Necdet Topçuoğlu
Üniversite de öğrenci olduğum yıllarda Rahmetli Babam Almanya da işçi olarak çalışıyordu. Ben de Tarım Bakanlığı’ndan 350 TL burs alıyor, Ankara Üniversitesi Vehbi Koç Öğrenci Yurdu’nda kalıyordum. Babamla mektuplaşarak haberleşiyorduk. 1974 yılında mektuplaşmanın dışında başka bir haberleşme imkanı yoktu. Aldığım burs ile geçinmeye çalışıyordum. Ayrıca Ordu’ya gittiğimde Babamın Ordu Ulubey Ziraat Bankasındaki hesabından Anam ile birlikte para alıyorduk. Fakirlikten geldiğimiz için para harcamaya korkuyordum. Harcamalarımı oldukça dikkatli yapıyordum. Otobüs parası vermemek için çoğu zaman yürüdüğümü hatırlıyorum.
Bir gün Babamdan Koç Yurdu’na mektup gelmişti. Mektubun içine siyah renkli mecmua kağıdına sarılmış 20 Alman Markı koymuştu. O yaşıma kadar ilk defa yabancı paraya elim değmişti. Ayrıca Rahmetli Babam Ulus Ziraat Bankasına gidip bu parayı bozdurmamı ve harçlık yapmamı istiyordu. Bende söylediği gibi Ulus Ziraat Bankası’na gittim danışmadaki görevliye durumumu anlattım ve yardımcı olmasını istedim. Bekleyin dedi ve biraz sonra genç bir memur geldi. Altıma bir sandalye verdiler, burada oturun biz işlemlerinizi yapalım dediler. Ben uzunca bir süre bekledim, giden gelen olmadı.
Daha sonra bir görevli gelip, beni aldı ve bankoların arkasında şef pozisyonunda bir görevliye götürdü. Görevli şef beni sorgulamaya başladı. Parayı nereden bulduğumu, babamın adresini, benim adresimi sordu. Nüfus cüzdanımın fotokopisini aldı. Biraz sonra daktilo edilmiş bir sayfa yazı üzerine benden aldıkları 20 Markı iliştirmişler, bunu imzalayın dediler. Bu nedir niye imzalamamı istiyorsunuz diye sordum. Bu paranın geldiği yeri doğrulattıktan sonra ödeme yapacağız dediler. Nasıl yani ben şimdi para almadan mı gideceğim diye sordum. Adresini, kaldığınız yurdun telefon numarasını aldık, biz sana haber vereceğiz gidebilirsin dediler. Yaklaşık 40 TL civarında bir miktar tuttuğunu hatırlıyorum.
Aradan on gün geçtikten sonra Yurt Müdürümüz Sayın Sadi Gür beni odasına çağırdı. Gittiğimde yanında iki kişi oturuyordu. Müdür bey baba adamdı, nasılsın, okulun nasıl gidiyor, yurtta rahatmısın gibi beni rahatlatacak sorular sordu. Ben de teşekkür etim herhangi bir sorunumun olmadığını söyledim. Müdür bey, bu arkadaşlarımız Mali Polis şubesinden geliyorlar, döviz kaçakçılığı ile ilgili ifadeni alacaklar dedi. O anda dünya başıma yıkıldı. Müdür Bey rengimin attığını görünce, endişe etme evladım bu memurlar da görevlerini yapacaklar, sakin ol dedi. Beni aldılar Emniyet Sarayına götürdüler. Çok sayıda soru sordular, parmak izlerimi aldılar. Sonradan fişlemiş olduklarını öğrendim.
Babam için döviz kaçakçısı işlemi yaparlar mı diye endişeleniyordum. Yapılan yazışmalar sonucunda, babamla ilgili bir işlem yapılmadı. Gönderdiği 20 Mark’a kaçakçılık muamelesi yapılarak el konuldu ve bedeli bana ödenmedi. Altı ay boyunca zaman zaman polisler ifademi aldılar. Bu dosya 1983 yılında ilk defa yurt dışına çıkarken karşıma çıktı. Pasaportumun neden çıkmadığını araştırıyordum. Kimse bana doğru dürüst bilgi vermiyordu. Bir arkadaşım Pasaport Dairesi Başkanı Sayın Mehmet Ağar’a gitmemi tavsiye etti. Bende cesareti mi toplayıp, kendisine gittim ve derdimi anlattım. İlk bakışta beni dinlemiyor sandım. Biraz sonra dosya ile birlikte bir polis memuru gelince beni dinlemiş olduğunu anladım.
Sayın Mehmet Ağar memura, nedir bu delikanlının dosyasındaki sıkıntı diye sordu. Memur, Başkanım 1974 yılında kaynağını ispat edemediği bir döviz kaçakçılığı olayına karışmış diye cevap verdi. Kardeşim bu çocuk devlet memuru, işe girerken adli sicil kaydı almış. O zaman karşısına çıkmamış, şimdi neden çıkıyor, ver bakayım şu dosyayı dedi. Birkaç sayfa çevirdikten sora, kardeşim çocuğun Babası 20 Mark harçlık gönderdiğini itiraf ediyor, siz bu delikanlıyı fişliyorsunuz diye söylendi. Ayakçılar Ulus da heykelin oralarda döviz satıyorlar, siz on yıl önceki dosyanın peşindesiniz dedi. Dosyanın üzerine bir not yazıp polis memuruna verdi. Bana da evladım sende dışarıda bekle dedi. Ben de çıktım belemeye başladım.
Yaklaşık iki saat sonra odacı beni çağırdı. İçeriye girdim, Sayın Mehmet Ağar’ın elinden ilk Resmi pasaportum olan Gri Hizmet Pasaportumu almış oldum. Evladım sen daha çok gençsin bu sıkıntılar seni devlete küstürmesin. Devlet yanlış yapmaz, yanlışı yapan şahıslardır dedi. Teşekkür ettim ve sevinerek oradan ayrıldım. O an için Sayın Mehmet Ağar benim için sıradan bir daire başkanıydı. Ancak sonraki yıllarda adının duyulmasıyla ismi hafızama yerleşmiş oldu. Aradan geçen uzun yıllar içinde köprülerin altından çok sular aktı. Devletin işleyişi, insanların anlayışları değişti. Kötüler iyi, iyiler kötü anılmaya başladılar.
Türk Lirası 24 Ocak 1980 tarihinde Konvertible hale geldi. Döviz büroları açılarak döviz ticareti finansal bir kazanç kapısı oldu. Yurtdışı eğitimlerim ve resmi görevlerimde Devletimin verdiği çok miktarda döviz kullandım. Anacak tasarruf amaçlı dövize yatırım yapılmasına prensip olarak karşı oldum. Dövize yatırım, paranın ait olduğu ülke hesabına yapılan tasarruf anlamına gelmektedir. An itibarıyla bir sent döviz tasarrufum yoktur. Vatandaşımız Hükumetlerin yanlış politikalarını eleştirirken aynı yanlışı kendilerinin yapmaması gerekir. Hükumet, stokçular ve dövize yatırım yapanlar el birliği ile ülkeyi çıkmaza soktular.