Fetö'nün siyasi ayağı gibi bir tartışmanın içinde olmak, Fetö üzerinden siyasi hesaplaşmaya çalışmaktır. Siyasi ayak arayışı 15 Temmuz Cunta isyanının iyi okunamadığını göstermektedir. Cuntanın bildirisinde TBMM fes edilip, dağıtılacağına göre mevcut parlamento içinden siyasi ayak arayışı, hem yanlışlık, hem de mevcut parlamentoya haksızlıktır.
Yurtta sulh konseyi askeri personelden oluşmaktadır. İsyan başarılı olsaydı ülkeyi bir süre bu cuntanın yöneteceği anlaşılmaktadır. Esas tartışılması gereken Fetö örgütünün devlete yerleşmesine destek veren, sorumluluğu olan, siyasilerin sorgulanmasıdır. Olaya bu açıdan bakılırsa, 1960 yılından bu yana iktidarda bulunan her siyasi kadronun bu bardaktaki suda az ya da çok damlası bulunmaktadır.
Diğer yandan Fetö'cü olan siyasilerin tespiti çok kolaydır. Fetöcü siyasetçiler, bizzat Fetö elebaşının milletvekili olmaları için her siyasi görüşten parti Genel Başkanlarına vermiş olduğu listelerden seçilerek meclise girenlerdir. Bunların kim olduklarını ilgili siyasi partilerin Genel Başkanları bilmektedir. Hal böyle iken bulanık suda balık avlamanın bir anlamı yoktur.
Aynı liste uygulaması kamu görevlileri için de geçerlidir. Bütün bunlar, devletin bilgisi dahilindedir. Devletten gizli hiç bir işlem yapılamaz. Ancak devlet erkini kullananların göz yumdukları olabilir. Bu destekler, her iktidar döneminde yapılmıştır. Bu unsurları Devletten arındırmanın hiç de kolay olmadığını kabul etmek gerekir.
Fetö'nün siyasi ayağını aramak çölde balık avlamaya çalışmak gibi umutsuz bir vakadır. Bunun üzerinden siyaset üretmeye çalışmak Fetö'ye hizmet etmek anlamına gelmektedir. Sanıyorum Fetö Türkiye'de olanları memnuniyetle karşılamaktadır. Ayrıca Fetö elebaşının cemaat mensuplarına mevzi değiştirin talimatı vermiş olması, onların farklı cemaatlere kaydıklarını çağrıştırmaktadır.
Bu kadar çok sayıda cemaatin olduğu bir ortamda sadece Fetö Cemaatine takılıp kalmak, ormana girip, bir ağaca takılıp kalmak gibidir. Bu tavır, Türkiye’yi güvenlik zafiyetine uğratır. Siyaset yolu ile Devlet yönetimini ele geçirme gayreti içinde olan cemaatlerin tamamı, Fetö Terör Örgütü kadar potansiyel tehlikeye sahiptir. Devletin görevlisi olanların, devletin dışında aidiyetlerinin olmaması gerekir. Irak’daki Kesnizani Tarikatının ABD ile işbirliği yaparak, bir kurşun atmadan Orduyu ABD’ye nasıl teslim ettiği unutulmamalıdır.
Tarikatların siyasete karışmaları ve yön vermeleri sebebiyle, Osmanlı Devleti iki defa yıkılıp, dağılmakla karşı karşıya kalmıştır. Birincisinde Fetret Devrinde I. Çelebi Mehmet birliği sağlamıştır. Daha sonra tarikatların devlet ile olan bütün bağlarını koparmıştır. İkincisi, Osmanlı Devleti’nin son döneminde yaşanmıştır. Dağılan Osmanlı İmparatorluğundan sonra, Mustafa Kemal Atatürk sahneye çıkarak, Devletin birliğini yeniden temin etmiştir. Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra Tekke ve Zaviyeler kapatılarak, devlet tarikat ve cemaatlerden arındırılmıştır.
Ancak aradan geçen yaklaşık yüz yıl sonra, tarikat ve cemaatler devlete tekrar nüfuz etmişlerdir. Bunların devletin güvenliğini tehdit ettikleri hususunda hiçbir tereddüt yoktur. Devletin yeniden bu yapılarla bağlarının koparılması zorunlu görülmektedir. Aksi takdirde tarihin yeniden tekerrür etme tehlikesi bulunmaktadır. İşte bu gerekçelerle sadece Fetö’ye takılıp kalmak doğru değildir.
Bakmayın şu anda yapılan sahte düşmanlık gösterilerine. Allah korusun isyan başarılı olsaydı, şimdi bu bağırıp çağıranların birçoğu, onların kapısında yağcılık kuyruğuna girmiş olurlardı. Biz bunları her darbe sonrasında yaşayarak gördük. Maalesef insan malzememizin yapısı bu. Başarının sahibi çoktur, başarısızlık kimsesizdir, yetimdir. Gelen tekme vurur, giden tekme vurur.