1950’li yıllarda İstanbul’dayız. Bire bir yaşanmış olan hikâyemiz bir belediye otobüsünde geçer.
Otobüs tam Eminönü durağına gelmiş ve kapılarını açacakken bir kadının “Sakın kapıları açmayın, cüzdanım çalındı, otobüste hırsız var” şeklinde canhıraş sesi duyulur.
Kadın ısrarcıdır ve bağırmaya devam eder.
Bunun üzerine şoför kapıları açmaz ve yerinden kalkarak kadına “otobüste çalındığına emin misin? Çantanızı kontrol edin!” der. Kadın “biraz önce biletimi almak için cüzdanımı çıkarmıştım, daha sonra yerine koydum ama şimdi yok” diye cevap verir.
Şoför bunun üzerine hiddetlenerek “kimse kıpırdamasın herkesin üzerini arayacağım” der.
Şoför önden biletçi arkadan başlayarak yolcuları tek tek aramaya başlarlar. Herkes aranmış yalnız bir kişi kalmıştır.
Henüz aranmayan yolcu binbaşı rütbesinde resmî üniformalı bir subaydır. Şoför “Binbaşımı aramaya lüzum yok, bir Türk subayını hırsızlık şüphesi ile asla aramam, cüzdan bulunamadı” diyerek kapıları açmak için yerine doğru yönelir.
Tam bu sırada Binbaşının kendinden emin davudi sesi duyulur; “Beni de arayacaksınız, töhmet altında kalmak istemiyorum.” der.
Şoför aramak istemez ama Binbaşının ısrarı karşısında mecbur kalır.
Tam elini Binbaşının paltosunun cebine sokarken “hayır arama, ben çaldım!” diyen biraz hırpani kılıklı bir adam çıkar.
Ve adam “cüzdanını çaldığım kadın bağırınca korktum, aranabileceğimi düşünerek cüzdanı, aranmayacağını bildiğim hemen yanımda bulunan Binbaşının paltosunun cebine bıraktım.
Fakat bir Türk subayının hırsızlıktan suçlanmasına gönlüm razı değil. Yankesiciyim, hırsızım ama vicdansız değil!” diyerek başını önüne eğer.
İşte biz böyle bir millettik.. Ahlak ve vicdan insanın temeli ve mayasıdır. Ahlak ve vicdan olmazsa insan olmaktan da bahsedilemez!
Neydik ne olduk umarım bu bazıların kulağına küpe olur. Hoş bir şeyden anladıkları yok ya akıllar fikirleri cebellezi. Sanki hiç ölmeyecekmiş gibi yaşıyorlar. Öbür dünyaya giderken de kefenlerine çaldıklarını ve aldıklarını koyarlar.
YORUMLAR