DİYANETİN CUMA, ATATÜRK'ÜN BALIKESİR HUTBESİ
Reklam
Necdet TOPÇUOĞLU

Necdet TOPÇUOĞLU

ŞİMAL YILDIZI

DİYANETİN CUMA, ATATÜRK'ÜN BALIKESİR HUTBESİ

29 Ekim 2022 - 00:01


Necdet Topçuoğlu

Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) ya da kısa adıyla Diyanet, 3 Mart 1924 tarihinde Şeriyye ve Evkaf Vekaleti'nin yerine kurulmuştur. İslâm Dininin inançları, ibadet ve ahlâk esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmekle görevli bir Cumhuriyet Kurumudur. Kuruluşundan itibaren çok önemli hizmetler veren Diyanet, son yıllarda tamamen siyasetin kontrolüne girerek, laik sistemin dışına çıkmıştır. Toplumun bilgilendirilmesi ve aydınlatılması için Cuma hutbeleri çok önemlidir. Bu hutbelerde Atatürk ve Cumhuriyet adından söz edilmemesi, mütedeyyin yurttaşlarımızın tepkisini çekmektedir. Bu tutum ve davranışıyla Diyanet, yansızlığını tamamen kaybetmiştir.

Aslında duyulan tepkiler Diyanetin kurumsal kimliğine değil, kurumu amacından saptıran yöneticileredir. Din ve inançlar insanların özgür iradeleriyle yapmış oldukları vicdani seçimlerdir. Devlet bütün inançlara karşı eşit mesafede olmalıdır. Hiçbir mezhep ve cemaat devlete olan yakınlığını kullanarak imtiyaz sahibi olmamalıdır. Bu nedenle Diyanet bütün inanç kesimlerinin temsil edildiği tarafsız bir yapıya kavuşturulmalıdır. Özellikle son dönemde Cuma hutbeleri siyasi iktidarın uygulamalarına fetva niteliği taşımaktadır. Halbuki bu Kurumun toplumsal dokumuzu bozan hırsızlık, yolsuzluk, adaletsizlik, kadın cinayetleri ve çocuk istismarlarına karşı söyleyecek sözleri olmalıdır. Yurttaşlarımızın beklentileri bu yöndedir.

Atatürk, 7 Şubat 1923 tarihinde "Balıkesir Hutbesi" diye anılan konuşmasında "Allah birdir, şanı büyüktür. Allah’ın selameti, atıfeti ve hayrı üzerinize olsun" diyerek söze başlamış ve kurulacak yeni devletin temel esasları ile devrimler ve Cumhuriyete ışık tutan mesajlar vermiştir. 2008 yılında hutbenin verildiği Zağnos Paşa Camisini ziyaret ederek, Cumhuriyetimizin kuruluş yıllarındaki o havayı anma imkanı bulmuştum.
Atatürk, Zağnos Paşa Cami Hutbesinde cemaate şöyle seslenmiştir:

“ Ey millet! Allah birdir, şanı büyüktür. Allah'ın selâmeti, sevgi ve iyiliği üzerinize olsun. Peygamberimiz Efendimiz Hazretleri, Cenâb-ı Hak tarafından insanlara dinî hakikatleri tebliğe memur edilmiş ve resul olmuştur. Temel nizamı, hepimizin bildiği Kur'ân-ı Azimüşşan'daki açık ve kesin hükümlerdir.
İnsanlara manevi mutluluk vermiş olan dinimiz, son dindir, mükemmel dindir. Çünkü dinimiz; akla, mantığa ve gerçeklere tamamen uymakta ve uygun gelmektedir. Eğer akla, mantığa ve gerçeklere uymamış olsa idi bununla diğer ilâhî tabiat kanunları arasında birbirine zıtlık olması gerekirdi. Çünkü bütün tabiat kanunlarını yapan Cenab-ı Hak'tır.

Arkadaşlar! Cenab-ı Peygamber çalışmalarında iki yere, iki eve sahipti. Biri kendi evi, diğeri Allah'ın evi idi. Millet işlerini Allah'ın evinde yapardı. Hazret-i Peygamber'in mübarek yollarını takip ederek bu dakikada milletimize ve milletimizin şimdiki ve geleceğine ait konuları görüşmek maksadıyla bu kutsal yerde, Allah'ın huzurunda bulunuyoruz. Beni bu şerefe kavuşturan Balıkesir'in dindar ve kahraman insanlarıdır. Bundan dolayı çok memnunum. Bu vesile ile büyük bir sevaba nail olacağımı ümit ediyorum.

Efendiler! Camiler birbirimizin yüzüne bakmaksızın yatıp kalkmak için yapılmamıştır. Camiler, söylenenleri dinleme ve ibadet ile beraber din ve dünya için neler yapılması lazım geldiğini düşünmek, yani birbirimizin görüş ve düşüncelerini almak için yapılmıştır. Millet işlerinde her ferdin zihninin başlı başına faaliyette bulunması lâzımdır. İşte biz de burada din ve dünya için, geleceğimiz için her şeyden önce hakimiyetimiz için neler düşündüğümüzü meydana koyalım.

Ben yalnız kendi düşüncemi söylemek istemiyorum. Hepinizin düşüncelerini anlamak istiyorum. Millî emeller, millî irade yalnız bir şahsın düşünmesinden değil, millet fertlerinin tamamının arzularının, emellerinin birleşmesinden ibarettir. Bundan dolayı benden ne öğrenmek, ne sormak istiyorsanız serbestçe sormanızı rica ederim.’’

Atatürk, "Belki ibadet Müslüman'ı olamadım; ama ben bir Cihat Müslüman'ıyım." Demiştir. Önce Cihat konusundaki iki Hadis-i Şeriften söz etmek gerekir. Birincisi, "Ey Allah'ın Resulü! Allah yolunda cihat etmek neye denktir?" "Onu ölçmeye gücünüz yetmez." Ona iki ya da üç kere aynı soruyu yönelttiler, her seferinde: "Onu takdir etmeye gücünüz yetmez" diye cevap verdi. Sonra şöyle buyurdu: "Allah yolunda savaşan kişi, cihadından geri dönünceye dek namaz ve oruçtan yana fütur göstermeden devamlı oruç tutan, devamlı gece namazı kılan, sürekli Kur'ân ayetlerini okuyan kimse gibidir."

İkincisi, "Bir gün ve bir gece sınırda nöbeti tutmak, gündüzü oruçlu gecesi ibadetli geçirilen bir aydan daha hayırlıdır. Şayet kişi bu nöbet esnasında vazife başında iken ölürse, yapmakta olduğu işin ecri ve sevabı kıyamete kadar devam eder, şehit olarak rızkı da devam eder ve kabirdeki sorgu meleklerinden güven içinde olur."

Allah yolunda savaşmanın, vatanı müdafaa etmenin ve bu uğurda nöbet tutmanın faziletleri bu iki Hadis’te net olarak açıklanmıştır. Yok olmak üzere olan bir Milletin ruhunu ayağa kaldırarak, Kurtuluş Savaşına önderlik eden Atatürk ve silah arkadaşları, erinden Baş Komutanına kadar hepsi Cihat Müslümanıdır. Ebediyete irtihal eden bütün şehit ve kahramanlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum.

Türk tarihinde devlet kurmuş, devlet yönetmiş, bütün devlet adamlarımızı minnet ve şükranla anmak gerekir. Hata yapmak insana mahsustur. Hataları ve başarıları, günahları ve sevapları ile, hiçbir ayrım yapmadan devlet büyüklerimize saygı duymalı ve hayır dua etmeliyiz. Geçmişle bu günü çatıştırmak, bize geleceği kaybettirir. Hiç birimiz bu yanlışın içine düşmemeliyiz. Kimse siyasi rakibini anıt mezarlarda aramamalıdır. Siyasi rekabet, yaşayan siyasetçiler arasında yapılmalıdır.

Atatürk bir devlet adamıdır, din adamı değildir. Sorgulanması gereken devlet adamlığıdır. Dininin sorgulanması ise Allah’a aittir. Kimse kimsenin dinini, kendisini Allah yerine koyarak sorgulayamaz. Bunu yapmak Şirk’tir.
Bu yazılanların ışığında, Atatürk’e lanet okuma talihsizliğini yaşayanların vicdanlarını bir defa daha sorgulamalarını dilerim.

Bu yazı 421 defa okunmuştur .