Zafer Bülbül : "Allahım, yakanları yaktığı ile beraber...
Reklam
Konuk Yazar

Konuk Yazar

Gündemin İçinden

Zafer Bülbül : "Allahım, yakanları yaktığı ile beraber yak..."

01 Ağustos 2021 - 13:25

“ Acıyı Üleşmek”

Güzel ülkemizin, güzel yörelerine ateş atanları, ateşi yaratanın azabına havale ediyorum. Yaratılan olarak ta yine yaratandan, havalemin ardından küçük bir duada bulunuyorum. 

“ Allah’ım yakanları yaktığı ile beraber yak”

Yöremiz dilinde “paylaşmak” kelimesinin eş anlamlısı olarak“ üleşmek” kelimesi kullanılır. Eski bir kelimedir üleşmek, gençler çok kullanmasa da büyüklerimiz hala kullanır bu kelimeyi. Biz başka canlılarla üleşemedik bu dünyayı. Dünyayı ve dünya üzerindekileri sahiplenme arzusu en büyük sorunumuz olmaya başladı. Terör grupları da bu sahiplenmenin arkasına takılmış gidiyor şu ölümlü dünyada. İyi insanlarla, kötü insanların farkı da burada ortaya çıkıyor aslında, terörle beslenen kötü insanlar, yok ederek mutlu oluyor, iyi insanlarda var ederek koruyarak mutlu oluyor ve yaşıyor hayatını. 
Sadece bizim kullanımımıza verilmiş gibi sahiplendiğimiz bu dünyada insanoğlunun bu sahiplenme arzusuna, bir de sevgisizlik eklendiği zaman, dünyaya en çok zarar veren canlıya dönüşüveriyor. Sahiplenme arzusu hayvana da verilseydi ne olurdu bir düşünün,! Ben yazarken bile korktum yemin ederim korktum. Bize verilen sahiplenme duygusunu doğru kullanamıyoruz. Bu gidişle bizden sonra gelen tüm canlılara içi boş bir dünya bırakacağız.

Bayramda Alanya’da idim üç günlüğüne, bana ve aileme evlerini açan Tunahan’a Seher kızıma, misafir edildiğimiz baba evlerine ve güzel kardeşlerine teşekkür ediyorum buradan tekrar. Bize açtıkları evleri, bahçeleri, seraları ve damlarının ardındaki o yemyeşil ormanı düşündüm. O güzel insanların emekleri ile güzelleşen o bahçelerinde yanabileceğini düşündüm, keyfimde kaçtı uykumda. Bir de orada yaşayan diğer canlıları düşündüm.. Bu yangınların acılar içindeki tariflerde yeri yok. Nasıl acı çekilir onu da bilemedim. 

Bunu yapan ve yaptıranlarda; insanlığın, inancın, imanın, sevginin, doğruluğun ve haklı olmanın olmadığının kanıtıdır bu manzara aslında. Bu sebeple bu saydıklarımın terörde ve ondan beslenenlerde olmadığına yine şahit oluyoruz.  
İnsanın eli nasıl yakmaya varır, nasıl yaktırmayı söyler. 
Bu düşüncelerle evin salonunda vakit geçirmeye çalışıyorum. Genel de boş kaldığımda elimdeki telefonla internet gazetelerini okurum, gözüme takılan köşe yazılarına bir göz atarım. Tesadüf açtığım bir köşe yazarının yazdığı köşe yazısına takıldım ve okudum. Yukarıda yazdığım, yaratan, yaratılan ve üleşmek konusu direkt konuyla ilişkili olması sebebiyle de sizlerle üleşmek istedim. Özlen Çopuroğlu’nun yazısını olduğu gibi buradan paylaşmak istiyorum, kendisinden izinsiz paylaşımdan dolayı da, özür diliyorum ondan,, 

“Sen o zaman değil, şimdi, şu an burada olsaydın yine Yunus olur muydun, yine sever miydin yaratılanı yaratandan ötürü? 

‘Yaratılanı severim, yaratandan ötürü’ lafını bir çırpıda cümle yapıp söyleyen Yunus… Geçtiğin yolları, gördüğün her şeyi, yaşadığın, hazmettiğin, sindirdiğin bir de bu lafı söyledin ya, sen gittin ama geride bütün insanlığa bu lafı armağan ettin. Aynı havayı soluduğumuz, aynı yeryüzüne ayak bastığımız, aynı nefesi alıp verdiğimiz bu hayata hangi noktadan baktın da ‘insan olmanın’ erdemlerini tam ve bütün olarak yapıp, bizleri senin her kelimenin anlamını arayışımızla baş başa bıraktın. Yeryüzünde gelmiş geçmiş her şeyden üstün olan düşünebilme özelliği ile bütün diğer canlılardan ayrılan hayvandan, bitkiden kısacası hepsinden kutsal biz insanları yaratan Allah’ın sınırsızlığını, bizi bu sözle tokat gibi yüzleştirip hatırlatan sen, seni anlamak mümkün mü, ya da bilebilmek? 

Yüzyıllar boyunca, bu dünya döndükçe ağzından çıkan bir tek kelimenin esiri olup bize farkındalık yaratıp son nefese kadar yaşadığımız her olayı sevgi ile karşılama mücadelemizde, bu mukameti sağlama çabasında olan bazılarımız, ya da belki de ölene kadar bu farkındalığa hiç ulaşamayan dünya, sadece kendi etrafında dönüyor sanan diğerlerimizle dünya pek tabii ki dönüyor sevgili Yunus. Belki de tek gerçeği ‘topraktan gelip toprağa gitme ile’ her şeyin başı ve sonu bu değil mi aslında. 

Yaradanın yarattığı her şeye, hoşgörüyle, sevgiyle bakın diyorsun ya Yunus Emre’m… Sevginin kaynağı aslında tek gerçek değil mi? ‘O da bizi yaradan’ bu dünyaya tek nefesle gönderip, tek nefesle geri alan. Hiçbir insan yaradana sevgi göstermedikçe; birbirimize ve diğer tüm yaradılmışlara da sevgi göstermesi imkânsız değil mi? Sadece seviyor zannederiz o kadar, O da üç gün sonra biter değil mi sevgili Yunus? Hele de biz insanların istemediği bir şeyler olunca, ego okşanmadığında, menfaatler son bulduğunda, insanın gerçekte kendi dışında hiçbir şeyi yönetemeyeceğini anladığında mesela.
Bu yaradan aşkı, sevgisi, sadece kitabımızı satır satır ezberleyip, bütün dini vecibelerimizi yerine kusursuz getirip, ya da mış… gibi yapmak hiçbir şey değil değil mi Yunus? Çünkü ‘yaradan içimizi' ve neler geçirdiğimizi çok iyi biliyor, daha belki de aklımıza fikir düşmeden bizim ne düşüneceğimizi bile bilmiyor mu? 

"Ben her şeyi seviyorum, çok iyi bir insanım, hiç kötü değilim, Allah’ta beni koruyor" 
demekte yeterli değil mi? Onu söyleyenlerin mutsuzluğunu da görüyorum çünkü Yunus. Nasıl yalnız, nasıl mutsuz, nasıl ihtiraslı, nasıl hırslı, nasıl kıskanç ve depresif, bencil, ego böyle bir şey değil mi Yunus? Mutsuzluk aslında yüze yansımıyor mu, kalbin yüze yansıması gibi, ne dersin? Sevgi incitmemekse, kıyamamaksa, yüreğinde hissetmekse… Senin duyduğun sevgide mi böyle; bakılan her şeyde yaradanı görmek değil mi Yunus? O’nun tüm yarattıklarına sevgiyle yaklaşıp, O’nu incitmemek olabilir mi aslında bütün sınavımız? Peki, bazı insanlar ve olaylar olmadan, yaşamadan, deneyimlemeden insanın bu farkındalık çabası yaşanmadıkça öğrenilmiyor ki Yunusum Emre’m. İman etmenin güzelliğini ve aslında nereden gelip nereye gittiğimizdeki yolculuğu hatırlayıp Öz’ümüzü yakalama ve hiç bırakmama çabamız devam ettikçe belki bu insanlar hayatımızda görünmez olacak olabilir mi? Sanki hiç olmamış gibi… Ne kin, ne nefret, ortamda oluşununun bile sana hiçbir şey hissettirmediği zamanlar, aslında bir şeyleri temelde çözmüş olduğun zamanlar değil mi hem aklınla hem yüreğinle ve sahici sahici.  Ne de olsa yaradanı kandırmak mümkün değil ki ancak kendini kandırırız işte bu dünyada işgal ettiğimiz en nokta halimizle. Karşındakine seviyorum demekle, ya da ben öyle biriyim, harika ve nefis biriyim, kusursuzum, iyi niyetliyim, şahaneyim demekle yaradana beğendiremez kimse kendini değil mi sevgili Yunus. İşte insan ne derse desin bütün kibiri  ile kendine ne yakıştırırsa yakıştırsın bütün mevzu aslında senin ne söylediğin değil, başkalarının gönlünde ettiğin yer değil mi sevgili Yunus…
Çok muhterem bir büyüğüm dedi ki; Yüreğinde Allah aşkı oldu mu, her şey ama her şey sevgi olup çıkıyor zaten, içinde en ufak bir şey kalmıyor, sevgiye dönüşüyor, akıp gidiyor... Şimdiki dersim bu. ‘Bırak’…ve sadece iyilik dile, içini kirletmeden, içinde gerçekten sevgi hissederek kişiye değil, sadece yaradana yarattığından ötürü sevgi besle. 

Bizler hepimiz sevdiklerimizi kırmaktan, incitmekten çekiniyoruz öyle değil mi? Ama sevmediklerimiz için öyle mi? Onlar için aman o beni sevse de olur sevmese de olur diyoruz. Ancak Yunus Emre gibi; yüreğinde Allah aşkı olan insan, işte böyle düşünmüyor… Karşısındaki kişi kötü davransa da, kötü söz söylese de hoşgörüyle yaklaşıyor.. .Kötü söz sahibine aitse eğer onun ne söylediğinin önemi bile olmuyor, çünkü önce vızıltı gibi gelen o sesler, gün geliyor, davul bile çalsa kulağının dibinde duyulmuyor. 
İnsanın en büyük dostu ve pusulası Vicdanı, ah onun sesine kulak vermek ne muhteşem bir duygu... Ve eğer kendine bile itiraf edemiyorsan, yapmıyorum dediğin şeyi yapıyorsan ah o ne büyük bir ıstıraptır kim bilir. Vicdanını dinlediğinde, o ‘Bırakmak’ o kadar kolay oluyor ki bir nefeslik kadar… İşte hepsi bu kadar. Çünkü biliyorsun ki; yaradan, her şeyi görür, işitir ve bilir.

İmanını saf ve temiz tutmaya çalışan samimi insan hiçbir zaman kendine yakıştırmadığı, Allah’ın sevmediği tutum içinde olmaz. Çünkü O’nu incitmekten, kırmaktan çekinir. Allah korkusu dediğimiz böyle bir şeydir değil mi Yunus, taş olmak, çarpılmak değil, vicdanınla baş başa kaldığında en büyük cezayı almıyor musun zaten her lokmandaki huzursuzlukla… 

Yunus Emre’m aslında benim geleceğim nokta, sürecin özeti ne biliyor musun? Sevgimi yüzlere, binlere, milyonlara bölüp paylaşabilirim.. Yaradandan dolayı.. Kötülük yapanlara karşı da sabredip susabilirim, aynı üslupla karşılık vermeyebilirim,.. 

“Ama.. Ah Yunus işte o ama var ya.”

 Tam o çizgide kalıyorum ben, Ben herkesi sevemem, severim dersem yalan olur...  Ben yüreğinde Allah korkusu taşımayan bencil, egoist, kinci, yalancı ve sahtekâr, vicdan sahibi olmayan insanları sevemiyorum, sevmiyorum. Zulmedenleri, kendini beğenmişleri, kendi çapında öfkesinden can acıtmaya çalışan hallerini sevmiyorum. Dinime laf söyleyen, küçümseyen insanları sevemiyorum. Masum bir ailenin ocağına kor ateş düşürmüş caniler hayasızca gülerken, elini kolunu sallayarak dolaşırken ben onları sevemiyorum. Bana, evladıma, malıma, mülküme, sağlığıma, afiyetime, oturduğum sıcak koltuğa bir şey olmadı ya diye düşünerek sadece kendi haline şükreden,

 "bana dokunmayan bin yaşasın" 

diye kalbinde sulayıp, besleyen zihniyeti sevmiyorum. Bir çocuğa tecavüz eden caniye, evde eşine zulmedene nasıl hoşgörüyle bakamıyorum? Yüzüne çıkarları için gülüp, arkadan konuşanlara dayanamıyorum, onu da yaradan getirdi dünyaya ama sevemiyorum. Yüzüne söyleyemeceği şeyi, dostlarım dediklerinin arkasından konuşup sonra da gözünün içine baka baka inkar edenleri sevemiyorum, nasıl sevebilirim, gözünün içine bakıp inkar eden, her şeyi yapmaz mı? Yunus Emre, de bana? Bir de bin de aynı değil mi? Bir kez yapan, bin kez yapmaz mı?  İşte ben onları sevemiyorum, aynı yolda yürüyemiyorum Yunus… Fakat benim onları sevmemem demek, aynı şekilde cevap vermem anlamına gelmiyor, egoma yenilmeyip onları o halleri ile ‘BIRAKMAK’ hallerin en güzeli değil mi Yunus… Yaradana bırakmak, Yaradandan ötürü… Sevgiyle, kendi haline… Kendi, seçtiği yolda öylece en iyi temennilerle. Hah işte bak bunu yapabiliyorum, hem de kalbimin en derininden bırakıp, salabiliyorum, üstelik tek bir kötülük sıfatı eklemeden, her ne yapmış olursa olsun, bana, ona, tanıdığıma, tanımadığıma. 

Onlar bir kötü söz söyledikçe, sen içinden iyilik geçirdikçe hayat sana öyle bir mutluluk sunuyor ki, akşamları sevdiklerinle uyuyup uyanmak bunun en güzel ödülü, mükâfatı değil midir Yunus? Her akşam kurulan sofra başında bir tas çorba ya da kuru ekmek bile olsa neşe içinde, bir arada olduğumuz için bütün nimetlerimize şükrederek, hamdolsun diyerek birleşmek hallerin en güzeli değil mi Yunus? Sevdiklerinin kokusunu içine çeke çeke uyumak ve uyanmak, yaradana her gün her saniye, her gecenin sonunda, her sabah uyanışta minnetle, aşkla için titreyerek hissetmek ellerini açmak hallerin en güzeli değil mi? Yaradan yaratmaya değer kıldıysa; o değerlidir. 

Bize yargılamak düşmez, biz hep iyi olacağız. Kötülüğe güzellikle cevap vereceğiz. 

Ahhh Yunusum, sen beni hissedersen eğer, gelirse oralara sesim dilimle söyleyip, aklımda düşündüğüm, kalbi mühürlü olanlarla her karşılaştığımda... Onlar diken de yollasalar hep gül yollamaya çalışırsak kafi midir? Kendi çocuklarıma öğretebilmek için doğruyu, güzeli, onlara Yaradanın bu dünyaya gelerek hediye ettiği hamuru doğru yoğurmam için, kendimden çok emin olmak istemek kafi midir? Peki Yunus, dünya senin zamanındaki gibi olmayabilir mi sence, kötülük bugün senin gününden daha kötü olabilir mi? Zaman senin gününden daha kötü bir zaman olabilir mi? Sen o zaman değil, şimdi, şu an burada olsaydın yine Yunus olur muydun, yine sever miydin yaratılanı yaratandan ötürü? … Severdin değil mi? O büyük lafı ederdin yine, çünkü insan her yerde insan değil mi? İnsanoğlu var oldukça bu haller hiç bitmeyecek değil mi? 

Haklısın… İnsan soruyu da cevabı da kendine sorunca, aslında daha iyi idrak ediyor biliyor musun? Yunus sana sorduğum soruya bak? Bilmez misin? Sen tabiii ki biliyorsun? Bilmeyen yad a bildiğimde bulduğum cevapta kalmaya çalışan benim. Peki ben ipin ucunu yakaladığımda, ilmek kaçırmadan ipin ucunu hep tutabilir miyim? Bütün mesele galiba, soruyu egona, yarattığını düşündüğün, sığındığın kimliğine değil de, özüne sormakta belki de… Özün verdiği cevap hiçbir zaman insanı yanıltmıyor çünkü. Neyse o…

 O zaman son bir şey Yunus... Olduğun yerden vatanımızın bölünmemesi, birlik ve beraberlik içinde olduğumuz devlet büyüklerimizin egolarına değil vicdanlarını pusula yapmaları için, bizim de inançlarımızdan, dinimizden, imanımızdan, yurdumuzdan, değerlerimizden vazgeçmeden, ‘gerçekten her şeyin kaynağının sadece sevgi' Olduğuna inandığımız bir ülkede yaşamamız için o öğretilerini herkese bir vesile ile hissettirsen ne güzel olurdu değil mi Yunus? En büyük amacı dünyaya getirdiği Iki küçüğü erdemli insan yapmaya çalışan, inançlı, kararlı ve geri dönüşümsüz Özlen ben, insanları tanıdıkça anneme binlerce kez minnet duyan çocuk... 

Teşekkürler Özlen, bizlere sevgiyi üretmeyi, yakmayı değil yaşatmayı, yaratanı, yaratılanı ve yaratılmayı hatırlattığın için. Yangınlardan dolayı o yörenin tüm insanların ve tüm canlıların acılarını paylaşmak yetmiyor. Çok acil tüm ihtiyaçlarını üleşmemiz gerekiyor.

Hem devlet olarak, hem de İnsan olarak.

Zafer BÜLBÜL
01.08.2021

Bu yazı 637 defa okunmuştur .

YORUMLAR

  • 0 Yorum

Son Yazılar