Necdet Topçuoğlu
Mustafa Kemal Atatürk, bağımsızlık yürüyüşünü 19 Mayıs 1919’ da Samsun’dan başlatmıştır. Yaptığı yüzlerce görüşmenin ardından topladığı kongrelerle Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetini kurmuştur. Daha sonra 23 Nisan 1920 yılında, Ankara’da Büyük Millet Meclisi’ni açarak kurumlaştırmıştır. Vatanın dört bir yanı işgal altında olmasına rağmen Mustafa kemal Paşa, Milli irade örgütlenmesinin ordu örgütlenmesinden daha önce gerçekleştirilmesi gerektiğini düşünmüştür. Meclisle Milli Ordu’yu kurmuş, Milli Ordu ile kurtuluşu ve bağımsızlığı, İrfan Ordusu ile de kuruluşu ve devrimleri gerçekleştirmiştir.
Cumhuriyetin felsefesi ilk önce Amasya tamimi, daha sonra da Sivas Kongresi kararlarında koşullar gereği üstü kapalı olarak ifade edilmiş, bu düşünce ve görüşler 1921 Anayasasının ilk üç maddesinde de şöyle ifadesini bulmuştur
Madde 1- Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir. İdare usulü; halkın, mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir.
Madde 2 - İcra kudreti ve teşri salahiyeti milletin yegâne ve hakiki mümessili olan Büyük Millet Meclisinde tecelli ve temerküz eder.
Madde 3 - Türkiye devleti, Büyük Milleti Meclisi tarafından idare olunur ve hükûmeti "büyük millet meclisi hükûmeti" unvanını taşır.
Bu ifadeler sadece yönetim biçiminin adını değil, bir Cumhuriyet yönetiminin temel özelliklerini yansıtmaktadır. İşte bu nedenle Mustafa Kemal Paşa 28 Ekim 1923 akşamı Çankaya’ da “Efendiler, yarın Cumhuriyet’i ilan edeceğiz” demiş, “kuracağız” dememiştir.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyetin ilanından 36 gün sonra “Cumhuriyetimiz öyle zannedildiği gibi zayıf değildir. Cumhuriyet bedava kazanılmış da değildir. Bunu elde etmek için çok kan döktük. Her tarafta kırmızı kanımızı akıttık. İcabında müesseselerimizi müdafaa için lâzım olanı yapmaya hazırız." Derken, önümüze yaşamsal ve kutsal bir görev koymuştur. Nitekim 15 - 20 Ekim 1927 tarihleri arasında 6 gün boyunca okuduğu Nutuk’u gençliğe hitabe ile bitirirken bu görevi Türk Gençliği’ ne ve “Ey Türk istikbalinin evladı” seslenişi ile de her dönemin Türk Ulusu’na vermiştir.
Mustafa Kemal Atatürk, Büyük Millet Meclisinin açılışından hemen sonra düzenli ordu kurma çalışmalarıyla eş zamanlı olarak “İkinci Ordu” adını verdiği öğretmenleri, yani İrfan Ordusunu örgütlemiştir. 6 Mayıs 1920 günü Maarif Vekaleti kurulmuş, 25 Kasım 1920 de öğretmen ve öğrencilerin askerlik yükümlülükleri ertelenmiş, 15 Temmuz 1921 de, savaşın en çetin döneminde, Ordumuzun Eskişehir-Kütahya hattından Sakarya hattına çekildiği o endişeli günlerde Ankara’da ilk Maarif Kongresi toplanmış, kongreyi cepheden gelerek açan Mustafa Kemal Paşa öğretmenlere Kemalist Devrim’ in hedeflerini göstermiştir.
TBMM ordusu işgalci emperyalistlerle savaşırken, İrfan ordusu da cehalet karanlığıyla savaşa girişmiştir. İşte Cumhuriyetimiz, bu iki ordumuzun haklı, namuslu ve kararlı savaşının kutlu sonucudur. Gazi Mustafa Kemal Atatürk yönetiminde Türkiye kısa sürede hayatın her alanında Bütünsel Kalkınma yöntemi ile sanayi tesislerini kurmuş, köylüsünü efendi yaparak ayağa kaldırmış, kadınını özgürleştirmiş, bayındırlıkta, sağlıkta, eğitimde, sporda, kültür ve sanatta yaptığı atılımlarla örnek alınan bir ülke olmuştur.
Cumhuriyet, kurulduktan sadece 3 yıl sonra uçak üreten ve ihraç eden bir ülke olmayı başarmıştır. Ayrıca, kendi ürettiği aşılarla milyonları salgın hastalıkların pençesinden kurtarmış, şekerden kâğıda, demir çelikten petrokimyaya, silahtan tekstile, tohumdan gübreye, camdan ilaca, madenden enerjiye bütün sanayi alanlarında üretim rekorları kırmış, 4 denge kuramı ve karma ekonomi ile 15 yılda yüzde 115 büyüme sağlamış, parasının değerini korumuş, işsizlik nedir bilmemiş, eğitimde fırsat eşitliğinden ödün vermemiş, çocuklarını dünya çocukları ile yarışabilecekleri bilimsel eğitimle yetiştirmiş, kadın erkek yarınlarına güvenle bakan bir toplum yaratmış, kelimenin tam anlamıyla kimsesizlerin kimsesi olmuştur.
Ancak ilerleyen yıllarda Aydınlanma Devriminin ateşi küllenmiş, Cumhuriyetin kuruluş dönemindeki heyecan ve özgüven kaybolmuş, eğitim laik bilimsel temelden koparılmış, 1950 ve özellikle 12 Eylül 1980 sonrası ulusumuz Cumhuriyet kazanımlarını büyük ölçüde kaybetmiştir. Vakit, içinde bulunduğumuz karanlık tabloyu yineleyerek umut kırmak vakti değildir. Tam aksine ulusça kendimize güvenerek, birlik olarak, Laik Cumhuriyetimizi yeniden kazanmak için harekete geçme vaktidir. Umutsuz durum yoktur, umutsuz insanlar vardır, biz hiç bir zaman umudumuzu yitirmemeliyiz.
Cumhuriyetimizin kuruluşunun 99. Yılında, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını, devletimizin kurtuluş ve kuruluşu için canlarını feda eden aziz şehitlerimizi, Cumhuriyetimizin gelişip kalkınmasında emeği geçen tüm yurttaşlarımızı rahmet ve şükranla anıyorum. Bundan sonra da ebediyete akıp giden her yılda eskiden olduğu gibi mutluluk ve saadetlerle Cumhuriyetimizin kuruluş yıl dönümlerinin kutlanmasını gönülden dilerim. Bu vesileyle Tüm yurttaşlarımın Cumhuriyet Bayramını kutlarım.