Denizle ilgilenen herkesin bildiği gibi ahtapot, uzun kolları olan ve kolları ile düşmanını can alıcı yerlerinden kavrayarak yavaş yavaş öldüren bir deniz hayvanıdır. Türkiye sahip olduğu sorunlar itibarıyla ahtapotun kolları arasında sıkışan ve kurtulmak için çaba sarf eden bir konumda bulunmaktadır.
Ahtapot en güçlü kolu ile Türkiye’yi ekonomisinden yakalamıştır. Toplam 430 milyar dolar dış borç yükü ile serbest hareket edemez duruma gelen Türkiye, her yıl yaklaşık olarak 8,5 milyar dolar borç faizi ödemektedir. Söz konusu borçların toplam faizinin 84 milyar dolar olduğu söylenmektedir. Borç faizine ödenecek olan 84 milyar doların yatırımlara harcanması mümkün değildir. Bu durumda endüstrileşmenin gerçekleşmesi ve buna bağlı olarak işsizliğin, yoksulluğun önlenmesi zor görünmektedir.
Ahtapotun diğer bir kolu Türkiye’yi terör ve etnik bölücülük yönünden yakalamıştır. Türkiye yaklaşık 50 yıldan beri bölücü terör ile uğraşmakta olup, bu yolda on binlerce şehit vermiş ve milyarlarca dolar masraf yapmıştır. Bölücü terörün önlenmesi için yapılan masraflar Doğu ve Güneydoğu Bölgesindeki yatırımlara harcanmış olsaydı, bu gün o bölgede terör çoktan önlenmiş olurdu. Ancak ahtapot Türkiye’ye bu imkanı tanımamıştır. Sonunda etnik bölücü terör Türkiye’nin karşısına Kürt Sorunu olarak çıkmıştır. Kürt Sorunu Türkiye için yalnız Kürtlere bırakılmayacak kadar önemli bir sorundur.
Ahtapot üçüncü kolu ile Türkiye’yi Doğu Akdeniz’de yakalamaya çalışmaktadır. Küresel güçler bu konuda geçmişte olduğu gibi Yunanistan’ı kullanmaktadırlar. NATO’nun beyin ölümü gerçekleşmiştir diyen Fransa Devlet Başkanı Emanuel Macron bu ittifakın ortadan kalkması için elinden gelen gayreti göstermektedir. Avrupa Birliği ise her fırsatta bundan sonra sadece Avrupa’nın güvenliğini koruyacaklarını ifade etmektedirler. Türkiye bu durumu iyi değerlendirmeli ve NATO hakkındaki kararını zamana yayarak uygulamaya koymalıdır.
Ahtapot diğer kolu ile Türkiye’yi, Ortadoğu’da yakalamıştır. Suriye bataklığına girmenin kolay, çıkmanın zor olduğu zaten biliniyordu. Ancak buna mecbur kalınmıştır. O bölgede kimin dost kimin düşman olduğu belli değildir. Dostlar ve düşmanlar saat başı değişmektedir. Türkiye çok büyük bir sığınmacı sorunu ile karşı karşıya kalmıştır. Artık son zamanlarda Suriyelilerden kimse söz etmemektedir. Konu gündemden düşmüş, yerini yeni gündemler almıştır. Bu sorun her ne kadar unutturulmaya çalışılsa da gelecek yıllarda Türkiye’nin başını çok ağrıtacak gibi görünmektedir.
Ahtapotun bir diğer kolu Türkiye’yi Kafkaslarda sarmaya çalışmaktadır. Ermeni meselesi her defasında bir şekilde karşımıza çıkarılmaktadır. Bu defa muhtemelen Rusya’nın desteği ile kardeş ülke Azerbaycan’a saldırmışlardır. Türkiye’nin bu saldırıya kayıtsız kalmayacağını cümle alem bilmektedir. Bütün bu sıkıştırmaların arkasında Suriye’nin Kuzeyinde bir Kürt Devleti’nin kurulması planı yatmaktadır. Cephe genişletmeleriyle sıkıştırılmaya çalışılan Türkiye’nin buna razı olacağı sanılmaktadır. Ancak Türkiye, her ne şekilde olursa olsun, sınır güvenliğini sağlamak zorundadır.
Ahtapot diğer kolları ile bütün Dünyayı ve Türkiye’yi Yeni Dünya Düzeni ile tehdit etmektedir. Covid-19 virüs salgını fırsat bilinerek tamamen dijital sisteme geçilmesi planlanmaktadır. Dünya nüfusunun çok fazla olduğu ileri sürülmekte olup, üretmeyen ve yük olarak görülen nüfusun bir şekilde ayıklanmasına çalışılmaktadır. Bu konuda Covid-19 tehdidi halen devam etmektedir. Belirsizliğin ortadan kalkmasına dair bir umut ışığı henüz görülmemiştir.
İşte Ahtapot bütün kolları ile özellikle Türkiye’yi en hayati noktalarından yakalayarak sıkıştırmakta ve güce boyun eğmeye zorlamaktadır. Amaç; Büyük Ortadoğu Projesi çerçevesinde Türkiye’yi bölmektir. İçeride ve dışarıda herkes şu hususu çok iyi bilmelidir ki bölünme savaşsız olmayacaktır. Hiç temenni etmem ama öyle bir savaşın sonunda ne olacağını, kimin var olup, kimin yok olacağını zaman gösterir. Kavga başlayınca yumruk hesabı yapılmaz. Bu yüce Millet en zor zamanlarda birlik olmayı daima başarmıştır.
Sırası gelmişken okuyucularıma şu Afrika atasözünü hatırlatmak isterim. “Sular çekilince karıncalar balıkları yer, sular yükselince ise balıklar karıncaları yer. Kimin kimi yiyeceğini suyun akışı belirler.” Tarihi hep galipler yazmıştır. Mağlupların tarih yazdığı hiç görülmemiştir.
Yukarıda sözü edilen ahtapot konusunda herkesin bir tahmini, bir görüşü mutlaka vardır. Ancak benim görüşüme göre bu ahtapot Emperyalizmdir. Ahtapotun kollarından kurtulmanın yolu, ya kolları kesmek ya da kalbine hançer saplamaktır. Bunun yolu birlik ve beraberlikten geçer. Türkiye Bölgesinde dengeleri değiştirebilecek güç ve iradeye fazlası ile sahiptir. Yeter ki bu iradeyi kullanma sorumluluğunu taşıyan Devlet organları bunun farkında olabilsinler.