Fahrettin Dağli
Eski BBP Genel Başkanı Yalçın Topçu, AKP'ye geçmeden önce onlardan gelen tekliflerle ilgili bir beyanatında, tartışmaları “ahlâksızlık” olarak nitelendirip “Bana teklif edilenler size teklif edilse dininizi değiştirirdiniz” demiş ve kısa bir süre sonra AKP'ye geçerek bakan olmuştu.
Bu ülkede Cumhuriyet kuruldu ama rejim hiçbir zaman cumhura ait olamadı. Çok partili parlamenter rejime geçildi ama siyasetimiz hiçbir zaman demokratik bir hüviyet kazanamadı. Halkın iradesi tam anlamda yönetime yansımadı. Demokrasiler halkın yönetime etkin katılımıdır dediler ama halk sadece 4-5 yıl aralarla yapılan seçimlerde oy verebildi ve adeta demokrasi oyunun figüranı olarak kullanıldı.
1970’lerden itibaren de mebus pazarlarında mevki, makam, para karşılığında veya şantaj yapılarak mebus iradeleri satın alınmaya başlandı. Türkiye siyasetinde buna munzam yüzlerce hikaye var.
Muhtemelen AKP yönetimine de baştan şu telkin yapıldı: Siyaset bir satranç oyunudur. Piyonu satın alma başarısını gösteren kazanır.
Bu da neyle mümkündür?
Satın alma gücüyle…
İşte bu amaca mebni olarak bir havuz oluşturuldu. Ondan sonra kaleler tek tek fethedilmeye başlandı(!) Medya imparatorluğu satın alınıp iktidarın hizmetine verildi. Sağda muhalefet yapan partilerin liderleri tek tek transfer edilerek, muhalefet güçleri çökertildi.
İşte paranın, mevki ve makamın satın alma gücü...
Kim bilir ki bugün bildiklerimizin yanında bilemediğimiz kimlerin iradeleri para, mevki ve makam teklif edilerek satın alındı?
Bu siyasi ahlaksızlık sadece yaşamakta olduğumuz bu siyasal dönemin meselesi de değildir. Tarihte yüzlerce örneği bulunabilir. Yalçın Topçu’nun durumuna benzer bir örneği de bu vesileyle sizlere nakledeyim.
Emeviler döneminde İmam Ebu Hanife’nin meşrebine mensup, hak ve adaleti dile getiren bir imam var. Yaptığı ateşli vaazlarla her gün sohbet halkası genişliyor ve bu durum Emevi yönetimini rahatsız etmeye başlıyor. Cemaatin tepkisini üzerlerine almaktan çekinen yönetim çare aramaya başlıyor. Bir gün yönetim erkanı bu mevzuyu müzakere ederken birisi kendisine yetki verildiği taktirde bu işi başarabileceğini söyler ve görev verilmesini teklif eder. Kendisine tam yetki verilir.
Adam o cemaat imamına gidip şu teklifi yapar: “Efendim, yönetimimiz hizmetlerinizden çok memnunlar. Halife hazretleri diyor ki, imam efendinin vaazlarına en çok da yönetim hizmetlerinde çalışanlar muhtaç. Dolayısıyla hiç olmazsa haftada bir defa da olsa gelip hilafet sarayında hilafet memurlarına vaaz edip irşat etsin.”
İmam bu talebi uygun bulur ve haftada bir gidip sarayda vaaz eder. Bir süre sonra saray görevlisi imama ikinci bir teklif yapar:
“Halife hazretleri diyor ki, vaazlar çok olumlu neticeler hasıl etti. Ne olur imam efendiye söyle bundan böyle gün aşırı gelip vaaz etsin.” Bu teklifi de kabul eder.
Ve son teklif: “Halife hazretleri diyor ki, imam efendi gelip gitmekle zahmete giriyor, iyisi mi, biz ona burada bir ikametgah oluşturalım her gün düzenli olarak saray erkanına vaaz u nasihatte bulunsun. Maişetini de yönetim bütçesinden karşılayalım.” Bunu da kabul eden imam efendi gelip saraya yerleşir. Ve düzenli olarak her ay gidip muhasebeden maaşını alır. Bir iki derken bir süre sonra muhasebe memuru imamın maaşını ağırdan alarak vermeye başlar. Bu duruma canı sıkılan imam muhasebe görevlisine çıkışır:
“Neden bana bu muameleyi yapıyorsun?”
Görevlinin karşı sorusu: “Sen bu maaşı hak edecek ne iş yapıyorsun?”
İmamın Yalçın Topçu’nun sözkonusu ifadesine benzer cevabı dikkate değerdir: “Ne iş mi yapıyorum? Ulan bu iş için -hâşa- dinimi sattım.”
İşte insanoğlunun sınav konuları. Onun için Kur’an insanoğlunun bu zaafına dikkat çeker.
“…O halde ey hakimler, insanlardan korkmayın, benden korkun. Âyetlerimi az bir menfaat karşılığında satmayın…” (Maide:44)
Yine Kur’anın tabiriyle “İnsan çok cahil ve çok zalimdir” Az bir menfaat karşılığında ebedi hayatını satacak kadar cahil ve zalim…
İnsanoğlunun bu zaafı her dönemde bir şekliyle tecelli ediyor. Türkiye siyaseti de ne yazık ki, bu hastalıkla malul. Bugün siyasetimizin en müzmin hastalığı, ahlaktan yoksun olmasıdır. Ahlaki üstünlüğü kaybettiğimiz sürece de toplum olarak felaha çıkmamız zor olacaktır.
YORUMLAR