FELAKET SİMSARLARI
Reklam
Necdet TOPÇUOĞLU

Necdet TOPÇUOĞLU

ŞİMAL YILDIZI

FELAKET SİMSARLARI

04 Haziran 2020 - 00:08

En kısa yoldan, tanımlamasını yaparsak, şehirler arası otobüs terminallerinde bağırıp çağıran, kolumuzdan tutup bizi zorla bilet bankosuna götürenler, yaptıkları bu işten komisyon alanlar ''simsar'' kelimesini en iyi tanımlayan örnektir.
Nerede bir menfaat olayı varsa orada bu olayın simsarı hemen kendiliğinden oluşur. Yurt dışından mülteci akını varsa göç simsarı, yurt dışına kaçak mülteci gidecekse mülteci simsarı, siyasi iktidarlar değiştiğinde siyaset simsarları hemen devreye girerler. Bunlar toplumun uyanık geçinen kişileridir. Ağızları çok iyi laf yapar ve ikna kabiliyetleri yüksektir. İnsanların şaşkınlıklarını, basiretsizliklerini kolayca fark ederler ve bu yeteneklerini paraya çevirirler.
Sel ve deprem gibi doğal felaketler meydana geldiğinde hemen felaket simsarları devreye girerler. Bunlar felaketleri dört gözle beklerler. Nerede bir felaket varsa, ertesi sabah felaket simsarları derhal Türkiye’nin dört bir tarafından felaket bölgesine intikal ederler. En öncelikli işleri bölgeye intikal eden devlet adamlarının etrafını kuşatmaktır. Onlara yakın görünerek elde ettikleri gücü, şaşkın ve çaresiz insanları çarpmak için kullanırlar. Halbuki o devlet adamları genellikle bunları tanımazlar bile.
Felaket simsarları, bölgede görev yapan gerçek görevlilerin arasına sızarlar. Yardımların dağıtılmasında döner dolaşır farklı dağıtım noktalarından ihtiyaç maddelerini kaparlar. Kısa sürede adeta şirketleşirler. Bunları Yalova, Van ve Elazığ depremlerinde çok yakından gördüm. Bu olay adeta sosyolojik bir vakadır.
1983 yılında Japonya’da kısa süreli deprem temel eğitim programına katıldım. Orada yaşayan herkes bu eğitimi almak zorundadır. Japonların organize olma yeteneğini gördükten sora, Türkiye’de bu işlerin ne kadar sıradan yapıldığını daha iyi anlıyorum. Her felaketin sonunda yeni zenginler oluşmaktadır. Hatta Van depreminde çalınan yardımların birçoğu dağa PKK’ ya gönderildiği söylenmektedir.
Deprem mağduruyum diyen bölge insanının yalan beyan ile devleti dolandırdığına tanık oldum. Köyde bir evi yıkılan, ahır, ağıl ve barınakları da ev olarak gösterip birkaç ev sahibi olan hırsızları biliyorum. İşte bu felaket simsarları devletin dolandırılmasında her zaman devrede olmuşlardır.
Deprem gibi doğal afetlerin meydana gelmesinde organize olan acil müdahale sistemi derhal işe başlamalıdır. Önce kriz yönetim masası kurulmalı. Güvenlik güçleri bölgeye giriş çıkışları kontrol altına almalıdır. Bölgede asla ilgisiz insanların, dağdan inen teröristlerin olmasına fırsat verilmemelidir. Bölgeye giren yardım malzemeleri kayıt listesi ile teslim alınmalı ve aynı kayıtlara dayalı olarak dağıtılmalıdır. Yardım malzemelerinin deprem bölgesi dışına çıkarılmasına müsaade edilmemelidir.
Basına yansıyan durumu gördükçe eksiklerimizi çok iyi anlıyoruz. Bu konudaki eğitimsizliğimiz çok net anlaşılıyor. En iyi anlayanlar da Suriye'den gelenler olmuştur. Kimin hangi İl’de yaşadığı belli olmadığından, deprem olur olmaz, Suriye’liler Elazığ’a hücum etmişlerdir. Organizasyon zafiyetinden faydalanarak, gerçek mağdurların haklarına el uzattıkları iddia edilmektedir. Kurumlarımız bu olaylardan ders çıkarıp, daha iyi organize olmak için eğitim programları düzenlemelidir. Arama kurtarma ekiplerinin ne kadar eğitimli oldukları görülmüştür. Elazığ depreminde 45 can kurtardılar. Bundan bir yurttaş olarak gurur duyduğumu söylemeliyim. Demek ki başarı için her konuda eğitimli ve deneyimli olmak zorunludur.
Beklenen İstanbul depremi meydana gelmeden, bütün senaryolar üzerinde çalışılmalı ve hazırlıklar yapılmalıdır. Büyük çaplı yıkımlarda, yukarıda anlatmış olduğum felaket simsarları daha çok devrede olacaklardır. Devlet kurumları tek merkezli bir koordinasyon sistemi çerçevesinde, organize olmalı, eğitim ve tatbikatlarını buna göre yaparak her an göreve hazır beklemelidirler.
Her felaket, tahribat etkisi oranında kriz yaratır. Krizlerin iyi yönetilebilmesi için, daha önce muhtemel kriz senaryoları üzerinde çok fazla tatbikat yapılması faydalı görülmektedir. Son yaşamış olduğumuz ve halen devam etmekte olan Korona Virus salgını da, tüm yurttaşlarımıza ve her konuda görevli personelimize çok önemli deneyimler kazandırmıştır.
Türkiye’de son yıllarda krizi fırsata çevirme anlayışı hüküm sürmektedir. Bu anlayış her kriz için doğru değildir. Bu anlayışa sahip olanlar, insanlar can derdindeyken, onların şaşkınlık ve çaresizlikleri üzerinden fırsatçılık yaparak, haksız kazançlar elde etmektedirler. Bu ahlaki bir durum değildir. Bir toplumu ayakta tutan değerlerin başında sağlam ahlaki değerler gelmektedir. Ahlakın içinin boşaltılmasına toplum olarak izin vermemeliyiz.
 
 

Bu yazı 932 defa okunmuştur .