Necdet Topçuoğlu
Türkiye tüm zamanların en büyük deprem felaketini yaşamıştır. Bu çok acı bir gerçektir. Bu gerçeği saklamak, üstünü örtmek veya saptırmak ülke olarak bize bir şey kazandırmaz. Gerçeği olduğu gibi kabul etmemiz, bize sorunlarımızı daha sağlıklı bir şekilde çözmek bakımından yardımcı olacaktır. Depremin verdiği şaşkınlıkla birçok insan Devlete hücum etmektedir. Devlet nerede? Devlet enkazın altında kaldı gibi sözler doğru ifadeler değildir. Devlet bir kurum ve kuruluşlar bütünüdür. Suçlama veya övgü yapılacaksa görev başında bulunup, devlet erkini kullanan yöneticilere yapılmalıdır. Devlet milletin devletidir. Millet var oldukça, devletin varlığı devam edecektir. Eksiği veya yanlışı olabilir ama devlet her yerde vardır. Yanlışı yapanlar devleti yönetme görevini üstlenenlerdir. Bundan sonra görev başına gelecekler de yine bu devleti yöneteceklerdir.
Deprem meydana geldikten sonra yaralı ve ölüm rakamlarını veren bir algoritma oluşturulmuştur. Belli aralıklarla yaralı ve ölüm rakamları güncellenmektedir. Rakamlar, yaralı ve ölü sayıları arasında belli bir oranı muhafaza edecek şekilde verilmektedir. 14 Şubat tarihinde yapılan güncellemelerde yaralı sayısında birden bire 25 Bin artış olduğu bildirilmiştir. Rakamların gerçeği yansıtmadığı buradan anlaşılmaktadır. Deprem olduktan bir süre sonra yaralı sayıları sabit kalır, ölüm sayılarında toplu artışlar meydana gelir. Yeni bir deprem veya başka bir yıkım olmadıkça yaralı sayılarının değişmesi mümkün değildir. Bundan sonra ölü sayılarındaki artışlar, enkazlar tamamen kaldırılıncaya kadar, azalarak da olsa artmaya devam edecektir. Gerçek rakamların bu prensip dikkate alınarak yansıtılmasında devletin güvenilirliği bakımından fayda görülmektedir.
Rakamların yansıtılması konusunda Covid-19 sürecinde de aynı yol izlenmiş, devletin rakamlarına olan güven sürekli tartışılmıştır. Felaketin boyutu ne olursa olsun rakamlar gerçeği yansıtmalıdır. Burada suçlu aramanın anlamı yoktur. Araba devrildikten sonra yol gösteren çok olur. Gün birbirimize sarılarak, felaketin yaralarını sarma günüdür. Felaket üzerinden siyaset yapmak, kim yaparsa yapsın, en açık ifade ile siyasi ahlaksızlıktır. Felaketlerdeki toplu ölümler sadece sayılardan ibarettir. Kimsenin ölüsüne acıyacak, ağlayacak mecali kalmamıştır. Duygular donmuş, ağlamaktan göz pınarları kurumuştur. Böyle bir ortamda acıların paylaşılması, insanların yanında yer alarak teselli edilmeleri bile bir yardımdır. Enkaz altından yaralı kurtarırken, sen kurtardın, ben kurtardım kavgası yapmak insanlık dışı bir davranıştır. Önemli olan canların kurtulmasıdır. Kimin kurtardığının çok önemi yoktur.
Depremi, deprem öncesi, deprem süreci ve deprem sonrası olarak değerlendirmek gerekir. Deprem öncesinde akıl ve bilime dayalı eğitim ve ihtiyaçların önlemi alınırsa, deprem sürecinde ve deprem sonrasında ağır sorunlar ile karşılaşılmaz. Depreme karşı insanların eğitimli olmaları, saniyeler içinde nasıl davranacaklarını bilmeleri bakımından çok önemlidir. Eğitimli olmak, can kayıplarının azaltılması bakımından gereklidir. Depremin meydana gelmesi, sözün bittiği yerdir. Bundan sonrası sistemli ve organize bir şekilde sonucu yönetmekle ilgilidir. Maalesef Türkiye son depremin sonuçlarını gerektiği gibi yönetememiştir. Felaketin büyüklüğü karşısında yetersiz kalmayı anlamak mümkündür. Ancak yardımların engellenmesini anlamak mümkün değildir. Yardımı kimin yaptığının ne önemi var. Önemli olan ihtiyaç sahiplerine ulaşmasıdır.
Kim yaparsa yapsın felaketi siyasi fırsata çevirmek ahlaksızlıktır. Siyasi akılla felaketin yaralarını sarmak mümkün olmaz, tam aksine yaralar derinleşir. Sorunlar milli vicdan ve milli akılla çözülmelidir. Deprem sebep gösterilerek Üniversite eğitimlerinin sekteye uğratılması doğru değildir. Bu karar tekrar gözden geçirilmelidir. Enkaz altından can kurtarma çalışmalarının sonuna gelinmiştir. Vakit kaybetmeden bölge çiftçilerinin canlı hayvanlarının bakım ve değerlendirilmesiyle ilgili tedbirler alınmalı, Et ve Süt Kurumuna görev verilmelidir. Yapılacak en önemli iş, bölgeden göçü önleyecek tedbirlerin alınmasıdır. Göç çöküş demektir. Enkazların ekonomik değer ifade eden yığınlar olduğu dikkate alınarak, mülk sahipleri veya mirasçılarının gözetiminde kaldırılmasına özen gösterilmelidir.
Deprem, bölge halkı üzerinde çok büyük bir travma yaratmıştır. Acılar derin, gönüller yaralı, duygular haraptır. Bu felaketi rakamlarla ifade etmek veya ölçmek mümkün değildir. Umutsuzlukların çöküntüye dönüşmesini önlemek için moral artırıcı önlemler alınmalıdır. Sivil toplum kuruluşları ve sanatçılarımızın bu konudaki potansiyellerinden faydalanılmalıdır. Deprem yetimleri asla sahipsiz bırakılmamalı, eğitimleri, gelecekleri güvence altına alınmalıdır. Sonuçta biz balık akıllı bir milletiz çok çabuk unutuyoruz. Birkaç ay sonra deprem unutulur ve başka konular gündemin ön sıralarına geçer. Önemli olan, felaketten ders çıkarmak ve yeni felaketlere karşı hazırlıklı olmaktır. Allah ülkemizi ve milletimizi bütün felaketlere karşı korusun.