Necdet Topçuoğlu
Liyakat, bir işe veya göreve layık olmak demektir. Liyakatin başlangıcı eğitimdir. Kalkınma modellerinde hedefler belirlenirken, bu hedeflere ulaşabilmek için, sektörler itibarıyla iş kolları tespit edilmektedir. Söz konusu iş kollarında çalışacak personelin eğitimleri bilimin öngördüğü kalite ve standartlar ölçüsünde sağlanmalıdır. Eğitilen personel mutlaka eğitimi ile ilgili iş kolunda istihdam edilmelidir.
Türkiye’de kaliteli ve köklü bir eğitim sisteminin olduğunu söylemek mümkün değildir. Eğitimde kalitenin uluslararası ölçüleri bulunmaktadır. Bu ölçülere uyulmadan eğitimde kalitenin yakalanması mümkün değildir. Bu nedenle dünya klasmanında ilk 500 arasında yer alan üniversitemiz bulunmamaktadır. Eğitim üretim için olmalıdır. Mesleki bilgiler, teorik ve uygulama olarak birlikte verilmelidir. Birçok üniversitede bunların yapılmadığı görülmektedir.
Sürekli değişen eğitim sisteminde köklü bir standart yakalamak mümkün değildir. Özellikle Yükseköğretimde, Üniversite ve Yüksek Okulların sayılarının artması, eğitim kalitesinin gerilemesini de beraberinde getirmiştir. Halbuki ülkenin Üniversite mezunundan çok, teknik lise mezunu ara elemana ihtiyacı bulunmaktadır. Almanya ekonomisinin temel direği, Alman Teknik Liseleridir. Türkiye’de ise teknik liseler ya kapatılmış, ya da sayıları azaltılmıştır.
Liyakatin temelinde tarafsız, bilimsel ve adaletli bir sınav sisteminin olması zorunludur. Türkiye’de ise her kademedeki okullara giriş ve işe alma sınavları şaibelerle doludur. Şaibeli sınavlar ile liyakatli olanların değil, taraftar olanların seçilmesi mümkündür. Özellikle işe alma sınavlarında farklı cemaatlerin etkinlikleri söz konusudur. Hal böyle olunca kimse bilginin peşinden koşmamakta, kendisine iş kapısını açacak cemaat arayışına girmektedir. Kamu da işe bu kanaldan girenler, Devletin değil kendisine destek olan cemaatlerin emrinde olmaktadırlar.
Açık söylemek gerekirse, 1974 yılından bu yana Fetullahçılar Cemaatinin Üniversite giriş sınav sorularını ele geçirdiği anlaşılmıştır. Bu soru hırsızlığı, zeki ve yetenekli olan vatan evlatlarının, gerçekten hakları olan eğitimleri alamamalarına, başarılı olacakları kurumlarda çalışmaktan mahrum kalmalarına neden olmuştur. Bu durumdan hem yurttaşlarımız, hem de devletimiz zarar görmüştür. Burada çok büyük bir kul hakkı vardır. Bu badireden ders alınmamış olmalı ki, halen işe alma sınavlarında başka cemaatlerin etkinlikleri devam etmektedir.
Cemaat ve siyaset kurumu desteği ile Kamu Kurumlarında işe giren personel, liyakatları ve bilgileri yeterli olmadığı için verimli olamamaktadır. Zaten verimli olmalarını isteyen de yoktur. Düşünmeyi başkalarına devrettikleri için, beyinlerini de kullanma ihtiyacı duymamaktadırlar. Birçoğunun girdiği işin ihtiyaç duyduğu eğitimi almadıkları görülmektedir. Eğitimleri ile ilgili olmayan işlerde çalışan çok sayıda personel bulunmaktadır. Yani ‘’atın önüne eti, itin önüne otu koyma alışkanlığı’’ bir teamül haline gelmiştir.
Sorumluluk gerektiren üst görev atamalarında mesleki tecrübe aranması artık mazide kalmıştır. Eski yıllarda bir işin çıraklığını yapmayanlar, o işin ustalığına getirilmiyordu. Bu sebeple bürokrasi iş hakimiyeti yönünden güçlüydü. Bu durumda ülkeyi yöneten siyaset kurumunun yanlış yapması asgari seviyede kalıyordu. Yeni sistemde Müsteşarlık makamının kaldırılması, kararların tamamen siyaset kurumunun eline geçmesine neden olmuştur.
Kamuda Kurum ve Kuruluşların, görev, yetki ve sorumlulukları, personel alımları tamamen değiştirilerek, kurumsallık ortadan kaldırılmıştır. Kamu görevlileri, Anayasa ve Kanunlardan talimat alma yerine, doğrudan siyasi otoriteden talimat alma durumunda kalmışlardır. Bürokrasi fikir ve görüş üretmekten çıkmış, sadece emir ve talimatları yerine getiren bir mekanizma haline gelmiştir. İşin doğruluğunu ve yanlışlığını sorgulamadan yerine getiren bürokratik yapı amacından saparak yozlaşmıştır.
Bürokrasinin Kamu Yönetiminde güçlü olduğu yıllardaki direnci, ‘’Bürokratik Oligarşi’’ olarak nitelendirilmiş ve sonuçta kırılmıştır. Artık bürokratlar Kanunun ne dediğine bakmıyorlar. Siyaset Kurumu ne diyorsa ona göre davranıyorlar. Bu durum devletin bütün kademelerine sirayet ederek, Bürokratik Devlet anlayışı ortadan kaldırılmıştır.
Bundan sonra ne halkın kendisi, ne de temsilcisi olan Milletvekilleri, bürokratlar ile görüşerek sorunlarını çözememektedir. Her bürokrat, mutlaka siyasi otoriteden talimat beklemekte ve sorumluluk altına girmemeyi tercih etmektedir. Yeni dönemde Kamu görevlisi, Kanuni bir güvencesi kalmadığı için, yozlaşan bürokrasi çarkının bir dişlisi haline gelmiştir. Yönetimin isteğine uymayan dişliler derhal değiştirilmektedir.
Toplumun büyük bir çoğunluğu ve özellikle Milletvekilleri eski sistemden kaynaklanan alışkanlıkları gereği, bürokraside sorunlarının halledileceğini zannetmektedirler. Halbuki sistem değişmiştir. Herkesin yeni siteme alışması istenmektedir. Ne eski sistem tam anlamı ile terk edilebilmiş, nede yeni sistem oturtulabilmiştir. Kamu da bir keşmekeşlik hüküm sürmektedir.
Bürokrasideki liyakat sorununun çözülmesi ve yozlaşmanın ortadan kaldırılması için, eğitimden başlayarak kalite sorununun çözülmesi zorunludur. Her türlü sınavın hak, adalet ve bilimsellik kuralları içinde yapılması için yasal tedbirler alınmalıdır. Kamu bürokrasisindeki yozlaşmanın ortadan kaldırılması için, kurumların görev, yetki ve sorumlulukları Anayasa temelinde Kanun güvencesi altına alınarak, devletin işleyişi sağlanmalıdır.
Bürokrasideki bu sorunların giderilmesi, devletin yeniden yapılandırılması çerçevesinde ele alınarak çözülmesi gereken bir husustur. Ya yeni sistemde ısrar edilip sonucunun alınması beklenecek, ya da düzeltilmesi için Anayasa temelinde Kanuni düzenlemeler yapılacaktır. Ne olacağını bekleyip göreceğiz.