FATSADAKİ ALUCRALILAR
Reklam
Konuk Yazar

Konuk Yazar

Gündemin İçinden

FATSADAKİ ALUCRALILAR

04 Kasım 2021 - 09:12


Fatsa Söz Gazetesi yazarı Haluk Ekiz’in bu hafta ki köşe yazısı…


FATSADAKİ ALUCRALILAR

“Gümüşhane’nin Şiran ilçesi Yukarı kulaca köyünden arkadaşımız, bir gün bizi köyüne davet edince hanımla çıktık yola.

1996 yılının Ekim ayı. O zamanlar cep telefonu, Navigasyon yok. Bocaladığında yollarda diğer araçlar, sellektör yaparak durdurulur ve yol tarifi alınırdı.

Arkadaşımız bize, “Giresun’dan Dereli’ye, oradan Eğribel geçidini aşınca Şebinkarahisar ilçesi sağında kalır. Sen sol taraftan yolu bırakma devam et, o yol seni Şiran’a getirecek” dedi ama biz yinede yolu şaşırdık.

Trafik çok yoğun değil. Tek tük özel araç geçiyor. Kamyonları da durduramıyoruz. Yükten dolayı ayıp olur diye. 

Bir yandan da yola devam ediyoruz.

Neyse, uzaktan bir şehir gözüktü. Biraz rahatladık, birine sorarız diye yavaşladık.
Fakat, bir sürü evlerin arasında sokakta kimse yok.

Evlerin çoğunun pencereleri kiminde tahta kiminde demir kepenklerle kapalı.

Küçükken kovboy filmlerinde; bir kasabaya çete geldiğinde herkes saklanırdı.

Aynı öyle, bekledik ki biri dışarı çıkar, ya da bahçede bir insan görürüz.

O esnada  bisikletiyle gezen bir çocuk belirdi. 

Ne sevindik bir bilseniz.

Terör de var. Korkuyoruz.

Çocuğu çağırdık. Yol tarifini sormadan,
—Yeğenim bu insanlar nerede, pencereler neden kapalı? diye sorunca,
— Abi burası ALUCRA...
Şaşırdım, meraklandım. Çocukluğumdan beri Fatsa’nın her sokağında, parkında, pazaryerinde karşımıza çıkan Alucralıların memleketlerine değer vermediklerini sanarak çocuğa;
— Kimse yokmu, görüşebileceğimiz? 
— Dedem var abi !
— Hadi bizi görüştür.

Evin arkasında bir ALIÇ ağacına yaslanmış, ikindi güneşini karşısına almış, 80 yaşlarında bir dedeyle tanıştık.

Oturduk. Fatsadan geldiğimizi, Şirana gittiğimizi, yol şaşırdığımızı, ama burayı böyle görünce yolu unutup buranın merakına düştüğümüzü söyleyince, o Alucralılara has (ilk etapta sert görünümlü, ama konuşmaya başlayınca gözlerinin içlerinin güldüğü) 
 şivesiyle gülümsedi.
— Yavrum burası Alucra. Bu aylarda burada kimseyi bulamazsın.
— Ama dede, Fatsa’da çok Alucralı var. Burası niye boş.?
— Oğlum sadece Fatsada mı sanıyorsun, biz Türkiyenin her yerindeyiz. dedi ve başladı anlatmaya.

Buraya kar yağdığında en az 2 metre olur. Kimse dışarı çıkamazdı. Hastamız olsa ya sancı çeke çeke iyileşir ya ölürdü. Yolları açmak günler sürerdi. Hayvanlarımız yem sıkıntısı çekerdi. Yazın çok sıcak olur, birçok dere kurur. Susuzluk çekilir kuraktan ekin, ot olmazdı. O yüzden, buranın halkının tamamına yakını bu topraklardan göç edip gitti.
Benimle birlikte çok az kişi kaldık burda. Çocuklarım “sen de gel“ diyorlar ama biz hanımla şehir hayatına alışamadık ve ömrümüzü burada tamamlamayı istiyoruz.

Yazıyı uzun tutmamak adına dedeyle olan sohbeti makasladım.

Ve döndüm Fatsa’da ki ALUCRALILARA..
Çaresizliğin insana neler yaptırabileceğini hayal ettim. Fatsa’da bizim her yerde karşımıza çıkan, belkide bizler fındığın verdiği maddi destek garantisiyle gölgede yatıp çay içerken, yanımızdan geçen ALUCRALI bir HURDACIYI, ALUCRALI bir MANAVI, ALUCRALI bir YÜNCÜYÜ, bir KURUYEMİŞÇİYİ, KESTANECİYİ ve daha bir çok mesleği icra ederlerken (yahu bunlar ne tutkun, para hırslı) diye bazı zamanlar yanlış önyargılara düştüğümüz ALUCRALILAR demekki keyfinden ve zevkinden bırakmamışlar doğdukları toprakları.

Ama bir gerçek var ki, bu kadar fakirlik ve çaresizlik içinde yurdun dört bir yanına dağılan ALUCRALILAR ile ilgili yazacağım son fikirlerime gelince, tüm bu meslekleri icra ederken onlar bir kez olsun bile müşterilerini üzmemişler. Kaba davranmamışlar.

Bugün bile en az kazanan meslekler arasında sayabileceğimiz ticaret kollarını sabırla, şükürle yapmışlar.

Çok kazanma, para biriktirme hırsına kapılmaktan kendilerini korumuşlar.

Dertleri “Muhannete muhtaç olmadan geçinmek” olmuş. Gerektiğinde ayakkabı boyayan yaşlı bir amcaya çok denk gelmişliğimiz vardır. Bu durum, onların para hırsından değil, alınterine verdikleri önemdendir.

Bir köşe başında, bir sokakta Alucralı bir dilenci gören yoktur.

Bir araya gelip, güç kuvvet oluşturup, çeteleşip bir arsa zapteden, bir mahallede terör estiren, milletin karısına kızına laf atan hiç bir Alucralıya ait duyum söylem yoktur.

İki liralık kestaneyi, (elinde bir lirası olduğundan çocuğuna alamayan) anneyi farkettiğinde bir liraya hediye edip o çocuğu sevindiren merhametin adı Alucralıdır.

Günümüzde, 25 kuruş para üstü noksan diye arkadan şoföre seslenen yolcuyu ve (50 kuruş daha vermeniz gerekiyor) diyerek trilyonluk hatlarda o kadar insanın içinde yolcusuna seslenen  dolmuşçuları görünce, 100 gram çekirdeği, parası çıkışmayanlara (GERİSİ BENDEN OLSUN) diyenler ALUCRALIDIR.

Tüm bunların sebebi, göre göre, çeke çeke, pişe pişe bu günlere gelmelerindendir. Sonradan görme hastalığına yakalanmamışlardır.

Fatsa’ya ve Fatsalılara uyum sağlamış, yöre halkıyla kaynaşmış ve kız alıp vermişlerdir.

Günümüzdeki ALUCRAYI soracak olursanız,
durum değişmiş, tahta kepenkli evlerin evlatları ve torunları yaz dönemlerinde oralara YAYLA ve DİNLENME zevki için gidiyorlar.

Yüce Allah çalışana verir sözünün gerçekliğini görmek isterseniz, yolunuz düşerse Alucra’da ki villaları ve kapıdaki lüks cipler ve otomobillerden teyit edebilirsiniz.

Bu vesileyle (isim saymadan) Fatsa ticaretine ve sosyal hayatına emeği geçen tüm Alucralılara sağlık mutluk esenlikler temenni ederken ölenlere rahmet dileriz.

Herkese Saygı..”

Bu yazı 586 defa okunmuştur .

YORUMLAR

  • 0 Yorum

Son Yazılar