Necdet Topçuoğlu
Son haftaların güncel olan konusu asgari ücretin açıklanmasıdır. Hükumet asgari ücretin açıklanması konusunda her yıl olduğundan biraz daha erken harekete geçmiştir. Çünkü döviz kurlarındaki aşırı yükselmeye bağlı olarak enflasyon hızla yükselmektedir. Belli ki şimdi açıklanan asgari ücretin yılsonunda bir önemi kalmayacaktır. Enflasyon daha fazla çığırından çıkmadan Hükumet bir an önce açıklayarak, işin içinden sıyrılmak istemektedir. Asgari ücretin hesaplanması bilimsel hesaplama şekli bir yana bırakılarak, siyaset kurumunun insafına bırakılmıştır.
Asgari geçim tutarı her yıl TÜİK tarafından hesaplanarak açıklanmaktadır. Taraflar arasındaki görüşmeler bu tutar üzerinden yürütülmektedir. TÜİK bu yıl çalışmalarını yapmış olmasına rağmen asgari geçim tutarını açıklamaya yanaşmamaktadır. Biz dokümanları verelim, hesaplamayı taraflar yapsın diye topu taca atmaya çalışmaktadır. Söz konusu hesaplamalar 2021 yılı enflasyon sepeti için seçilen 415 maddenin fiyat hareketleri üzerinden yapılmaktadır. Ancak asgari ücretle çalışanların söz konusu 415 maddenin kaç tanesi ile ilgili olduğuna bakmak lazımdır. Her gelir grubunun tüketim maddelerine olan talebi farklıdır. Rahmetli dedem, ‘‘yatsılık bir töredir, o da keseye göredir’’ derdi.
Devletin kurumları siyasi baskılar karşısında havlu atmaya başlamışlardır. Siyasi baskılarla açıkladıkları rakamların sorumluluğunu üstlenmek istememektedirler. Halbuki talimatı veren siyaset kurumu sorumluluğu üstlenmeyerek, teknokratlara yıkmaya çalışmaktadır. Gerçekleri yansıtmayan rakamlarla evrakta sahtecilik yapmanın gelecek yıllarda hesabının sorulacağı artık anlaşılmıştır. TÜİK yaptığı çalışmaları açıklamamakla, hakkında yapılan iddiaların doğruluğunu kabul etmiş olmaktadır.
Türkiye de hesaplanmakta olan asgari geçim tutarı bir kişi için yapılmaktadır. Halbuki İLO Sözleşmelerine göre 4 kişilik bir aile için yapılması zorunludur. Enflasyon rakamlarının yüksek olduğu yıllarda asgari ücret, 6 aylık olmak üzere yılda iki defa tespit ediliyordu. Ancak enflasyonun tek haneli rakamlara indirilmesiyle yılda bir defa belirlenmesine karar verilmiştir. Şimdi enflasyonun tekrar çift haneli rakamlara yükselmesi sebebiyle, asgari ücret tespitinin yılda iki defa yapılması gerekli görülmektedir. Çalışanların ilkel tarım toplumlarında olduğu gibi, sosyal imkanlardan uzak, boğaz tokluğuna çalışan insanlar olarak görülmesi, alın terine yapılan haksızlık olarak değerlendirilmektedir.
Sendikalı olarak çalışan işçilerin haklarını savunması gereken Sendikalar, rakamların açıklanmasını Çalışma Ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından beklemektedir. Bu bir teslimiyetçiliktir ve köle tacirliğidir. Emeğin hakkını işverene peşkeş çeken sarı sendikacılık anlayışı gittikçe yaygınlaşmaktadır. Çalışanlar gerçek enflasyon rakamlarına ilave olarak refah payını almadıkları takdirde hak kaybına uğramış olacaklardır. Gerçeği yansıtmayan enflasyon rakamlarından doğan kayıplar, işverenlerin kasasına girmektedir. Sendikaların bu haksızlıklara karşı mücadele vermeleri gereklidir.
Enflasyon hesaplamaları da, Milli Gelir hesaplamaları gibi, toptancı bir anlayışla yapılmaktadır. Gayri Safi Milli Hasıladan kişi başına düşen gelir hesabı her zaman itiraz ettiğim bir hesaplama şekli olmuştur. Üst gelir gruplarının kasasındaki paranın nüfus sayısına bölünerek kişi başına düşen gelir, gerçeği yansıtmamaktadır. Alt gelir gruplarının hiçbir zaman o kadar gelirleri olmamıştır. Bu durum, mademki benim payıma o kadar para düşüyor, ben o parayı istiyorum seslerinin yükselmesine neden olmaktadır. Her gelir grubunun enflasyonu da birbirinden farklıdır. Enflasyon sepetine konulan 415 maddeden asgari ücretli ile yüksek ücretlilerin talepleri aynı değildir. Dolayısı ile enflasyonlarının da aynı olmaması doğaldır. Hesaplamalarda bunlara dikkat edilmesi gereklidir.
Kayıt dışı işçilik, sigortalı çalışanların önünde büyük bir engeldir. Türkiye mültecilerin serbestçe dolaşıp, ucuz ücretle çalıştıkları bir ülke haline gelmiştir. Bu aynı zamanda devletin vergi kaybına yol açmaktadır. Diğer yandan işverenler de haksız kazanç elde etmektedirler. Son zamanlarda hızla yükselen döviz kurları, asgari ücreti döviz bazında oldukça ucuz hale getirmiştir. Yoksullaşarak büyüme modelinin bedelini çalışanlar ödemektedir. Türkiye Anayasasında yer alan sosyal demokratik hukuk devleti kavramından oldukça uzaklaşmıştır. Döviz kuru artışları ve buna bağlı olarak yükselen enflasyon rakamları kontrol altına alınamadıkça, sabit ücretlerin yıllık olarak belirlenmesinin hiçbir anlamı yoktur. İşte çalışanlar asgari ücretin açıklanmasını bu olumsuzluklar içinde beklemektedir.