Güven, bir insanın kontrolü dışındaki olaylardan zarar görmesini önleyen veya olumsuz etkilerini azaltan bir süreçtir. Güvenin karşıtı olan korku, bir tehdit ve tehlikeyi olduğundan daha büyük algılamamıza neden olur. Bu durum bizi savunmacı davranışlar içine sokar, gerginliği artırır, iletişimi zayıflatır ve ilişkileri koparır. Güven duygusu ise, insanı tekrar denge ve kontrol noktasına getirir. Bu sayede iletişim ve ilişki sürecini yeniden tesis etmek mümkün olur. Korku olumsuz düşünce ve duyguları, güven ise olumlu duyguları ve huzurlu bir ortamı besler. Güven duygusu ruhsal enerjinin akışını kolaylaştırdığından sorunların çözülmesi ve engellerin aşılmasında kolaylık sağlar.
Güven duygusu; kişilik, aile, eğitim, çevre, inanç ve değer sistemleriyle bağlantılıdır. Bütün bunlar insanın zihinsel tutumunu oluşturarak güven duygusunun oluşmasına yardımcı olur. Oluşan güven duygusu, dostluk, açıklık, paylaşım ve adalet duygularıyla pekiştirilirse ortaya çıkan enerji sorunların aşılması için gerekli olan bir güce dönüşür.
Güvenin; kendine güvenmek, başkalarına güvenmek ve güvenilir olmak gibi üç boyutu bulunmaktadır. Bu üç boyut birbirini yakından etkilemektedir. Önemli olan bunların bir arada ve dengeli olması gereklidir. Kendine güveni olamayan bir insan, genellikle başkalarına güvenemeyeceği gibi, başkalarının da kendisine güvenmesini beklemez. Bu nedenle, güvenilir olmak gibi bir endişesi de yoktur.
Güven, bütün sosyal ilişkilerin temelidir. Güven duygusu sayesinde insanların çatışmasız, korkusuz ve kaygısız bir ortamda yaşamaları mümkündür. Güven, ancak bir sosyal birliktelik içinde gelişen, yeşeren ve meyve veren bir ağaç gibidir. İnsansız güven olmayacağı gibi, insan ilişkilerinden kopuk olarak güven duygusunun gelişmesi de mümkün değildir. İnsanların bir araya gelmelerini ve birbiriyle sosyal bağlantılar kurmalarını sağlayan mekan ve zaman, güven ilişkisinin toprağı ve suyu gibidir.
Güven duygusu, insan ilişkilerinde en zor kurulan ve çok kolay yıkılan bir duygudur. Bu sebeple, güven duygusunun sarsılmasına fırsat verilmemelidir. Aksi takdirde sarsılan güven duygusunun yeniden tesis edilmesi kolay olmamaktadır. Dürüstlük kültürünün hakim olduğu yıllarda “söz senettir” ilkesi geçerliydi. Ancak, güven duygusunun erozyona uğrayarak güven bunalımına dönüştüğü yıllarda ise sözün yerini senetler almıştır. Günümüzde senetlere bile itibar edilmediği için bunların yerine çekler kullanılmakta, hatta zaman zaman çekler bile karşılıksız çıktığından güven sorunu yaşanmaktadır. Kişi güvenilir olmadığı zaman onun yeminine bile inanılmamaktadır. Onun için atalarımız “Bir emin iki yeminden evladır” demişlerdir.
Sağlıklı bir toplumda güven duygusunun, toplumun her kesiminde ve her alanında bulunması zorunludur. Bu güven duygusu tesis edilmeden sosyal refahın ve kalkınmanın sağlanması mümkün görülmemektedir. Diğer taraftan, günümüzde devletler arasında meydana gelen güven bunalımları da çağdaş uygarlığın temel sorunları haline gelmiştir. Nasıl insanlar birbirine güvenini yitirirse toplumlarda birbirine olan güvenlerini yitirebilmektedirler. Güven kaybının temel nedeni ise, adalet, eşitlik, özgürlük ve dürüstlük gibi temel erdemlerin göz ardı edilmesi olarak değerlendirilmektedir.
Güven duygusu çok ince bir çizgidir. Bunun mutlaka tarafları vardır. Bu duygunun tek taraflı olması mümkün değildir. Yeri gelmişken bu durumu bir örnekle açıklamanın faydalı olacağını düşünüyorum.
İngiltere’de yargıçların maaşı yoktur. Onun yerine ihtiyaçları oldukça kullandıkları kredisi sınırsız çek defterleri vardır. Yani İngiltere Devleti yargıçlarına bu kadar güven duymaktadır.
Bir gün yargıcın biri bir bankaya gidip, yüklü miktarda bir çek bozdurmak istediğini söylemiş ve ortalık birbirine girmiştir. Bunun üzerine banka yetkilileri en üst makamlardan onay almadan bu miktardaki parayı ödeyemeyeceklerini belirterek, ilgili ve yetkili makamlara başvurmuşlar, aldıkları cevap “ödeyin” olmuştur.
Ancak, o gün için banka şubesinde o miktarda nakit para bulunmadığından Yargıçtan ertesi gün gelmesi rica edilmiş, talep ettiği para bir bavul içinde bir gün sonra kendisine teslim edilmiştir.
Aradan birkaç gün geçtikten sonra olay Yargıç tekrar bankaya gelerek aldığı parayı geri iade etmek istediğini bildirmiştir. Bu durum karşısında büyük bir şaşkınlık içine düşen Banka yönetimi, Adalet Bakanlığı’nı arayarak durumu bildirmiş ve Bakanlık müfettişleri devreye koyarak yargıcın bu davranışının sebebini incelemeye almıştır. Yapılan inceleme sonucunda Yargıç; “Kraliçe’nin hükümeti gerçekten bize bu kadar güveniyor mu? Onu sınadım” demiştir.
Müfettişlerce hazırlanan rapor Adalet Bakanlığı’na iletilmiş, yapılan değerlendirme sonucunda Yargıç görevinden azledilerek kendisine gönderilen yazıda gerekçe şu şekilde açıklanmıştır. “Kraliçe hükümetinin sayın bir yargıcı, devletine güvenmiyor ve onu sınıyorsa, devlet ona asla güvenmez.” denilmiştir.
Bireylerin ve toplumların birbirine güvendiği bir dünyada huzur ve barış içinde yaşamalarını dilerim.