ERMENİ MESELESİNDE MAĞDUR TÜRK'LERDİR
Reklam
Necdet TOPÇUOĞLU

Necdet TOPÇUOĞLU

ŞİMAL YILDIZI

ERMENİ MESELESİNDE MAĞDUR TÜRK'LERDİR

25 Nisan 2022 - 00:26


 
 
 
Necdet Topçuoğlu
 
 
 
Ermeniler ile ilgili olarak, tarihimizde utanç duyacağımız bir olay yaşanmamıştır. Tam tersine Osmanlı Devletinin ve Türk Milletinin en zor günlerinde karşılaştığı bir ihanet söz konusudur. Bu ihanet sadece o yıllarla sınırlı değildir.  1915 tehcirine gelinceye kadar Ermeni sorunu, 1774 Küçük Kaynarca Anlaşmasına kadar uzanan siyasal bir süreçtir. 21 Temmuz 1774 tarihli Küçük Kaynarca Antlaşması’nın 7. maddesi ile Rusya Türkiye’deki Hıristiyanların koruyucusu durumuna gelmiştir. Bundan sonra Rus Çarlığı, Kaynarca Antlaşması’na dayanarak, Osmanlı Hıristiyanlarının “koruyucusu” rolünü üstlenmiş ve Osmanlı Devleti’nin içişlerine karışmaya başlamıştır.
 
 
              Osmanlı tebaası Hıristiyanlar, bu arada Ermeniler, kendilerini Rus Çarının tebaası gibi görmeye başlamışlardır. Daha 19. yüzyıl başlarında, gerek İstanbul’da, gerek Doğu Anadolu’da birçok Osmanlı Ermeni’si cebinde Rus pasaportu taşımaya başlamıştır. Gizli veya açık olarak Rus pasaportu elde etmiş olan Osmanlı Ermenilerinin sayısı yıldan yıla artmıştır. Söz konusu Ermeniler, her Osmanlı-Rus savaşında Ruslara hizmet etmekten geri kalmamışlardır.
 
 
               Ermeniler ilk defa 1829 Türk-Rus savaşının doğu cephesinde Ruslara kılavuzluk etmişlerdir. (1877-1878) Türk-Rus savaşında Rus ordusu Erzurum’u kuşattığı sırada bir kaç bin Ermeni, halkın ve ordunun manevi gücünü kırmak, bozgun ve panik çıkarmak için harekete geçmişlerdir. Bu savaş Osmanlı devletinin korkunç yenilgisiyle sonuçlanmış, Rus ordusu İstanbul’un yanı başındaki Ayastafonos yani Yeşilköy’e kadar gelmiştir. Hatta Edirne’de barış görüşmeleri başlamıştır.
 
 
               İşte Ermeni meselesi bu görüşmeler sırasında Ermeni Patrik’i Nerses’in ida­resinde Edirne’deki Ermeni papazlarının Rus ordusu Başkomutanını görmeleri sonunda ortaya çıkmıştır. Ermeniler, Ermeni meselesini ıslahat yalanı ile Ayastafonos antlaşmasına koydurdukları 16. madde ile sürekli canlı tutmuşlardır. Daha sonra toplanan Berlin kongresi de Ermeni meselesini Berlin antlaşmasının 61. mad­desine “Islahat” adıyla koyarak kabul etmiştir. Bu maddeye dayanarak bütün Avrupa’nın Hristiyan devletleri hep bir ağızdan doğuda bağımsız bir Ermeni devleti kurulması konusunda Osmanlı devletini zorlamaya başlamışlardır.
 
 
1878’den İkinci Meşrutiyetin ila­nına (1908) kadar, yani Sultan II. Abdülhamid Hanın saltanatı sırasında Anadolu ve İstanbul’da birçok kanlı ayaklanmalar çıkarmışlardır. Ne yazık ki bu ayaklanmaların elebaşları Hristiyan Avrupa devletlerinin himayesiyle cezalandırılmamışlardır. 1914 yılında Osmanlı devletinin Birinci Dünya Savaşına girmesi üzerine Çarlık Rus ordularıyla işbirliği yaparak Türk ordusunu arkadan vurma ihanetinde bulunmuşlardır.
 
 
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan sonra Osmanlı Ermenileri sürekli problem yaratmışlardır. Sürekli Büyük Devletlere başvurup özerklik istemeye başlamışlardır. Hem Rusya’dan, hem de İngiltere’den an­layış, hatta destek görmüşlerdir. İstanbul Ermeni Cemaati, Ocak 1878’de, Edirne’ye gelmiş olan Rus Başkumandan Vekili Grandük Nikola’ya gizlice bir heyet göndermiş ve hem Rus Çarına bağlılıklarını bildirmiş hem de özerklik istemişlerdir. Ayrıca, İstanbul Ermeni Patriği Nerses 13 Nisan 1878’de İngiltere Dışiş­leri Bakanı Lord Salisbury’ye bir mektup göndererek “Türki­ye Ermenistan’ında Hıristiyan yönetim” kurulmasını istemiştir.
 
 
               Ermeni ihtilalcileri, 1890’lardan başlayarak, Anadolu’da kan dö­kerek bir “Büyük Ermenistan” hayalini hayata geçirmeye kalkışmışlardır. Büyük Devletlere güvenerek böyle bir maceraya atılmışlardır. Balkanlar’da yaşanan acılardan ibret alacakları yerde, Balkan milliyetçilerini örnek almışlardır. Samsun-Mersin hattının doğusunda kalan bütün Anadolu topraklarını “Ermenistan” yapmak istiyorlardı! Buralar­da ezici bir Müslüman çoğunluk yaşadığını ise hiç hesaba katmamışlardır.
 
 
Ermeni ihtilalcileri veya komitacılar, 1890’lardan başlayarak yıl­larca Anadolu’yu kana bulamışlardır. Aynen yüz yıl sonra PKK teröristlerinin yaptıkları gibi. Sürekli silahlı Ermeni olayları ve ayaklanmaları çıkarılmıştır. Silahlı eylemler imparatorluk payitahtı İstanbul’a da taşınmıştır. İstanbul’da, Galata semtindeki Osmanlı Bankası silahlı-bombalı bir Er­meni çetesi tarafından basılmıştır. Hatta 1905 yılında Sultan Abdülhamid’e de suikast düzenlenmiştir. Ermeni çeteleri cüretkârlıkta Balkan çetelerini bile geride bırakmışlardır. Ermenilerin bu eylemleri Avrupa’da ve Amerika’da ses getirmiştir. Yurtdışında “Müslüman Türkler, masum Hıristiyan Ermenileri kesiyor” diye haksız bir haçlı propagandası yürütülmüştür.
 
 
               Tehcir kararının alındığı 27 Mayıs 1915 tarihinde Osmanlı İmparatorluğu I. Dünya Savaşının içindeydi. 1915’ten Eylül 1917’ye kadar Doğu Anadolu ise Rus işgali altında bulunuyordu. Osmanlı Ordusu Sarıkamış’ta 22 Aralık 1914 – 15 Ocak 1915 yenilmiş ve Doğu Anadolu halkı Ermeni ve Rus zulmünden Anadolu’nun içlerine kaçmıştı. Türklerin gençleri ve eli silah tutan tüm erkekleri cephede idi. Ordumuz Doğu’da uzun bir cephede Ermenilerin yardım ettiği Ruslara yenilmişti.
 
 
          Doğudaki Rus saldırısına açıkça destek veren Ermeni gönüllüleri, Van ilini ele geçirerek  asırlarca komşuluk ettikleri 30 bin silahsız ve savunmasız Türk’ü katletmişlerdir. Taşnak ve Hınçak adını taşıyan Ermeni terör örgütleri Bitlis, Muş ve Diyarbakır’da on binlerce savunmasız insanı katletmekle kalmamış, Ruslarla savaşan Osmanlı ordusunun ikmal yollarını keserek arkadan saldırmıştır.
 
 
Ordu savaştayken cephe gerisinin Ermeni terör örgütlerince isyan alanı haline getirilmesi üzerine, Osmanlı Devleti halkı korumak için, haklı olarak birçok isyanın olduğu bölgede Ermeni tehcir kararı almıştır. 1917’ye gelindiğinde ise Rusya’da Bolşevik ihtilali olmuştur. Çarlık Rus ordusu Osmanlı topraklarından çekilmek zorunda kalmıştır. Onlarla birlikte Ermeni çeteleri yaptıkları katliamların korkusuyla, diğer çaresiz Ermeni halk da Kuzeye yani Erivan’a çekilmişlerdir.
 
 
Tehcirin yapıldığı 1915 yılında Osmanlı topraklarında İstanbul Ermeni’si dâhil toplam Ermeni nüfusu 1,5 milyon civarındaydı. Ermeni Patriği o yıllarda 2,5 milyon Ermeni nüfusun olduğunu söylüyordu. Fakat İstanbul İngiliz elçisi Goschen Doğu illerindeki konsoloslarından Ermeni Patriğinin 2,5 milyon Ermeni nüfusu iddiasının araştırılmasını istemiştir. İngiliz elçisinin Patriğe bu yalanının sebebini sorduğunda aldığı cevabî mektup ise ilginçtir: “Biz Ermeni nüfusu bazı yerlerde iki defa saydık. Mesela Sivas’ta saydığımızı Erzurum’da da saydık. Göçebe Müslümanları da saymadık” şeklindedir.
 
 
İngilizlerin sayımına göre, 1 milyon 400 bin, Sultan Abdülhamid’in yaptırdığı sayımda ise 1 milyon 200 bin Ermeni nüfusunun olduğu anlaşılmıştır. Tehcir sonrası 100-200 bin Ermeni Osmanlı toprağında kaldığına göre iddia edilen sözde Ermeni soykırımı  olması matematiksel olarak mümkün değildir. Çok az miktarda kayıp söz konusudur. Gerçek, bir milyon Ermeni nüfusunun Çarlık Rusya’sının 1917’de yıkılması ile Erivan’a kaçmasında aranmalıdır.
 
 
               Balkan savaşları (1912-1913) nedeniyle yerlerinden kovulan milyonlarca Müslüman ve Türk nüfus Anadolu’ya sığınmıştır. Nüfusunun 5 milyonu yollarda Balkan çetelerince imha edilmiş, hastalıktan ve açlıktan ölmüşlerdir. İstanbul ve Anadolu’ya sığınabilenlerden sonra Osmanlı Devleti aldığı Ermeni tehcir kararı ile yeni bir Balkan Faciası yaşanmasını istememiştir. Bu nedenle  tehcir kararı açıkça birçok cephede savaşan bir devlet ve millet için vatan savunmasından başka bir şey değildir.
 
 
 İmparatorluk, Ermeni vatandaşlarına asla ayrımcılık yapmamış, hatta onları yıllarca “sadık tebaa” olarak isimlendirmiştir. 1916 yılı ortalarına kadar tehcir esnasında ihmali olanlar hakkında, içlerinde mülki ve askeri bürokrasiden kişilerin de yer aldığı 67 kişinin idam cezasına, 524 kişinin hapis cezasına ve 68 kişinin diğer cezalara çarptırılmasına karar verilmiş ve uygulamıştır. Dolayısıyla 1915 olayları soykırım olarak adlandırılamaz. O dönem Osmanlı İmparatorluğu merkezinde hatta İstanbul dâhil işgal bölgelerinde görev yapan diplomatlar ve askeri yetkililer ile ülkelerine rapor gönderen görevlilerin belgelerinde yer alan hususlar soykırım mağdurlarının Ermeniler değil, Türkler olduğunu göstermektedir.
 
 

 
 

Bu yazı 579 defa okunmuştur .