Merve: Dr. Semih Dikkatli yazdı...
Reklam
Konuk Yazar

Konuk Yazar

Gündemin İçinden

Merve: Dr. Semih Dikkatli yazdı...

11 Eylül 2020 - 18:06

Bu ülkede “Tıbbiyeli” deyince akla ilk gelen kavramlar mücadele, vatan sevgisi ve şehitliktir.
Resim

I. Dünya Savaşı’nda 1915 yılından itibaren Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane öğrencileri Çanakkale başta olmak üzere tüm cephelerdeki değişik hastanelere dağıtıldılar. Henüz bıyıkları terlememiş, koca yürekli delikanlılar cepheye korkmadan gittiler. Vatan için ölümü göze alan Mehmetçik, Ayşe Hemşire, Kara Fatma, Nene Hatun ve nice vatan kahramanı varken onlar uzaktan bakamazdı olanlara…

1915 yılında tüm hocaları ve öğrencilerinin askeri birliklere dağıtılması nedeniyle Mekteb-i Tıbbiyye-i Şahane bir yıl kapalı kaldı ve I. Dünya Savaşı boyunca cepheye giden toplam 765 tıbbiyelinin 346'sı şehit düştü ve evine geri dönemedi. Daha dramatik olansa, 1915 yılında Tıbbiye'ye kaydolan 1. sınıf öğrencilerinin tamamının Çanakkale'de şehit düşmesiydi. O nedenle Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane 1921 yılında hiç mezun veremedi.

O dönemler salgın hastalıklar çok yaygındı ve vatan evlatları açlık, sefalet ve yorgunluk içindeydi. Düşman askerleri ve silahlarından daha çok salgın hastalıklar ölümlere neden oluyordu.

Hem yaralılarla hem de bulaşıcı hastalıklarla uğraşmak için cephede yerini alan sağlık çalışanları ve tıbbiyelilerin hepsi ayrı ayrı kahramanlık destanıydı.

Çanakkale’de tıbbiyeli çocukların yaktığı bağımsızlık ateşi, Tıbbiyeli Hikmet, Refik Saydam gibi önemli figürlerle güçlendirildi. Kore Savaşı, Kıbrıs Harekatı ve terörle mücadelede şehit düşen doktorlar, hemşireler, sağlık astsubayları, teknisyenler, ambulans şoförleri adsız birer kahraman şehit olarak vatan toprağına gömüldüler.

Şu günlerde de görünmeyen bir düşmanın, Covid-19’un tüm dünyayı kasıp kavurduğu bir dönemde yine sağlık çalışanları vatan için en ön safta ölmeye devam ediyor. Sorgusuz, sualsiz, yorgun, bitkin ve moralsiz çalışıyorlar. Hala eleştiriliyor, dövülüyor, hakarete uğruyor ama ölmeye devam ediyorlar.

Bu ülke tarihinde sağlık çalışanlarının ve özellikle tıbbiyelilerin önemli katkıları vardır. Ömürleri okumakla, çalışmakla, nöbetlerle geçer sağlıkçıların. Yüzlerini göremeden büyür çocukları…

Görevleri başında öldürülürler, görevleri sırasında yakalandıkları bulaşıcı hastalıklar nedeniyle ve radyasyon gibi bazı meslek hastalıkları yüzünden kanser olur ölürler ama şehit sayılmazlar. Emeklilik hakkını kazanamamışlarsa çocuklarına bir şey bırakamazlar ve devletten yardım görmez aileleri…

Şimdi de ölen sağlıkçıların geride kalanlarına bıraktıkları miras, derin bir acı ve büyük bir yastan başkası değil…

Yine de ateşe giden pervaneler gibi ölüme koşuyorlar. Bunu Kurtuluş Savaşı sırasında kendilerini arkadan vuran vatan hainlerine rağmen yaptılar, şimdi de kurallara uymayarak kendilerini arkadan vuranlara rağmen yapıyorlar.

Yazımın adı “Merve” farkındayım. Şimdi bazıları soracak “Merve” ile tüm bunların ilişkisi ne?

“Merve” 1915’te hiç düşünmeden vatan için ölüme giden tıbbiyeli ruhunun bugünkü temsilcisidir. “Merve” vatan bütünlüğümüzün, bağımsızlık ateşimizin simgesidir, “Merve” sağlık camiasının, pandemi sürecinde yaşadığı en genç kayıptır.

“Merve” son sınıf bir tıbbiyelidir. O, abilerinin, ablalarının, hemşire, hasta bakıcı, temzilik elemanı, idari görevli sağlık çalışanlarının yüreğine düşmüş kor bir alevdir.

“Merve” Türk Dil Kurumu Sözlüğü’ne göre;

“Çakıl Taşı”, “Mekke’de hacıların yedi kez gidip geldikleri kutsal dağ”ın adıdır.

“Merve” şehit düşmeseydi eğer bu kavgasında, yine halkı için ölümleri göze alacaktı. Ömür boyu okuyacak, yazacak, nöbetler tutacak, yorgun argın çocuklarından uzakta geceler geçirecekti. Merve anasının, babasının elini öpmeye bayramın ilk günü gidemeyecek, yılbaşı gecesini acil serviste sağlık çalışanı dostlarıyla hastalarını muayene ederek geçirecekti.

“Merve” yaşasaydı, kazandığı para herkesin dilinde olacak (ki gerçekten öyle çok paralar da kazanamayacaktı), hastalarının hakaretine uğrayacak, hasta yakınlarınca öldürülmeye çalışılacaktı.

“Merve” tüm bunlara rağmen, dalgalı bir denizin kıyısında kendisine tekrar tekrar vuran dalgalara karşı direnen bir “Çakıl Taşı” misali insanlara hayat vermek için son nefesine kadar mücadele edecekti.

Yüreğim yangın yeri bugün, aylardır derin acılardan geçiyoruz sağlık camiası olarak… Ölmek değil acı olan, hastalanmak ya da, acı olan hiç görmediğin halde çok sevdiğin, hiç tanımadığın halde gözünden sakındığın bir kardeşini, minik bir “Çakıl Taşı” iken daha toprağa vermek…

“Merve” en genç sağlık şehididir ve onunla birlikte tüm kaybettiğimiz sağlık çalışanlarına hakları fazlasıyla verilmelidir.

Gözlerimden dökülen yaşlar, yüreğimde “Çakıl Taşı” oluyor şimdi...

Binlerce ağabeyinin, ablasının, hocasının yüreğinde birikiyor tüm bu yaşlar… Minik “Çakıl Taşları”ndan dev bir “Kutsal Dağ”a dönüşüyor güzel kardeşimiz…

Yedi kez gidiyoruz onun kutsal yüreğinin izinden… Utanıyoruz, üzülüyoruz, acı içindeyiz ama hiç olmadığı kadar gururluyuz.

Hoşça kal “Merve”, hoşça kal minik “Çakıl Taşımız”, hoşça kal gözyaşlarımızın “Kutsal Dağı”…

Bu yazı 2393 defa okunmuştur .

YORUMLAR

  • 0 Yorum

Son Yazılar