Necdet Topçuoğlu
Aykırı fikirleri olan bir profesör elinde fare ve kutu ile salona girer. Öğrencilerin şaşkın bakışları arasında fareyi kutunun içine koyar ve kutuyu kapatır. Kutunun hava almadığı çok net belli olmaktadır.
Salona dönerek,
“Bu kutuya iki gün kimse dokunmayacak. Dokunan olursa bu dersten geçemez, der ve salondan çıkıp gider.
Salondaki öğrenciler olaya bir anlam verememişlerdir. Kimisi kutunun içindeki fareyi çıkarmayı düşünür ama cesaret edemez. İki gün boyunca ders görülen sınıfta kutu öylece kalır. Öğrenciler ne olacağını merak ederek iki gün beklemişlerdir.
İki gün sonra tekrar dersi olan profesör salona girer ve yaklaşarak kutuyu açar. Tabi ki, kutunun içindeki fare artık ölmüştür. Öğrencilerden birçoğu bu duruma üzülmüşlerdir. Ancak deneysel eğitim sistemi böyle bir yoldur.
Aykırı Profesör sınıfa dönerek öğrencilerine, farenin neden ölmüş olabileceğini sorar. Öğrencilerden birçok farklı cevaplar ve fikirler gelir.
– Havasızlıktan…
– Açlıktan…
– Susuzluktan…
Diyen öğrenciler çoğunluktadır.
Hemen hemen her öğrenci olabilecek ihtimalleri saymıştır. Profesör kutuyu havaya kaldırıp içini öğrencilere gösterir. Kutunun her tarafı kemirilmiş vaziyette ve minik deliklerle kaplıdır.
Profesör ardından devam eder,
Görüyorsunuz değil mi?
Fare anlaşılan bu kutudan çıkmak için epey mücadele etmiş. Bunu kutunun içindeki minik diş izlerinden ve irili ufaklı deliklerden anlıyoruz. Ancak şu var ki, fareyi sizin dediğiniz gibi ne havasızlık nede açlık öldürmüştür.
Farenin ölümüne neden olan iki sebep vardır. Bunlar "KARARSIZLIK ve KORKU" dur der.
Fare kararsızlık göstermiştir, çünkü kutunun her yerini parçalayıp, her noktayı ayrı ayrı kemireceğine, sadece tek bir köşesini ısırıp parçalasaydı ve bunda da kararlı olsaydı o deliği büyütecek, kutudan çıkıp kurtulacaktı.
Siz öğrencilere gelince, benden ve notlarınızın düşmesinden böylesine çok korkmasaydınız, kutuyu açıp fareyi serbest bırakabilirdiniz. Ancak, korkudan dolayı size yanlış gelen bir işe göz yumdunuz!..
Hayatta bizi başarıya götürecek yolda karşılaşacağımız en azılı iki düşman "KARARSIZLIK ve KORKU" dur. Kararlılık inanılan bir dava da devamlılık demektir. Bilmelisiniz ki, "suyun mermeri delmesi gücünden değil, sürekliliğindendir."
Her zaman yazıyorum, kararsızlıkla zaman tüketmemeliyiz. Kafamıza tek bir hedef koymalı ve o yolda bıkmadan, usanmadan yürümeliyiz. Bu yolda bize yanlış gibi görünenlere asla takılıp kalmamalıyız.
Rahmetli Atatürk kararlı olmasaydı bu Ülke kurtulurmuydu. O yüce insan bir an bile tereddüt etmemiştir. Başarının yolu sıradanlıktan geçmez. Sıradışı olmak gerekir. Dönüp kendimize bakmalıyız. Sıradan birimiyiz yoksa, sıra dışımıyız? Emin olunuz bizi farklı kılan özellik, mutlaka sıra dışı olmaktan geçmektedir.
Göze batmaktan, ses çıkartmaktan asla korkmamalıyız. Diz çökerek ölmektense, ayakta ölmek daha onurludur. İnanın!! bize korku salmaya çalışanlar, bizden korktukları için bunu yapmaktadırlar. Onlar mezarlıktan geçerken ıslık çalan korkaklardır.
Ölüm her fani için haktır. Bir gün mutlaka hepimiz öleceğiz. İyi bir insan öldüğünde sakın ona ağlamayın. Asıl onu kaybeden topluma ağlayın.
Sıradan insanların oluşturduğu toplumlar da, "kel ölür sırma saçlı, kör ölür badem gözlü olur". Umarım uyuyan vicdanlara dokunmuştur.