Necdet Topçuoğlu
Başarıya giden yolda takımdaşlık ruhu çok önemlidir. Bu konuda kör katırın hikayesini belki okuyanlar olmuştur. Aslına bakılırsa bu bizim hepimizin ortak hikayesidir. Adamın birisi, yıllar sonra doğduğu çiftliği ziyaret etmek için
arabası ile yola çıkar. Tarlaların arasında uzayan yoldan giderken, arabası çamura saplanır. Çıkarmak için her yolu dener ancak başarılı olamaz. Sonuçta arabasını tek başına çamurdan çıkaramayacağını anlayınca, yakında görünen bir çiftliğe giderek yardım istemeye karar verir.
Çiftlikte rastladığı yaşlı köylüye derdini anlatır. Köylü adamı dinledikten sonra, arabanın çamura saplandığı yere doğru bakar. Tamam bunu benim yaşlı katırım Warwick halleder diye söylenir. Yerinden doğrulur ve adamla birlikte katırın bulunduğu ahıra doğru yürürler. Köylü ahırdan katırını çıkarır. Kazazede adam gözlerine inanamaz. Katır yaşlı ve üstelik gözleri de kördür. Warwick aslında bir şehrin adıdır. Batıda çiftlik hayvanlarına sevilen insanların veya şehirlerin adının verilmesi garip bir durum değildir. Hatta gelenek olduğunu söylemek mümkündür.
Çiftçi kalın halatı yüklenir, katırını da alarak adam ile birlikte kazanın olduğu yere giderler. Çiftçinin elinde bir kamçı bile yoktur. Kaza yerine gelince çiftçi halatın bir ucunu arabanın tamponuna, diğer ucunu da yaşlı katırın koşumlarına bağlar. Daha sonra, “hadi Jack, hadi Ted, ha gayret Fred!, hadi davran Warwick!” diye komut vermeye başlar. Yaşlı katır ismini en sonunda duyduğu anda büyük bir gayretle ileri atılır ve arabayı çamurdan çekip çıkarır. Kazazede adam, gördüklerine inanamaz. Yaşlı çelimsiz katırın bu işi nasıl başardığına şaşırmıştır.
Kazazede adam öncelikle arabasının çamurdan çıkmasına memnun olmuştur. Köylüye teşekkür eder ve “neden Warwick’in ismini söylemeden önce o kadar isim saydın?” diye sorar. Köylü güler ve bir soru ile cevap verir. ‘’Warwick'in kör olduğunu görmedin mi?” der. Kendi isminden önce başka isimleri sayınca kendisini bir takımın parçası olarak hissetmektedir. Böyle hissetmesini başardığımız zaman yaşlı katırım daima başarılı olmaktadır der. Eğer kör olmasa idi çamura gömülmüş arabayı asla yalnız başına çıkaramazdı diye konuşmasını sürdürür. İsminden önce bu kadar ismi sıraladığım zaman kendisi ile birlikte çalışan bir kaç katır daha olduğunu sandı. Heyecana kapıldı ve üstüne düşeni yapmak için bütün gayretini gösterdi” der.
Bu hikayede biri aritmetik, diğeri geometrik olan iki adet fayda artıran kavram bulunmaktadır. Birisi ‘’yardım’’, diğeri ‘’dayanışma’’dır. Aslında bu hikayede dayanışmanın kendisi yoktur ama, ruhu bile yeterli olmuştur. Ünlü yazar Eduardo Galeano ben "yardım" a inanmam, "dayanışma" ya inanırım demektedir. Yardım çok dikey, yani yukarıdan aşağıya doğru bakan bir ilişkidir. Dayanışma ise yatay, yani ötekine saygıyı ifade etmektedir. Bu durum ondan öğreneceğin şeyler olduğunu hissettirmektedir. Yardımlaşmanın olmadığı bir dünya cehennem, dayanışmanın başarıldığı bir dünya ise cennet olurdu demiştir.
Bizimle aynı düşünce ve duygulara sahip insanlar ile dayanışmayı sağlamak kolaydır. Bizim gibi düşünmeyen, bizden olmayanları ikna ederek dayanışmayı sağlamak ise çok daha değerli bir kazanımdır. İnsanlar ile ortak duygularda birleşerek, ortak hedefe yönelmek emek ve fedakarlık ister. Anlatmış olduğumuz hikayede yaşlı katır Warwick, hiç kamçı kullanılmadan, tamamen bilime dayalı bir uygulama ile ikna edilmiştir. Ayrıştırılan toplumlarda ortak paydalar bulunarak, toplumu ortak değerler etrafında birleştirmek gerekir.
Her yazılan makale önce düşünmek, sonra da yazmaktan oluşan bir emeğin ürünüdür. Bu makaleleri okuyarak tüketmek israftır. Okudum beğendim, eline emeğine sağlık demek yeterli değildir. İster kitap, ister makale olsun, okuduklarımız davranışlarımızda bir değişikliğe yol açmıyorsa israftır. Bence bu makaleden çıkarılması gereken ‘’dayanışma’’ ve ‘’takımdaşlık ruhu’’ olmalıdır. Maalesef okuyan yazan münevver insanlar, dayanışma ve takımdaşlık ruhu konusunda biat edenler kadar başarılı olamamaktadırlar. Bunun sorgulanması gerekir.
İnsanların en büyük düşmanları kendi içlerindeki nefis ve hırstır. Nefsini yenemeyen, hırsını kontrol altına alamayan insanların dayanışma ve takımdaşlık ruhu konusunda başarılı olmaları mümkün değildir. Bunun en açık örneği muhalefetteki siyasi partilerin sergiledikleri partisel çabalarında görülmektedir. Partisel çıkarları bir yana bırakıp, bütün muhalefetin tek parti gibi davranması gerekirken, halen birbirleriyle sürtüşmeye girmeleri kabul edilebilir bir durum değildir.
Diğer yandan siyasetin kirlenmiş olan dilinin temizlenerek diplomatik bir nezakete kavuşturulması zorunludur. Küçük çocukları olan aileler, çocuklarını hakaret içeren konuşmalardan uzak tutmak için, siyasetçiler televizyona çıktıklarında kanal değiştirme gereğini duymaktadırlar. Bu durum bir toplum için çok önemli bir sorundur. Uzlaşmak için diplomasi ve nezaket dilinin kullanılması zorunludur. Kavga dili ile sorunları çözmek mümkün değildir. Diplomatların kazandıkları barışın, orduların kazandığı savaşlardan daha faydalı ve kalıcı olduğu unutulmamalıdır. Her savaş sonrasında barış masasına oturulur, kaybeden mütareke, kazanan müzakere görüşmelerini imzalamış olur.