Necdet Topçuoğlu
Ünlü İspanyol yazar Cervantes’in roman kahramanı Don Kişot'un ilk macerası yel değirmenleriyle savaşmasıdır. Onlarla savaşmasının sebebi, onları insanlara kötülük yapan devlermiş gibi görmesidir. Her ne kadar hizmetçisi Sancho engel olmaya çalışsa da o yel değirmenlerine saldırmıştır. Ünlü yazar Cervantes Türkiye de yaşamış olsaydı Don Kişot’a düşman olabilecek çok sayıda malzeme çıkardı. Geçmişte birçok düşman yaratıldığına şahit olmuştuk. Ancak, bunlardan sonuncusu faize karşı ilan edilen Ulusal Kurtuluş Savaşıdır.
Sömürünün ideolojisi yoktur. Siyasetçi getirisi olan her şeyi sömürür. Faiz yasağı, din emri denilirken vurgunun biri biterken, diğeri başlamaktadır. Bu nokta da hem din, hem de faiz siyaseten sömürülmektedir. Aslında faiz, ekonomi sisteminin vazgeçilmez enstrümanlarından birisidir. Ticaret hayatında faizsiz bir iş ve işlem yürütülmesi mümkün değildir. İçinde bulunduğumuz dünya devletler ailesinde bütün ticari ilişkiler ekonomi ilminin gereklerine göre yürütülürken, Türkiye’nin ticari faaliyetlerini din esaslarına göre yürütmesi mümkün görülmemektedir. Faize karşı olanların bunun yerine neyi koyacaklarını da söylemeleri zorunludur.
Kanuni'nin Şeyhülislam'ı Ebussuud Efendi’nin, para vakıflarında %12'ye kadar faiz uygulanabilir görüşü asırlardır uygulanmaktadır. Kanuni ve Ebussuud Efendii’nin Müslüman olmadığını söylemek mümkünmüdür. Bu nasıl Müslümanlık inancıdır, anlamak mümkün değildir. Din, aldatmaya, ezmeye, sömürüye karşıdır. Çağdaş anlayışlar da bunu öngörmektedir. Faiz yasak olmalı diyenler, dinin istediğinin aksine, nereye varacağı bilinmeyen anarşiyi ve sonsuz sömürüyü savunmaktadırlar. Dayanağı olmayan faiz düşmanlığı nedeniyle döviz kurları füze gibi yükselirken zengin daha zengin, fakir daha fakir hale gelmektedir. Sosyal dengeler onarılamayacak biçimde alt, üst olmaktadır.
Kur'anda geçen Riba ile faizin aynı anlamda olmadığını, Riba’nın tefecilik olduğunu din adamları ifade etmektedirler. Ancak bu sesin kamuoyunda yeterince duyulduğunu söylemek mümkün değildir. Faizsiz bankaların gelir ortaklığı ve kâr ortaklığı dedikleri uygulama da özünde faiz anlamına gelmektedir. Nas ortada denildiği zaman, doğruları düşünenler, sanki dine karşı geliyormuş algısından korktukları için seslerini çıkarmamaktadırlar. Yanlışlar karşısında doğruları bildikleri halde söylemeyenler, ülkenin kötüye gidişinden sorumludurlar. Konuşmaktan korkanlar, bir gün gelir, düşünmekten de korkarlar. İşte esas tehlike budur.
Merkez bankasının politika faizinde yapmış olduğu indirimler, döviz kurlarının kontrol edilemez bir şekilde yükselmesine sebep olmuştur. Ticaretinin büyük bir bölümü ithalata dayalı olan ülkemizin ekonomisinde ciddi sıkıntılar oluşturmuştur. Akaryakıta gelen zamlar yaygın ifadesiyle iğneden ipliğe her şeye zam gelmesine neden olmaktadır. Tohum, ilaç, gübre ve mazota gelen zamlar tarımın tamamen çökmesine sebep olmuştur. Gelinen bu noktada çiftçilerin üretim yapmaları mümkün değildir. Bunun etkileri gelecek aylarda gıda arzında daralma olarak piyasaya yansıyacaktır. Fiyatlar aşırı derecede yükselecek, insanlar gıdaya ulaşamayacakları için yazılması mümkün olmayan olayların çıkmasına sebep olacaktır. Bunu duymamak için sağır, görmemek için kör olmak gerekir.
Geçtiğimiz hafta Ankara piyasalarında gördüğüm para bolluğundan dehşete kapıldığımı bir yazımda dile getirmiştim. Parsel parsel peşkeş çekilen gayrimenkullerin paraya çevrildiğini, bu paraların da dolara çevrilerek sistemin dışına çıkma gayretlerinden endişe ettiğimi belirtmiştim. Duyduklarımdan tahminlerimin doğru çıktığını görüyorum. Dolarlarını dışarı kaçırmaya çalışanlara engel olunduğunu haber alıyorum. Bu haberler doğrulanırsa hainliğin hangi boyutlara geldiği anlaşılacaktır. Hiç kimse ben zenginim diye güvenmesin. Aç insanların mideleri gıda maddelerinin bulunduğu merkezlere yönelen bir tehdittir. Bir ülkede açların sayısı toklardan fazlaysa hepimiz açlığa mahkumuz demektir.
Ülkenin içinde bulunduğu durumu her ekonomist farklı şekilde yorumlamaktadır. Yorumların doğruluğu ve yanlışlığı kişilerin durduğu yere bağlıdır. İktidar yanlısı olanlara göre, ekonomi tabi dengeleri içinde yürümektedir. Muhalif görüşte olanlara göre işler çığırından çıktı denilmektedir. Sebebi ne olursa olsun devletlerin hayatında bu tür iniş ve çıkışlar olmaktadır. Devlet battı demek mümkün değildir. Millet batmadıkça devlet batmaz. Devlet Milletin devletidir. Borçlar Milletin borcudur. Geçmişte bankaların içinin boşaltılması ile yapılan soygunların bedelini Millet ödemiştir. Meydana gelen ekonomik faturayı yine Millet ödeyecektir. Bu sebeple dehşete kapılmaya gerek yoktur.
İktidarda kalma hırsı aklın önünde olmamalıdır. Akıl hırsın önünde olursa demokratik yollardan çözüme şans verilmiş olur. Bir Hint Atasözü, ‘’oturdukları koltuklardan kalkmak istemeyenlerin ortak sorunu, altlarını kirletmiş olmalarıdır’’ demektedir. Devlet hizmetinde geçen yıllarımdan edindiğim tecrübeye göre, sistem suç işleyen yöneticilerini yargılatmamaktadır. Aslında yargılanarak aklanmak şerefli bir davranıştır. Seçimle gelenler, seçimle gitmeyi bilmelidirler. Gitmiyorum diyenin meşruiyeti kalmaz. Halkın iradesine dayanmayan hiçbir yönetim ülkenin başında kalamaz. Er veya geç sandık gelir, sorunlar milletin iradesiyle çözülür ve bedeli de yine Millet öder. Seçimde yine hata yaparsa bedelini ödemeye devam eder.