Necdet Topçuoğlu
Bu yazımda hiçbir yorum yapmadan aziz Atatürk’ün sözleri arasında bağlantı kurmak istiyorum. Atatürk, “Büyüklük odur ki, hiç kimseye iltifat etmeyeceksin, hiç kimseyi aldatmayacaksın, memleket için gerçek ülkü neyse onu görecek, o hedefe yürüyeceksin. Herkes senin aleyhinde bulunacaktır. Herkes seni yolundan çevirmeye çalışacaktır. İşte sen buna karşı koyanları yok eden olacaksın. Önüne sayılamayacak güçlükler yığacaklardır. Kendini büyük değil küçük, zayıf, vasıtasız, hiç telakki ederek, kimseden yardım gelmeyeceğine inanarak bu güçlükleri aşacaksın. Ondan sonra sana büyük derlerse, bunu diyenlere de güleceksin” diyor.
1934 yılında yaptığı bir konuşmada Anzak askerleri için şu ifadeleri kullanmıştır. ‘’Bu memleketin toprakları üstünde kanlarını döken İngiliz, Fransız, Avustralyalı, Yeni Zelendalı, Hintli kahramanlar, burada bir dost vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükun içinde uyuyunuz. Sizler, Mehmetçiklerle yan yana koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız, bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat uyuyacaklardır. Onlar, bu toprakta canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır!
Sovyetler Birliği’nin dağılması ile ilgili olarak şu öngörüde bulunarak, “Bu gün Sovyetler Birliği, dostumuzdur, komşumuzdur, müttefikimizdir. Bu dostluğa ihtiyacımız vardır. Fakat yarın ne olacağını kimse bugünden kestiremez. Tıpkı Osmanlı gibi, tıpkı Avusturya-Macaristan gibi parçalanabilir, ufalanabilir. Bugün elinde sımsıkı tuttuğu milletler avuçlarından kaçabilirler. Dünya yeni bir dengeye ulaşabilir. İşte o zaman Türkiye ne yapacağını bilmelidir. Bizim bu dostumuzun idaresinde dili bir, inancı bir, özü bir kardeşlerimiz vardır. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız. Hazır olmak yalnız o günü susup beklemek değildir. Hazırlanmak lazımdır. Milletler buna nasıl hazırlanır? Manevi köprülerini sağlam tutarak, dil bir köprüdür, inanç bir köprüdür” demiştir.
Aziz Atatürk çalışmaya çok büyük önem vermiştir. Bu konuda, “Çalışmadan, yorulmadan, üretmeden rahat yaşamak isteyen toplumlar, önce haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini ve daha sonra da istiklâl ve istikbâllerini kaybederler.” Diye işaret etmiştir.
1937 Yılında TBMM’de yaptığı konuşmada “Ortadoğu’nun Batı Emperyalizminin Oyun Sahası Olmasına Müsaade Etmeyeceğiz” diyerek şu konuşmayı yapmıştır. ‘’Arapların arasında mevcut olan karışıklığı ve hoşnutsuzluğu kimse bizim kadar bilemez. Biz vakıa birkaç sene Arap’lardan uzak kaldık. Fakat, kendimize kafi derecede güvenip ve kudretimizi bildiğimiz için İslamiyetin mukaddes yerlerinin Musevilerin ve Hristiyanların nüfuzunun altına girmesine mani olacağız.
Binaenaleyh şunu söylemek istiyoruz ki, bunların Avrupa emperyalizminin oyun sahası olmasına müsaade etmeyeceğiz. Biz şimdiye kadar dinsiz ve İslamiyete lakayt olmakla itham edildik. Fakat bu ithamlara rağmen Peygamberin son arzusunu, yani Mukaddes Toprakların daima İslam hakimiyetinde kalmasını temin için hemen bugün kanımızı dökmeye hazırız.
Cetlerimizin, Selahaddin’in idaresi altında, uğrunda Hristiyanlarla mücadele ettikleri topraklarda yabancı hakimiyet ve nüfuzunun tahtında bulunmasına müsaade etmeyeceğimizi beyan edecek kadar bugün Allah’ın inayetiyle kuvvetliyiz. Avrupa bu mukaddes yerlere temellük etmek için yapacağı ilk adımda bütün İslam aleminin ayaklanıp, icraata geçeceğine şüphemiz yoktur.’’ Diyerek öngörülerini dile getirmiştir.
Atatürk, iyi bir asker olduğu kadar, iyi bir siyasetçi idi. Ancak yaşamı boyunca bu iki özelliği arasındaki hassas çizgiyi korumaya büyük özen göstermiştir. Bir konuşmasında; ‘’Efendiler, Komutanlar, askerliğin görev ve gereklerini düşünüp uygularken, beyinlerini siyasi görüşlerin etkisi altında bulundurmaktan kaçınmalıdırlar. Siyasetin gereklerini düşünen başka görevliler bulunduğunu unutmamalıdırlar. Memleketin genel hayatında orduyu siyasetin dışında tutmak prensibi, Cumhuriyetin daima dikkat ettiği önemli bir noktadır. Cumhuriyet orduları vatanın güvenilir ve sağlam koruyucusu olarak saygınlığını daima muhafaza etmiştir.’’ Diyerek tarihi bir uyarıda bulunmuştur.
1922 yılında TBMM’nin açılışında yaptığı konuşmada, “Hükümetimizin her medeni devlet gibi dış borçlanmalar yapması gereği vardır. Şu kadar ki ödünç alınan yabancı paralarını şimdiye kadar Babıali’nin yaptığı gibi ödemeye mecbur değilmişiz gibi, maksatsız israf ve kullanma ile borçlarımızın yükünü artırarak ekonomik bağımsızlığımızı tehlikeye atmaya kesinlikle karşıyız. Biz memlekette. İlerlemeyi üretimi ve halkın refahını temin edecek, zenginlik kaynaklarımızı geliştirecek faydalı borçlanmalara taraftarız” Zira tam bağımsızlık ancak ekonomik bağımsızlık ile mümkündür ifadesini kullanmıştır.
Cumhuriyetimizin kurucusu büyük Atatürk’ün düşünce ve fikirleri hayatın her alanında bize ışık tutmaktadır. O, her zaman bilim ve aklı ön planda tutmuştur. Şayet bir gün bilim ile ben ters düşersem, beni değil, bilimi takip edin demiştir. Onun görüşlerine her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyulmaktadır. Vefatının 83. yılında rahmet ve şükranla anıyorum. Mekanı cennet olsun.