BİR CEYLANPINAR HATIRASI
Reklam
Necdet TOPÇUOĞLU

Necdet TOPÇUOĞLU

ŞİMAL YILDIZI

BİR CEYLANPINAR HATIRASI

12 Haziran 2020 - 16:00

Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü (TİGEM)’ne bağlı Ceylanpınar Tarım İşletmesi, Dünyanın en büyük çiftliklerinden birisidir. Osmanlı döneminde Has arazisi olarak İbrahim Paşa’ya verilen bu çiftlik, İbrahim Paşa ikinci meşrutiyete karşı çıktığı için geri alınmıştır. Gerçek büyüklüğü 3 milyon dekar olan bu arazinin, Türkiye-Suriye sınırını tespit eden Ankara anlaşması ile bir milyon dekarı Suriye tarafında, iki milyon dekarı da Türkiye sınırları içinde kalmıştır.

1941 yılında Devlet Üretme Çiftliği olarak kurulan işletme, yetiştirdiği damızlık ve tohumluklar ile Türk tarımına önemli katkılar sağlamıştır. 1980’li yıllarda Devlet Üretme Çiftlikleri (DÜÇ) Genel Müdürlüğü’nün kapatılması ile TİGEM’e devredilmiş olup, halen hizmetlerini başarı ile sürdürmektedir.
1994 yılında Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu’nda çalışan genç bir denetçi olarak Ceylanpınar Tarım İşletmesine denetim görevi ile gittiğimde, iki husus dikkatimi çekmişti. Bunlardan birincisi büyüklüğü 10 bin dekarı bulan mayınlı araziler, ikincisi de işletme arazisinin 25 ayrı yerindeki su kenarlarında yaşayan göçerlerdi.

Yaptığım incelemelerde söz konusu göçerlerin, kökleri Suriye’de bulunan Naimi Aşireti’nden olduklarını, hayvancılıkla uğraştıklarını, hayvanlarını yaz mevsiminde Siverek yakınlarındaki Karacadağlara çıkardıklarını, kış mevsiminde tekrar Ceylanpınar arazisine dönerek kışı buralarda geçirdiklerini tespit ettim. Bu insanların neden işletme arazisi içinde bulunmalarına müsaade edildiğini sorduğumda, İbrahim Paşa döneminden bu yana devam eden bir sorun olduğu söylendi.

Ancak sorun zamanında çözülmediği için kronikleşmişti. İşletmenin 25 ayrı yerinde yerleşim yeri oluşturan ve beş ayrı sosyal gruptan oluşan göçerler, zamanla 4500 nüfusa ulaşmışlar, işletme faaliyetlerine zarar verir hale gelmişlerdi. Riskli bir durum olduğu için bu soruna kimsenin dokunmak istemediği anlaşılıyordu. Konuyu 1995 yılı YDK raporuna alarak KİT Komisyonuna taşıdık. Ancak, Komisyonun daha ilk toplantısında parti farkı olmaksızın Güneydoğu Milletvekillerinin tepkisine muhatap olduk. Artık seçmen vasfı kazanan bu insanların sahipleri çoğalmıştı.

Daha o yıllarda göçerler işletme arazisinde yüz binden fazla koyun ve keçi otlatıyorlardı. Sağlık kontrolleri yapılmayan göçer hayvanları, işletmenin sağlıklı damızlık hayvanlarına hastalık bulaştırıyorlar, koyun sürüleri meralarda ot sıkıntısı olduğunda ekili alanlara zarar veriyorlardı. Diğer yandan meralarda otlayan koyunlar, gübreleri ile tohumluk ekiliş alanlarına yabancı otların tohumlarını bulaştırıyorlardı. Bu sebeplerle göçerlerin mutlaka işletme arazisi dışında iskan edilmeleri büyük önem taşıyordu. Soruna çözüm bulunması için KİT Komisyonunda bir alt komisyon kuruldu. Alt Komisyon başkanlığına Kütahya Milletvekili Sayın Hüsnü Ordu getirildi.

Çok sayıda toplantı yapıldı. Dönemin Şanlıurfa Milletvekili, Suruç’lu Mahmut Kaplan adeta bir militan gibi davranıyor, çiftlik arazisinden göçerlere yer verilmesini talep ediyordu. Toplantıya çeşitli kuruluşlardan 50 civarında bürokrat çağrılmış, ancak kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. Konunun muhatabı olarak Milletvekillerinin bütün saldırıları benim üzerimde yoğunlaşıyordu. Sonuçta ben orada Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu’nu temsil ediyordum. Çözüm için yasal çerçevede ekip halinde hazırlanıyorduk.

Bizim çözüm önerimiz, Tektek dağlarındaki hazine arazilerinden göçerlere yer verilmesi, beş ayrı sosyal grubun yerleşik hale getirilmesi yönündeydi. Komisyon raporunun da Üst Komisyona bu şekli ile gitmesi sağlanmıştı. Ancak yıllar geçiyor, Milletvekilleri ve komisyon üyeleri değişiyor sorun bir türlü çözülemiyordu. Nihayet 2006 yılında her Kurum da olan değişiklikler, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu’nda da oldu. Yönetime gelenler, önceki yöneticiler gibi arkamızda durmadılar.

O dönem Komisyon gündeminde iki zor konu vardı. Bunlar, AOÇ’nin Ankara Büyükşehir Belediyesine devredilmesi ve Ceylanpınar’daki göçerler sorunuydu. Kumpasçılar devreye girdiler ve özellikle isim vererek, Başdenetçi Necdet Topçuoğlu çözümün önündeki en büyük engeldir diye en üst makamlara şikayet ettiler.
Aynı yıl Ceylanpınar arazisinden geçerek Mardin yönüne giden sulama kanalı tamamlanmış, kumpasçı şebeke kanalın kuzeyinde kalan işletme arazisinin göçerlere verilmesini gündeme getirmişlerdi. Yapılan son toplantı çok sert tartışmalara sahne olmuştu. Ben yasal olmadığını savunuyordum, Viranşehir’li Milletvekili Sayın Mehmet Şimşek bu arazi verilirse sorun çözülecek, fakat bürokratik oligarşi engel oluyor diyordu. Beni kastettiği çok açıktı.

Nihayet olması gereken oldu ve beni TİGEM denetim ekibinden alarak, TRT denetim ekibine verdiler. Kendilerince en büyük direnci kırmış oldular. Geride kalanlara da gözdağı verilmiş oldu. Benim için mücadele bitmişti. Müsterih ayrılarak TRT denetim ekibine gittim. Sonuçta benim Ceylanpınar’da bir mezar yerim bile yoktu. Mücadelemiz Milletin malını korumak içindi. Elbette ekip benden ibaret değildi. Geride kalanlar mutlaka savunmuşlardır. Ancak sonuç değişmedi.

Biz TİGEM’den arazi verilmesi yasal olarak mümkün değil diyorduk. Bunu yasal hale getirmek için, önce Ceylanpınar İşletme arazisinden geçen ve sulama kanalının kuzeyinde kalan 141 bin dekar büyüklüğündeki arazinin Hazineye devrini sağladılar. Daha sonra 5543 Sayılı İskan Kanununda değişiklik yaparak, hak sahibi adı altında tespit ettikleri kişilere bu araziyi dağıttılar. Yapılan yasal düzenlemede, arazilerin hak sahiplerine dağıtılmasını takip eden üç ay içinde göçerlerin işletme arazisini boşaltacakları hükmü yer almaktadır. Ancak geride kalan 13 yıl içinde Şanlıurfa Valiliği Kanundan doğan sorumluluğunu yerine getirmemiştir. Söz konusu göçerler halen işletme arazisindeki işgallerini sürdürmektedirler.

2017 yılında Ceylanpınar İşletmesine denetim görevi ile tekrar gittim. Olan olmuş, 141 bin dekar arazinin dağıtılması ile ilgili soruşturulması gereken bir sürü sorun ortaya çıkmış, ancak konu bizim denetim alanımızın dışına çıktığı için sadece üzülerek izlemek durumunda kalmıştım.

Diğer yandan, Ceylanpınar Tarım İşletmesinin ortasından, Akçakale’ye asfalt yol geçirilerek, işletme arazisi büyük ölçüde yeniden parçalanmıştır. Su kanalının kuzeyindeki 141 bin dönümü yeterli görmeyen talancılar, bu defa asfalt yolun kuzeyinde kalan araziyi talep etmektedirler. Her karış toprağında Milletin hissesi bulunan topraklar talancılara peşkeş çekilmiştir. Ben bu Milletin bir ferdi olarak payıma düşeni asla helal etmiyorum.
Osmanlı döneminde üç milyon dekar büyüklüğünde olan Has arazisinin, Türkiye Cumhuriyetine intikal eden iki milyon dönümünün bütünlüğü korunamamıştır. 250 bin dekarı, Ceylanpınar yerleşimi ve Afgan göçmenlerine, 141 bin dekarı da göçerlere verilmek üzere Hazineye devredilince geriye 1.609 bin dekar işletme arazisi kalmıştır.

Bu makalede yazılanların yaşayan şahitleri, takipçilerim arasında yer almaktadır. Her satırı TBMM, KİT Komisyonu tutanaklarında mevcuttur. Ben sadece bize emanet edilen bu toprakları koruyamadığımızı, değerini bilmediğimizi, bunu da vicdanlarımızda sorgulamamız gerektiğini okuyucularımla paylaşmak istedim.
Açıklama yok.
CEYLANPINAR BUĞDAY EKİLİŞ SAHALARI
Açıklama yok.
CELANPNAR DA GÖÇER YERLEŞİM YERLERİNDE BİRİSİ

Açıklama yok.
CEYLANPINAR DA SİMENTAL ETÇİ IRK SIĞIRLAR
Açıklama yok.
CEYLANPINAR DA SUYA MUHTAÇ TOPRAKLAR

Açıklama yok.
CEYLANPINAR DA İVESİ IRKI SÜT KOYUNCULUĞU

Açıklama yok.
CEYLANPINAR DA HASAT DÖNEMİ
Açıklama yok.
CEYLANPINAR DA TOHUM ISLAH DENEME SAHALARI

Bu yazı 2748 defa okunmuştur .