Abdülaziz Kıranşal - Milli Gazete
Allah, adamı iddiasından vururmuş. Doğruymuş. Bizi de vurdu. Haramlara karşı bağışıklık sistemimiz yerle bir oldu. Uğruna mücadele ettiğimiz tüm sınırlarımızı ve kırmızı çizgilerimizi itinayla ihlal ettiğimiz, bentlerimizi kendi ellerimizle yıktığımız zamanlardan geçiyoruz.
Doksan yıldır eleştirdiğimiz ne varsa başına “İslami” ibaresini koyarak, bir zaruret icat ederek, bir fetva üreterek meşrulaştırıyoruz. Doksan yıldır yakındığımız ne varsa kalıcı bir ahlaka dönüştürüyoruz.
Ulvi hedeflerimizi, ideallerimizi, kazanımlarımızı, kaybetmeme tutkumuzu, haram sınırlarını aşma konusunda elverişli birer malzemeye dönüştürüyoruz. Yediğine içtiğine dikkat etmeyen Müslümanlar haline geldik.
Eskiden misafirlikte yediği pilavın içine katılan yağın bile çeşidini soran, şüpheden kaçınmak için dışarıda yemek bile yemeyen, aldığı etin helal kesim olup olmadığını soran, alkol satan yerlerden alış veriş yapmayan, yemek yemeyen Müslümanlar olarak şimdilerde bu hassasiyetlerimizi birer teferruat olarak görüp tüm bu sınırlarımızı rahatlıkla ihlal edebiliyoruz.
Midelerimize giren haramların, ibadetlerimizin tadını, rızkımızın bereketini, evimizin huzurunu, vücudumuzun sağlığını, yüzümüzün nurunu, sözümüzün tesirini kaybettirdiğinin farkına varamıyoruz.
Artık evimizde eşimize ve çocuklarımıza bile sözümüz tesir etmiyor. Dünyaya nizam vermeyi düşünürken kumandaya bile hükmedemeyen, ahlaksız bir dizi ve program konusunda bile eşini, kızını, oğlunu uyaramayan, uyarsa da kâr ettiremeyen Müslümanlara dönüştük. Eskiden faizli bankaların önünden geçmeyen, faizli bankaların banklarına bile oturmaktan imtina eden Müslümanlar olarak şimdilerde banka kuyruklarının, veznelerinin vazgeçilmez simalarına dönüştük.
Dükkânlarımızı bankalara vererek kiramızı garanti almak rüyalarımızı süsler oldu. Maaşlarımızı faizli bankalarda bekletmekten, yatırımlarımızı faizli bankalara koymaktan, kredi çekmekten, ticaretimizi faizle çevirmekten, sıkışınca post cihazlarından kart çekip peşin para almaktan çekinmiyoruz.
Eskiden kadınların uygun olmayan şartlarda çalıştırılmasını hanımlara zulüm olarak görürken şimdi bırakın bayanı, bir erkeğin bile çalışmakta zorlanacağı en ağır şartlarda kadınlarımızı çalıştıran, bayan sekreter istihdam etmeyi çağın bir gereği olarak gören, pozitif ayrımcılığı bir ibadet gibi sahiplenen Müslümanlarla karşılaşıyoruz.
Eskiden hanımların mahremsiz hacca, umreye bile gidip gidemeyeceğini tartışırken, şimdi kızlarımızı dünyanın öbür ucuna okumaya, tatile, gezmeye gönderen, günlerce arayıp sormadan, aylarca görmeden rahatça uyuyabilen Müslümanlara dönüştük. Hiç tahmin edemeyeceğimiz kardeşlerimizin, faize, harama, kul hakkına, yetim hakkına bulaştığına şahit oluyoruz.
Yıllarca omuz omuza mücadele ettiğimiz kardeşlerimizin bürokrasinin çarkları, siyasetin kulisleri, ticaretin acımasızlığı, hayatın akışı içinde eriyip gittiğini görüyoruz. Dava ve cihad konseptiyle parti, vakıf toplantılarımızı, programlarımızı, çalıştaylarımızı, insani yardım faaliyetlerimizi, kermeslerimizi bayan erkek karışık yapmaktan, haremlik selamlık sınırlarını ihlal etmekten geri durmuyoruz.
Seçim çalışması adı altında bayan erkek demeden önümüze kim gelirse elini sıkmayı bir görev addediyoruz. Nargile kafelerde kızlı erkekli kitap kritiklerini ilmi birer faaliyet olarak sunuyoruz. Tesettür anlayışımız yerle bir oldu. Sınırlarını Kur’an ve sünnetin çizdiği değil, moda defilelerinin, markalarının, sosyal medya fenomenlerinin belirlediği bir tesettür anlayışına geçiş yaptık.
Bırakın hanım tesettürünü erkeklerin bile kılık kıyafetini adeta zıvanadan çıkardık. Çok geç olmadan derlenip, toparlanmalıyız. Aksi takdirde değerlerimizi, iddialarımızı, ideallerimizi ihmal ederek, inkâr ederek kazandığımız zaferler, unvanlar, makamlar, biriktirdiğimiz servetler, mallar, elde ettiğimiz itibar, bir ahir zaman musibeti olarak bizi yerle bir edecek.
YORUMLAR