Necdet Topçuoğlu
Rahmetli Mustafa taşar ile tanışıklığımız, kendisinin DPT Müsteşarlığında uzman olarak çalıştığı yıllara dayanmaktadır. Anavatan Partisi Kurulurken Sayın Turgut Özal DPT’den çok sayıda uzmanı kadrosuna almıştı. Sayın Mustafa Taşar, Hasan Celal Güzel ve Veysel Atasoy dostluğumuz olan büyüklerimizdi. Rahmetli Mustafa Taşar’ın ANAP Genel Sekreteri olduğu dönemde ben de Sayın Hüsnü Doğan’ın Parlamento İle İlişkiler Danışmanıydım. Aynı zamanda Kamu Yararına çalışan bir dernek olan Kemalist Atılım Birliği’nin de Genel Sekreterliğini yürütüyordum.
Kemalist Atılım Birliği, Kamu Yararına Çalışan Dernek statüsünde olduğu için, Maliye Bakanlığı’ndan o zamanın parasıyla Bir Milyon Lira bağış alıyordu. Çok önemli bir miktar olduğunu şu nedenle hatırlıyorum. Bu para ile yıllık kiramızı ödeyebiliyorduk. Dönem Sayın Ahmet Kurtçebe Alptimuçin’in Maliye Bakanı olduğu yıllardı. Her yıl zamanı geldiğinde derneğimiz hesabına yatmakta olan bağış, o yıl girişimlerimize rağmen ödenmemişti. Aklıma Sayın Mustafa Taşar’dan desteğini istemek geldi. Genel Başkanımız rahmetli Sami Ateş ile birlikte ANAP’ın Küçükesat’ta bulunan Genel Merkezine gittik.
Sayın Taşar’ın mütevazi bir makam odası vardı. İçeridekiler çıkmadan yeni ziyaretçi alınamıyordu. Bekleme salonu bile yoktu, dışarıda beklemiştik. Parti kurulduktan sonra iktidar olmuş, ancak imkanları kısıtlıydı. Sıramız gelince bizi içeriye aldılar. Yoğunluk çok olduğu için fazla zaman almak istemiyorduk. Sayın Taşar çay ikram etmeden asla bırakmam diye ısrar etmişti. Hemen derdimizi anlattık ve Maliye Bakanı’na telefon emesini talep ettik. Sayın Bakanı aradı ve bu para her yıl ödeniyormuş, unutulursa da benim gibi hatırlı birinin telefon etmesi gerekiyormuş diye sempatik davranmaya çalıştı. Sayın Alptimuçin o parayı ödemeyi düşünmüyorduk ama sizin hatırınız için ödeyelim demiş olmalı ki, Sayın Taşar çok bozuldu.
Ne demek Sayın Bakan, benim hatırım Aziz Atatürk’ün adından daha önemliyse talebimizi geri alıyoruz ödemeyin, ben bu parayı dostlarımdan toplar yine de karşılarım dedi. Bir Bakan ile Partinin Genel Sekreteri arasında böyle sert bir tartışmaya sebep olduğumuz için üzülmüştük. Sayın Taşar telefonu kapattı ve bize dedi ki, birkaç gün içinde ödenmezse haberim olsun, ben o parayı temin edeceğim diye gönlümüzü almıştı. Bir gün sonra hesaplarımızı kontrol ettiğimde paranın hesaba yattığını gördüm. Teşekkür için telefonla aradım. Bak Necdet, Atatürk aleyhinde muhafazakar kesimde alttan alta kıpırdanmalar var. Her şeyden taviz verin ama Atatürk’ten asla taviz vermeyin, yoksa yol olur diye uyarmıştı. Bu tavrı beni çok mutlu etmişti.
Yıllar sonra Sayın Taşar, 55. Mesut Yılmaz Kabinesinde Tarım Ve Köyişleri Bakanı olmuştu. Ben de Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu’nda Başdenetçi olarak görev yapıyordum. Benden Türk tarımı konusunda rapor istemişti. Zaten her zaman hazırlıklarım vardı. Mevcut çalışmalarımı güncelleyerek randevu alıp götürdüm. Raporu aldıktan sora hemen bırakmadı, eski DPT uzmanı olduğu için alt sektörler konusunda sorular sormaya başladı. Aldığı cevaplardan memnun oldukça görüşmeyi uzatıyordu. Sonunda, bizim bu kadar yetişmiş uzmanlarımız varken neden tarım ve hayvancılığımız yerlerde sürünüyor diye sordu.
Sayın Bakanım her Bakanın görev süresi ortalama bir yılı aşmıyor. Her gelen de göreve aldığı yerden değil, dönüp baştan başlıyor diye cevap verdim. Desene istikrar yok dedi. Bak Necdet ne kadar kalırım bilemiyorum. Duruma hakim olunca seni ekibimde görmek isterim. Hemen aklımdan geçeni de söyleyeyim, seni TMO Genel Müdürü olarak görmeyi isterim demişti. Kısmet Sayın Bakanım, birlikte çalışmasak bile bendeki bilgiler emrinizdedir diyerek ayrılmıştım. Ancak görev süresi uzun sürmedi. Koalisyon Hükumeti bozulmuş, erken seçim kararı alınmıştı.
Benim Bakanlıkta göreve getirilmem Sayın Taşar’a kısmet olmamıştı ama, 56. Bülent Ecevit Hükumeti döneminde ben Bakanlıkta Müsteşar Yardımcısı olarak göreve başlamıştım. Muhtemelen Mart 1999 tarihinde Roma’da düzenlenen Su Ürünleri toplantısına katılmıştım. O tarihte terörist başı Abdullah Öcalan sığınma talebiyle İtalya’ya kaçmıştı. Roma yakınlarında Ostia Bölgesinde kaldığını biliyorduk. Roma Büyükelçiliğimizde Sayın Mustafa Taşar ile karşılaştım. Elçilik rezidansında kalıyordu. Güvenlik nedeniyle dışarı çıkmamıza izin verilmiyor, burada sıkıntıdan patlıyorum demişti. Ben de Termini semtinde bir otelde kalıyordum. Bu arada Termini İtalyanca terminal demekmiş. Sen gece gel, ben kaçacak bir yol biliyorum Roma da gezelim dedi. Sözleştiğimiz saatte geldim. Sayın Taşar da güvenliği atlatmış çıkıp gelmişti.
Roma kazan biz kepçe sabaha kadar Roma da gezdik. Yoruldukça kapoçino içip pizza yiyorduk. Her yerde 20 Dolar bahşiş veriyordu. Bol bol sohbet etme imkanını bulduk. Hatta bir ara Türkiye’ye dönünce hanımı da alıp, Antep’e gideceğim. Onu da ikna edebilirsem mezar yeri almayı düşünüyorum demişti. Ben de Sayın Bakanım daha çok erken, hak vaki olunca zaten bizi koyacak bir yer bulurlar demiştim. Çocuklara bırakmamak lazım Necdet, sağlığımızda halledelim diye düşünüyorum demişti. Türkiye’ye döndükten sora Mayıs Ayı olduğunu hatırlıyorum. Antep’den beni aradı. Necdet o sana bahsettiğim yatırımı bugün gerçekleştirdim dedi. Hanımı ikna edemedim onun daha ölmeye niyeti yokmuş diye sitem etti. Samimi olarak soruyorum Antep’den bir isteğin var mı diye sordu. Ben de sağ olun Sayın Bakanım sağlıcakla gelin efendim demiştim.
Bakan olduğu dönemde TİGEM Genel Müdür Yardımcısı Ahmet Şenli’yi görevden almış, o da Danıştay’a dava açmış ve kazanmıştı. Ancak Sayın Bakan Mahkeme kararını uygulamadığı için, Ahmet Şenli o zamanın parasıyla 7 Milyar TL tazminat almayı hak etmişti. Dönemin bürokratları Tazminatın TİGEM tarafından ödenmesini istiyorlardı. Ben de TİGEM ödesin ama, Sayın Taşar’a rücu edilsin diye Bakan Onayı almıştım. Sonuç olarak o tazminatı ödemek zorunda kalmıştı. Kendisine benim yaptığımı söylemiş olmalılar ki, kızgın bir şekilde beni aramıştı. Ben de münasip bir üslupla kendisine izah etmiştim. Arkadaş Müfettişten dost olur mu, bunlar babalarını asarlar, sonra da oturur başında ağlarlar diye gönül koymuştu.
Bunun son görüşmemiz olacağını nereden bilebilirdim. Yıllar ne çabuk geçmişti, duydum ki Sayın Taşar 2007 yılında Afyon yakınlarında geçirdiği trafik kazası sonucunda hayatını kaybetmişti. Arzusu üzerine satın aldığı o mezar yerine defnedildi. O iri vücudunun içinde pamuk gibi yumuşak, sevgi dolu bir kalbi vardı. Bana Otel Ayısı denilmesinden hiç rahatsız olmuyorum, tam aksine memnun oluyorum derdi. Çok güzel kebap yapardı. Kendisi yasak olduğu için yemezdi ama ikram etmekten çok hoşlanırdı. Gençliğimizde paramız olmadığı için yiyemezdik, şimdi de sağlık sebebiyle yiyemiyoruz. Sonuçta yemeden göçüp gideceğiz derdi. Bu vesileyle o güzel vatansever, milliyetçi dostumu rahmet ve şükranla anıyorum. Mekanı cennet olsun.