Bayramlar, bir Milletin ortak duygu ve sevinçlerinin en yüksek noktaya ulaştığı önemli günlerdir. Bu günleri dini ve milli günlerimiz olarak tasnif etmek mümkündür. Bayramların coşku ve duygu yoğunluğu içinde kutlanması, Milletimizin milli ve dini duygularının derinliğine bağlıdır. İster dini olsun, isterse milli olsun eski yıllarda bayramlar bir başka türlü kutlanırdı. Şimdi biz eski bayramları arıyor ve özlüyorsak bu durum, Milletimizin milli ve dini duygularında meydana gelen aşınmayı gösterir. İşte sorgulanması gerekli olan husus burada yatmaktadır.
Milli bayramlar, bir Milletin geçmişinde çektiği acı ve sıkıntılı günlerin sona erdiği veya o Milletin tarihinde başlangıç noktası olan önemli günlerdir. Milletlerin tarihlerinde bayram olma özelliğine sahip olan çok az gün vardır. O günler, Milletin ortak kararı ile bayram olarak seçilmiştir. Ayrıca bayramlar mutsuzlukların sona erdiği veya mutlulukların başladığı günler olduğu için çok önemlidir. İşte bu nedenle her yıl Milletçe kutlamakta olduğumuz Milli Bayramlar, geçmişi hatırlayıp, kendimize gelme günleri olarak değerlendirilmektedir.
Milli Bayramların bayram olmasına sebep olan olayların tazeliği, o bayramların görkemli kutlanmasının en önemli sebeplerinden birisidir. Olaylar eskidikçe ve kuşaklar değiştikçe milli bayramlara verilen öneminde eskisi kadar olmadığını söylemek mümkündür. İşte milli bayramlar yönünden eski bayramları özlüyor olmamızın sebeplerinden birisi budur. Milli Bayramlarda okunan şiir ve marşların tarihine bir bakalım. Hemen hepsi eski tarihlidir. Bu durum bize yeni kuşakların geçmişi ile ilgili şiir bile yazamadığını göstermektedir. Bu tespit, eğitim sistemimizin tarihimizle ilgili olayları yeni nesillere gerektiği gibi aktaramaması olarak değerlendirilmektedir.
Konuya dini bayramlarımız açısından baktığımızda da durumun çok farklı olmadığını görüyoruz. Yarın ülkemizde ve bütün İslam aleminde Ramazan Bayramını kutlayacağız. Bu dini bayramımız da geçen hafta sınırlı imkanlarla kutlamaya çalıştığımız 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı gibi Corona günlerine rastlamıştır. Bu bayram, zor şartlarda idrak edilen Ramazan ayının ardından, sokağa çıkma yasağı sebebiyle evde geçirmek zorunda olduğumuz bir bayramdır. Dileriz bu şartlarda kutladığımız son bayramımız olur. Bayramın ruhuna yakışan güzel günlerin gelmesini umutla bekliyoruz.
Halbuki dini bayramlar, toplumda rutin olarak devam etmekte olan sosyal hayatın ezberini bozmak yönünden çok önemlidir. Bu bayramlar bize, açlığı, yokluğu, fakirliği, yardımlaşmayı, akrabalık, komşuluk ve dostluk ilişkilerini hatırlatarak kendimize gelme imkanını vermektedir.
Bizim çocukluk günlerimizdeki, dini bayramlar, duyduğumuz heyecan ve yaşadığımız mutluluklar yönünden hep özlenmektedir. O eski bayramlar küskünlerin barıştığı, akrabaların ziyaret edildiği, küçüklerin ödüllendirildiği güzel günlerdi. Artık günümüzde kavgalar bireysel kavga olmaktan çıkmış, toplumun kesimleri arasında meydana gelen kavgalar haline dönüşmüştür. Barışın çoktan unutulduğu bu ortamda bayramın ne kadar önemli olduğu hatırlanmaktadır. Akrabalık ilişkilerinin oldukça zayıfladığı bir toplumda bayramların bir heyecan yaratabilmesi zor görünmektedir. Ne kadar çok akrabanız ve yakınınız olursa olsun, gitmiyorsanız, görüşmüyorsanız var olmasının önemli olduğunu söylemek mümkün değildir.
İnsanların dini duygularının yoğunlaştığı ulusça yaşadığımız deprem, terör, virus gibi felaketler hafızalarımızda tazeliğini korumaktadır. Milletimiz bu felaketler karşısında her zaman, çok büyük bir dayanışma örneği göstermiştir. Bu durum en önemli hasletlerimizdendir. Aslında dini bayramlar, bir felaketi yaşamadan manevi dayanışma içinde olmamızı amaçlayan önemli günlerdir.
Diğer taraftan, halen kırsal kesimde dini bayramların geleneklere uygun olarak kutlandığını söylemek mümkündür. Çünkü kırsal kesimde, kentlerde olduğu kadar kültür dejenerasyonu yoktur. Biz kentlerde yaşamak zorunda kalan insanlar olarak, eski bayramlara olan özlemimizi gidermek amacıyla dini bayramlarımızı doğduğumuz köylerde geçirmeyi tercih ediyoruz. Ancak sokağa çıkma yasağı sebebiyle bununda gerçekleşmesi mümkün görülmemektedir.
Özellikle Kurban Bayramı’nı kentlerde geçirmenin büyük zorlukları söz konusudur. Bayram öncesinde kurbanlıkların sebep olduğu çevre kirliliği ve bayram süresince yapılan kesimlerde usule uygun hareket edilmemsi ülkemizin kötü tanıtılmasına sebep olmaktadır.
Eski yıllarda, köy evlerinin önündeki harman kenarlarında çok büyük dut ağaçlarını görmek mümkündü. Ancak son yıllarda bu ağaçlar yok oldu. Eski bayramlarda bu ağaçlara uzun urgan ipleri ile salıncaklar asılır ve köy gençleri bu salıncaklarda keyifle sallanırlardı. Artık günümüzde eğlencenin şeklide değişti. Eğlenme duygusu yok oldu. Yaşlısı, genci, çocuğu, herkesin elinde akıllı telefonlar, hiç kimsenin çevresinde neler olup bittiğinden haberi bile olmuyor.
Şüphesiz köyden kente göç edenler, şayet benim gibi köylülük duygularını kaybetmemişlerse, mutlaka dini bayramları köyde geçirmeyi, mezarlıkları ziyaret etmeyi, bayram namazını doğduğu köyün camisinde kılmayı, namazdan sonra köy geleneklerine göre cami içinde bayramlaşmayı özlemektedirler. Maalesef bu bayramda bu duygularımızı da yaşayamayacağız.
“Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer” Bu satırlarda bizim kuşaktan sağ kalanlarla, o yılların hatıralarında buluştuğumuzu düşünüyorum. Gayet tabi yaşlılar hatıralarıyla, gençlerde hayalleri ile yaşarlar. Hayat ileriye doğru yaşanır, ancak geriye doğru anlaşılır. Hatıraların, hayallere temel olmasını diler, bütün dostlarımın Ramazan Bayramını en içten duygularımla kutlar, sağlık, mutluluk ve corona’sız günler dilerim.