığın hiçbir işin ustalığına soyunmayacaksın. İnsanların kendi alanlarının dışında başarılı olmaları mümkün değildir. Terzi çok güzel elbise dikebilir, bu ameliyat yarasını iyi dikeceği anlamına gelmez. Her insan mutlaka bir görevle yaratılmıştır diye düşünüyorum. Aksi takdir de hepimiz çok beğenilen bir mesleğin sahibi olurduk. İnsanlar elde ettikleriyle yetinmenin tesellisini, ne yapalım kısmet bu kadarmış diye ifade ederler. Görev adamı, kendisine verilen görevi soncu ne olacak diye düşünmeden yerine getirendir. Rahmetli Ömer Halisdemir gibi. O darbenin bastırıldığını görememiştir. Ancak zaferin ilk tohumu olmuştur. Onun bıraktığı yerden işi başkaları devralmıştır. Bu durum aynen bayrak yarışı gibidir. Bayrak yarışında, yarışı ipi göğüsleyen atlet kazanmış gibi görünür. Halbuki önceki etaplarda bayrak değiştiren atletlerin bu başarıda katkıları büyüktür. Takım oyunu işte böyle bir şeydir.
İnsanlar yaşamlarında ya geçmişlerini düşünüp, pişmanlıklarını ifade ederler, ya da geleceği düşünerek endişelerini dile getirirler. Çok az insan anı yaşamayı ve hayatın tadını çıkarmaya çalışır. Halbuki geçmiş pişmanlık, gelecek endişedir. Huzur ise sadece şu anda ve bugündedir. Ne geçmişe takılıp içinde yaşadığımız anı ziyan etmeliyiz, ne de geleceğe dair hayaller kurarak, yaşadığımız andaki motivasyonumuzu kaybetmeliyiz. “Ömür dediğin üç gündür, dün geldi geçti, yarın meçhuldür. O Halde ömür dediğin bir gündür, o da bugündür.”