Türk Milletinin kültürü tarihin derinliklerinden gelmektedir. Başka milletlerin kültürlerinin etkisinde kalmayacak kadar güçlü ve köklü bir kültürdür. Anadolu insanı Arap kültürünü din sanmak gibi bir yanılgı içindedir. Bu durum dilimizi ve kültürümüzü olumsuz yönde etkilemektedir. İslam dininin Kuzey İslami yorumu diye adlandırdığımız Türk İslami yorumu İslam dinini daha gerçekçi olarak temsil eden bir yorumdur. Bizim toplumumuzun bu yorumu tercih etmesinin sayısız faydaları bulunmaktadır.
Ortadoğulu olmak nasıl tanımlanır? Ölümü yüceltip güzel yaşamayı aşağılamak, dini yüceltip bilime kayıtsız kalmak, lideri yüceltip, iyi sistem kurmayı aşağılamak, imanı yüceltip aklı aşağılamak Ortadoğu kültürünü yansıtan değerlerdir. Böyle bir mantıkla yönetilen toplumların dünya milletleri arasında ön sıralarda yer bulması mümkün değildir.
Ortadoğu kültürünü bütün ayrıntıları ile ortaya koymak çok kolay değildir. Ancak aynı dinin mensupları olarak Türklerin bu kültür hakkında daha fazla bilgi sahibi oldukları bir gerçektir. Bu kültür, duyguları yüceltip mantığı küçümsemek, Müteahhiti yüceltip, mühendisi aşağılamak, üniversiteleriyle değil, camileriyle gurur duymak Ortadoğu kültürünün tipik özellikleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu yaklaşımları Türkiye’de de temsil eden toplum kesimlerinin olduğunu kabul etmek gerekir.
İnsan olmanın en büyük erdemlerinden birisi ahlaklı olmaktır. “Alnı secde görüyor” diye, zorba ve hırsız insanlara değer vermek, imamları yüceltip, filozofları aşağılamak, ev kadınlığını yüceltip, kariyer yapan kadını aşağılamak, kendi çocuklarını Amerika’da okutup, halk çocuklarını imam hatip okullarına gitmeye zorlamak, içi boşaltılmış ahlaki değerlerin örnekleridir. Bu konuda samimi ve dürüst olunmaması toplumun geleceğini olumsuz yönde etkilemektedir.
Kültür bir milleti tanımlayan en temel değerlerden birisidir. Aynı kültürün insanlarının birlik beraberlik içinde yaşamaları daha kolaydır. Uyuşmazlıkların temelinde ise kültür farklılıkları öne çıkmaktadır. Sözü yüksek olanı değil, sesi yüksek olanı iyi politikacı sanmak, kurumsal çözümler üretmek yerine, karizmatik lidere inanmak, hatasından öğrenmek yerine, onunla duygusal bağ kurup hayatını bataklığa çevirmek, standart sahibi olmak yerine, düştükçe “beterin beteri var” diye kendini avutmak, yine Ortadoğu kültürünün tipik özelliklerindendir. Bu davranışlar ve tavırlar değerlendirildiği zaman hiç de bize yabancı olan değerler olmadığı görülmektedir.
Tarihini bilmek, geleceğe yön vermek bakımından önemlidir. Ancak hiçbir başarıya imza atmadan geçmişin gölgesine sığınarak yaşamak da bir kültür anlayışıdır. Kendi hayatında hiçbir başarısı yokken, sürekli atalarıyla övünmek, sıkılmış bir yumruğun, açık bir elden daha güçlü olduğuna inanmak, Ortadoğulu olmaktır. Bahsettiğimiz hususların neredeyse tamamı dini yorumlardan kaynaklanan davranışlardır. İnsanlar beynini ne ile doldurursa davranışlar ona göre şekillenmektedir. Beyinde başka düşünce ve davranışlara yer kalmamaktadır. Başka bir ifadeyle testide ne varsa dışarıya o sızmaktadır.
Dini siyasallaştıran toplumların başka alanlarda düşünce üretebilmesi mümkün değildir. Bu toplumlar başka ülkelere rejim ve kültür ihraç etme gayreti içinde olmaktadırlar. İran ve Suriye bu ülkelerin başında gelmektedir. Yaşamı dünyada çekilmez hale getiren bu toplumların insanları sıkıştıklarında, herhangi bir Ortadoğu ülkesine değil, Türkiye veya diğer batı ülkelerine gitmeyi tercih ettikleri görülmektedir. Hal böyle iken Türkiye’den bazı toplulukların Ortadoğu kültürü özlemi içinde olmaları çok anlaşılır bir durum değildir.
Daha önce gittiğim Uzak Doğu, ABD ve Avrupa ülkelerinde gördüğüm Ortadoğu kökenli insanlar, o ülkelerde hiç de kendi kültürlerini yaşamamaktadırlar. Kendi ülkelerini modernleştirmek yerine, modern ülkelerdeki hayatı yaşamayı tercih etmektedirler. Akıl ve mantığa inanmayan insanların davranışlarını değiştirebilecek bir model halen keşfedilmemiştir. İşte aklı ön planda tutmayan bu coğrafya acılardan kurtulamamaktadır.
Az gelişmiş toplumların kaderi iki kelimede saklıdır: İdrak gecikmesi! Matbaanın 300 yıl geç geldiği bir topluma, mantık da olması gerekenden 30 yıl sonra gelmiştir. Neyin en mantıklı çözüm olduğuna karar vermeden önce 30 yıl kavga edilmektedir. Büyük düşünür İbni Haldun ‘’Coğrafya kaderdir’’ demiştir. Millet olarak bizim kaderimizi de bu coğrafyada yaşamak belirlemektedir. Maalesef idrak gecikmesi bizim de içine düştüğümüz toplumsal bir hastalıktır.