EKONOMİYİ BU DURUMA GETİREN NEDENLER  
Reklam
Necdet TOPÇUOĞLU

Necdet TOPÇUOĞLU

ŞİMAL YILDIZI

EKONOMİYİ BU DURUMA GETİREN NEDENLER  

14 Aralık 2021 - 00:20


 
Necdet Topçuoğlu
 
 
Türkiye ekonomisi, 437 milyar dolar dış borç, 300 milyar dolar özel sektör borcu, % 27 genç işsizliği ve %21 gerçek işsizlik oranları ile olumsuz bir tabloya sahiptir. Bu duruma gelinmesinde son yıllarda iktidarda bulunan MHP destekli, Tek Parti Hükumetinin sorumlulukları büyüktür. Ancak her şeyden önce geçmiş yıllar içinde kronikleşen sorunların da payını göz ardı etmemek gerekir. Özel sektörün döviz borcu uygulaması, bu İktidar zamanında ortaya çıkan bir sorundur. Türkiye’yi Bu duruma getiren birçok neden bulunmaktadır. Bunlardan bir kısmını şu şekilde sıralamak mümkündür.
 
Türkiye’nin kronikleşen sorunlarının başında tasarruf açığı gelmektedir. Gayrisafi Yurtiçi Hasıla hesabı için kullanılan yöntemin değişmesiyle tasarruf oranı %15’lerden %25’lere yükselmiş olsa da, halen bu oran orta gelir grubu ülkeler ortalamasının gerisindedir. Çin’de tasarruf oranının %45 olduğu dikkate alınırsa durumun daha iyi anlaşılması mümkündür. Türkiye 19 yıl içinde 305 milyar dolar borçlanmıştır. İktidar Tasarruf oranını yükseltmek için ‘’Bireysel Emeklilik Sistemi’’ ve ‘İşsizlik Fonu’’nu gündeme getirmiştir. Bireysel emeklilik sisteminde 130, İşsizlik Fonu’nda 100 milyar TL’den fazla para birikmiş olmasına rağmen, söz konusu paralar tasarruf edilmek yerine, kamu ve özel bankalara sermaye olarak kullandırılmıştır.
 
Mevcut yönetim iktidara geldiğinde 43 milyar dolar olan özel sektörün dış borcu, 19 yıl içinde 300 milyar dolara yükselmiştir. 2008-2009 Küresel Krizi’nin 1929 benzeri bir ekonomik buhrana dönüşmesini engellemek için Amerika ve Avrupa Merkez Bankaları faizleri 0’a, hatta negatif seviyeye düşürmüşlerdir. Bunun üzerine küresel sermaye, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu gelişmekte olan ülkelere yönelmişlerdir. Aslında bu durumun bir şans olduğunu söylemek mümkündür. Türk bankaları, Londra ve New York gibi merkezlerden ucuz faizle “toptan” borç alıp Türkiye’ye getirmişler, kredi olarak vatandaşa ve şirketlere dağıtmışlardır. Bu paralar, Esenyurt’taki milyon dolarlık dairelere, İPhone’un son modeline, Volkswagen’e ve bu arada doğal gaz çevrim santraline harcanmıştır.
 
Bundan önceki krizlerin tamamı devlet borçlarından kaynaklanmıştı. İlk defa özel sektörün borçlarından kaynaklanan bir kriz yaşanmaktadır. Başarılı bir ekonomi yönetiminin, özel sektör borçlarının Türkiye’nin başına sorun açacağını önceden görüp önlem alması gerekirdi. Ancak İktidar bunu yapmamıştır. Döviz borçlarına ilk ciddi sınırlama 2017 yılında getirilmiştir. Bu tarihte cirosu 15 milyon doların altındaki şirketlerin, yani KOBİ’lerin dövizle borçlanmaları yasaklanmıştır. Bu adımın daha önceden sadece KOBİ’ler için değil, tüm şirketler için atılması gerekirdi.
 
Türkiye teknoloji ve katma değer üreten yatırımları yapmayı başaramamıştır. Yurtdışından bir tane iPhone almak için bir kamyon domates ihraç edildiğini bilmeyen yoktur. Ancak, Samsung gibi bir teknoloji markası veya “sartup”, gibi bir yazılım şirketine sahip olmadıkça kişi başına geliri 20 bin doların üzerine çıkarmak mümkün değildir. Bilim ve teknolojiye dayanan bir eğitim sistemine kavuşmadıkça katma değer üreten yatırımların yapılması mümkün değildir. Dünyanın en çok Ar-Ge harcaması yapan 10 şirketi, Amazon, Google, Volkswagen, Samsung, Intel, Microsoft, Apple, Roche, Johnson and Johnson, Merck’dir. Şimdi bir de Türkiye’nin en çok Ar-Ge harcaması yapan 10 şirketine bakalım, Aselsan, Tusaş, Ford, Roketsan, Turkcell, Vestel, Otokar, Arçelik, Havelsan ve Tofaş’tır.
 
Tablo gayet açık, Dünyanın ilk on şirketi içinde 6 teknoloji, 3 ilaç şirketi olmasına rağmen, Türkiye’nin ilk on şirketi içinde ise silah ve savunma şirketleri bulunmaktadır. Nedenler gayet açıktır, niteliksiz eğitim sistemiyle birlikte, yaratıcılığı destekleyen özgürlük ortamı da bulunmamaktadır. İlaç ve bilişim devleri Türkiye’yi Ar-Ge yapacakları, teknoloji geliştirecekleri bir ülke olarak değil ürün satıp para kazanacakları pazar olarak görmektedirler. Eski bir sloganda olduğu gibi, “onlar ortak, biz pazar.” Maalesef durum halen böyle devam edilmektedir.
 
Doğalgaz ve elektriğe gelen zamlardan herkes şikayetçidir. İşverenler kendilerine özel doğal gaz indirimi istemektedirler. Patronlar, “Sanayici tarifesi”, “OSB tarifesi” adı altında on yıllarca doğalgazı, elektriği ucuza kullanmışlardır. Bu nedenle enerjiye dayalı sektörlere yatırım yağmıştır. Demir çelik sanayicileri Rusya’dan hurda ithal edip devletin ucuz elektriğiyle eriterek ihraç etmişlerdir. Hammadde Rusya’dan getirilmiş, elektrik de Rusya’dan ithal edilen doğal gazdan üretilmiştir. İşte cari açık böyle patlamıştır. Enerji fakiri bir ülkenin enerji tüketen sektörleri desteklemesi hatalı bir tercih olmuştur. İktidarın planlamaya sıcak bakmaması da ciddi bir sorun oluşturmuştur.
 
Organize sanayi bölgeleri fabrikalara tek elden altyapı hizmeti vermek için kurulmuşlardır. Türkiye’ de sanayinin, 1960 yılında başlayan planlı kalkınma döneminde “lokomotif sektör” olması saptanmış, ekonomik ve toplumsal kalkınmanın birlikte gerçekleştirilmesi, belli bir hızda büyüme ve sanayileşmeye önem verilmesi hedefleri belirlenmiştir. İstanbul’da IMES ve diğer OSB’ler kurulmuştur. Zamanla Organize Sanayi Bölgeleri kentsel yerleşim alanlarının içinde kalmıştır. Arsa değerleri yükseldiği için, “Sanayicilik yapacağım” diye arazi kapatanlar arsa satışlarından para kazanmaya yönelmişlerdir. Organize sanayi bölgelerinde arazi satışları sınırlanmalı, hatta yasaklanmalıdır.
 
Maalesef Türkiye’de patronlar teknoloji geliştirip, marka yaratarak para kazanmak yerine, iktidara yakın durmanın peşinde koşmuşlardır. Bu kolaycılığı birçok şirket avantajlı görmüştür. Böyle bir sistemden Steve Jobs veya Elon Musk çıkması beklenmemelidir. Zaten çıkmamıştır. Yönetimde bilimsellikten uzaklaşıldıkça, sorunlar içinden çıkılmaz bir hal almaktadır. Neredeyse ekonomi Kur’an ayetleri ile yönetilir hale gelmiştir. Sonuçta ekonomi Merkez Bankasının siyasi müdahale sonucu uyguladığı politika faizi ile, döviz kuru arasında sıkışıp kalmıştır. Çözüm için tekrar ekonominin tabi kurallarını uygulamaya dönülmelidir.
 

 
 

Bu yazı 610 defa okunmuştur .