Gözünü açtığında günün ağarmakta olduğunu gördü.
Göğsünün üzerine çöreklenen sıkıntıyı atarcasına bir el hamlesi ile yorganı sıyırdı.
Ama ağırlık hala orada idi. Derin bir ‘’off’’ çekti ve gözlerinden yaş süzülmeye başladı.
Hemen elinin tersiyle sildi utanırcasına.
Oysa onu gören yoktu, odada tek başına idi.
Hoş sildi de ne değişti sanki, yaşlar akmaya devam ediyordu.
Bıraktı kendini ağladı, ağladı…Aklında hep aynı soru vardı ‘’ ben şimdi ne yapacağım.’’ ‘’ Allah’ım bana dayanma gücü ver.
İnna lillah ve inna ileyi raciun’’ diye dua etti.
Kalktı abdestini aldı, sabah namazı ile birlikte iki rekat nafile namazı kıldı.
Kızlarının yanına gitti, ikisi de uyuyordu.
Yanaklarından öperek namaza kaldırdı. Kızlar büyük bir dikkat ve sessizlik ile abdestlerini alıp namazlarını kıldılar.
İlk önce salona büyük kızı girdi.
Şöyle bir annesine bakıp çıktı.
Mutfaktan fısıldaşmaları geliyordu ne konuştukları anlaşılmıyordu.
Tam dinlemek için kalkıyordu ki küçük kızı elinde kocaman bir fincan kahve ile salona girdi.
‘’ Anneme sabah kahvesi’’ dedi.
Zoraki bir tebessüm kondurduğu yüzüne sempati katarak.
Ardından büyük kızı girdi ve sanki bir soruyu cevaplarmış gibi ‘’ Ah anneciğim! Biz ikimizde senin yanındayız. Sen hiç canını sıkma’’ dedi.
Buz gibi bir hava esti salonun ortasından. ‘’ Biliyorum!…’’ dedi, kısa ve netti.
Kızları bilirdi annelerini konuşmak istemiyorsa kestirir atardı.
İki kardeş sessizce girdikleri odadan yine aynı sessizlikle çıktılar.
‘’İşte’’ dedi. ‘’İşte yine tek başıma kaldım.
Oysa bu eve yirmi yıl önce ikimiz ölene dek kalmak üzere girmemiş mi idik.
Ah! Evet’’ dedi kendi sorusuna hayıflanarak. ‘’ Evet, evet…’’ ‘’İyide, ben şimdi ne yapacağım?’’
Bir hayli zaman geçmiş olmalı ki kahvesinin soğuduğunu fark etti, kapı çaldığında.
Ciddiyetle ayağa kalkıyordu ki salonun kapısı aralandı.
İçeriye en can dostu girmişti.
Sarıldı, sıkı sıkıya sarıldı.
Ağlamıyordu ama gözlerinden yaşlar akıyordu.
Oturduklarında arkadaşının da ağladığını gördü.
Eline aldığı mendille dostunun göz yaşlarını silerken ‘’ Ağlama! Artık bende ağlamayacağım.
Benim güçlü ve dimdik ayakta olmam lazım.
Kızlarımın bana ihtiyacı var’’ dedi.
Ve iki saat boyunca hiç konuşmadı.
Dostu gittiğinde kendinde bir ağırlık hissediyordu.
Yatmak üzere ayağa kalktığında kızlarına yatacağını ve onu rahatsız etmemelerini söyledi.
Usulca yatağa kendi tarafına kıvrıldı.
Yılların verdiği bir alışkanlıkla elini komidinin üzerindeki kitaba uzattı.
Üç-beş satır okumuştu ki göz kapakları demir kepenk gibi ağır ağır kapanmaya başladı.
Kitabı komidinin üzerine bıraktı ve yorganı başından aşağıya çekti.
Hemen uyuya kalmıştı.
Derinden gelen bir ses ile irkildi ‘’ Hatunum! Napıyon kız uyuyonmu?’’ Gözlerini açtı, sonuna kadar açtı, sanki kalbi yerinden çıkacakmış gibi atmaya başladı ‘’ Ben ‘’ dedi yutkunarak.
‘’Ben nerdeyim’’ kocası bir kahkaha attı ‘’ Nerde olacaksın uykucu tembel yataktasın’’ dedi.
‘’ Neeee?’’ diye bağırdı.
Kızlar odaya girdiklerinde ‘’ Baba, annem bugün biraz rahatsızlandı. Sabahtan beri ateşi var. Bizde onu hiç kaldırmadık’’ dediler.
Şimdi anlamıştı bütün hepsi rüya idi. ‘’ Aman Allah’ım rüyada olsa çok zor imiş’’ diye geçirdi içinden. Ve ayağa kalkarken de ‘’Hani benim kahvem ‘’ diye söyleniyordu…
AHU KARABULUT
Fikiryorum.com dan alınmıştır
YORUMLAR