'' Zalimi Asla Sevemem''
İnsanoğlu yaratıldığı günden bu yana kendini ispat mahiyetinde başkalarına hükmetme içsel güdülerinden bir türlü sıyrılamamıştır. Tek başına kendini güçsüz ve kimsesiz gören insan, tarih sahnesine çıkışıyla zaman zaman azgınlaşarak toplumsal güç oluşturma hayaliyle dünyayı cehenneme çevirmiştir. Ama bu azgınlaşma, hükmetme, yönetme dürtüsü ve hep daha fazlasına sahip olma anlayışı zamanla insani ve İslami sınırları aşarak ilahi hükümlerin önüne geçmiştir.
İnsanlık tarihinde her toplumun kendine has bazı özellikleri, farklılıkları olsa da, onları itaatkar bir topluluk olmaya zorlanmada zalim ve işkence hep ortak noktaları olmuştur. Gücü elinde bulundurmak, başa geçmek, millete yön vermek ve onları idare etme adına bir çok formül geliştiren bu canavar ruhlar, ‘Tatalitarizm’ e büyük bir yakınlık göstermişlerdir. Çünkü bu sistem insandaki gizli güç olan kendini beğenme, kibir, kendisini herkesten üstün ve kusursuz gösterme özelliğini ön planda tutmuştur. Bu özellikleriyle de toplumu büyüleyerek, kendilerini karizma gösterip arkasından yürüyenleri peygamberane liderliklerine inandırarak, onları koşulsuz olarak itaat ettirme adına zulmü bir itaat aracı olarak kullanmıştır.
Bir İtaat Aracı Olarak ZULÜM
İnsanlık aleminin ‘’Halifesi’’ olma özellikleriyle donatılan ve Yüce Allah tarafından da methiyelerle süslenen insanoğlu, yaratılışı gibi güzel bir hayat tarzı ortaya koyamamış, nefsini tatmin etme uğruna kendi nesline düşman bir canavar haline dönüşmüştür. Bu zorbalar makam-mansıb adına zulüm ve işkenceyi bir itaat aracı olarak görürken; haksızlıklarına, arsızlıklarına, hırsızlıklarına, adaletsizliklerine halk nezdinde meşruiyet kazandırmış, kendilerini kamufle etmek için de insani ve İslami değerleri hiç tereddüt etmeden bir kırbaç olarak kullanmada bir beis görmemişlerdir.
Tarihimiz derviş kılıklı bu tür zalimlerin zulüm ve işkenceleriyle doludur. Uyguladıkları korku politikalarıyla halkını sürüleştiren ve dini duygu ve düşünceyi kullanarak kitleleri köle haline getiren bu sapıklar, kutsal değerlere de en büyük ihaneti yapmışlardır. İslam tarihinde Ömer Bin Abdülaziz ve kısa bir süre halifelik yapan 2.Muaviye’nin (‘Yezid’in oğlu) dışında bütün Emevi sultanları bu derviş cübbesine bürünerek halkına zulmetmiş ve zulmü bir itaat ve boyun eğdirme aracı olarak kullanmışlardır.
İslam tarihi, Emevi ve Abbasilerden başlayarak akıllara durgunluk verecek zulüm ve işkencelerle doludur. Bizler; ‘tarihimizde hiçbir millete zulüm etmemişiz; en çok devlet kuran necip bir milletiz’ sloganlarıyla övünürken; makam-mansıp, iktidarı ele geçirme ve hükmetme uğruna kendi dindaşımıza, kendi kardeşimize yapmış olduğumuzu zulmü dini bir vecibe olarak görmüş, kardeş kanı üzerine kurmuş olduğumuz o devletleri yine kardeş kanlarıyla biz yıkmışızdır.
İslam tarihinde zulmü bir itaat aracı olarak kullanma geleneği başlatanlar Arap kavmiyetçiliği, yandaşı koruma, boyun eğdirme, kendilerine biat etmeyenlere akıl almaz zulümler yaparak Emevi devletini adeta açık hava hapishanesine dönüştürmüşlerdi. ‘’Polis karakollarında vali ve emniyet müdürlerinin emriyle ‘sahibul azab’ veya ‘sahibul istihraç’’ adı verilen özel yetiştirilmiş merhametsiz, vicdansız, karaktersiz işkenceci memurları da bu ümmete yine onlar hediye etmiştir. Bu memurlar ellerine verilen insanlara insanlık onuruna yakışmayan işkenceler yapıyor kanun, adalet, anayasa tanımadan ve hiç kimseden korkmadan sırtını bu derviş kılıklı zalimlere yaslayarak insanları ölüme gönderiyorlardı. Çünkü emir verenler de, zulmü bir kırbaç gibi kullananlar da halife makamını işgal edenler de yine bu derviş kılıklı zalimlerdi.
Ama, Yüce Allah zalimlere mühlet verir fakat asla ihmal etmez. ‘’ Sakın Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! O sadece, onların işini bir güne erteliyor ki, o gün gözler dehşetten dışarı fırlar…’’ (İbrahim,42) Bilakis yaptıkları zulüm gayretullah'a dokunduğu için, onların cezayı daha fazla hakkedecekleri suçları işlemelerine biraz daha fırsat tanınır. Yüce Allah bunları zulümlerini Kisra'nın burçları kadar yükseltir, yükseltir ve sonra bir anda onları yerlere serer. Çünkü; küfür devam etse de, zulüm asla devam etmez ilahi prensibi bunu gerektirir.
Sap Dönmüş, Hesap dönmüş
Emevi hanedanlığı sarsılmaya başlayınca, iktidarları için tehlike gördükleri Abbasoğullarına iftira operasyonlarına başlarlar. Emevi halifesi Velid b. Abdülmelik, devlet düzenine karşı, halifeyi devirme ve ihtilal yapmak istedikleri yalanını ortaya atarak, Beni Haşim’in bir kolu olan ve ileride Abbasi devletini kuracak olan Abbasoğullarına karşı bir cadı avı başlatır. Bu cadı avında ne kural, ne insanlık, ne hukuk ne de adalet tanınır. Devletin bekası yalanına sarılarak, insanlık dışı uygulamalara baş vurulur, adalet ve hukuk ile beraber kitap ve sünnette adeta rafa kaldırırlır.
Abbasoğullarına karşı her türlü adaletsizliğin, zulmün ve işkencenin reva görülmesi, sanki dinin ve adaletin bir gereği olduğu yalanına halkı da inandırmayı başarırlar. Bunu yaparken de boyun eğdiremedikleri ve yalanlarına inandıramadıkları herkesi Abbasoğulları çuvalına atarak onların da seslerini keserler. Toplumu öyle bir hale getirirler ki ya halifeden yana, ya da Abbasoğullarında yana olacaktın. Bunun ortası yoktu.
Bütün bu olaylar karşısında geri adım atmayan Abbasoğullarına karşı baskı gün geçtikçe daha da artmış, hiç kimsenin gözünün yaşına bakılmamıştı. Hatta dini emirler bile hiçe sayılarak, adeta Allah’ı ve Peygamberi anlatmak bile Abbasoğulları için bir suç sayılmış, halifenin! emirleri ilahi emrin üzerinde tutularak, kutsal değerleri kendilerine göre güncelleyerek siyasileştirmişlerdi. Horosan valise Esed b. Abdullah, halifeden aldığı cesaretle, Abasoğullarının yapmış olduğu dini vaaz ve irşad faaliyetlerini yasaklar ve bunları yapan davetçileri terörist edip tutuklayarak büyük bir kinle ellerini ve ayaklarını kestirerek çarmıha gerdirir.
Devletin bekası diyerek, kendi koltuklarına sarılan bu zalim hükümdarlar, Kur’an da yasaklanmış olmasına rağmen ilahi hükümleri Şeyhulislam dedikleri yap-pozlara kendi çıkarları için güncelletmişlerdir. Çünkü, aşağıdan da baksalar, yukarıdan da artık baksalar yolun sonu gözüküyor, kendilerine tanınan mühlet artık sona eriyordu. Çünkü onlar, devranın dönmesiyle de sapın Abbasoğullarının eline geçeceğini çok iyi biliyorlardı.Nihayet, zulüm düzeni geçte olsa yerle yeksan olurken, keserin sapını bu defa Abbasiler ele alır. '' Onlar dini, siyaset meydanında maskara ediyorlar. Din adamının devlet ve menfaat hırsları, İslam'ı asırlarca kahreden bir musibet oldu. Bugün İslam diye elimizde kalan şey, menfur bir düzen içinde yerleşmiş menfaat ve vicdanlara tahakküm aracıdır.''
Devletin bekası diyerek, kendi koltuklarına sarılan bu zalim hükümdarlar, Kur’an da yasaklanmış olmasına rağmen ilahi hükümleri Şeyhulislam dedikleri yap-pozlara kendi çıkarları için güncelletmişlerdir. Çünkü, aşağıdan da baksalar, yukarıdan da artık baksalar yolun sonu gözüküyor, kendilerine tanınan mühlet artık sona eriyordu. Çünkü onlar, devranın dönmesiyle de sapın Abbasoğullarının eline geçeceğini çok iyi biliyorlardı.Nihayet, zulüm düzeni geçte olsa yerle yeksan olurken, keserin sapını bu defa Abbasiler ele alır. '' Onlar dini, siyaset meydanında maskara ediyorlar. Din adamının devlet ve menfaat hırsları, İslam'ı asırlarca kahreden bir musibet oldu. Bugün İslam diye elimizde kalan şey, menfur bir düzen içinde yerleşmiş menfaat ve vicdanlara tahakküm aracıdır.''
Abbasoğulları da Yüce Allah’ın kendilerine verdiği büyük bir fırsatı daha ilk baştan heba eder, içlerinde biriktirdikleri kin ve nefreti bir türlü dizginleyemedikleri için kurdukları düzenin temellerini onlar da kardeş kanıyla kirletirler. İslam tarihinde yapılan akıl almaz bu zulümlerin, ne Kur’an’da ne de sünnette hiç bir karşılığı yoktu. Burada gücü ve parayı elinde bulundurunlar, kin ve nefretini bir hiç uğruna halkın üzerine nasıl kusacağının hesabını yapanken bir de kendilerini Allah’ın halifesi olarak görüyorlardı.
'' Men Dakka, Dukka''
Emevi hilafetinin çöküşüyle birlikte, bu defa Abbasiler kendilerine zulmeden Emevilerden intikam alma peşine düşmüşlerdi. Bir rivayete göre (İbnü’l Esir, V,430) intikam parolasıyla hareket eden Abbas oğullarından kaçan, gizlenen ve emzikli çocuklar dışında hiç kimse kurtulamamıştı. Abbasoğulları bu kin ve nefretlerini öyle bir boyuta taşımışlardı ki, bu zulüm ve işkencelerden sadece yaşayanlar değil, mezarlarında yatanlar bile kurtulamamıştı. Ömer bin Abdülaziz dışında bütün Emevi halifelerinin kemikleri mezarlarından çıkarılarak toplu halde yakılmış ve külleri savrulmuştur.(İbn A’sem,el-Fütüh) Sadece bunlar mı? Hayır. Yaptıkları zulmü tasvip etmeyen ve onlara karşı çıkan İmam-ı Azam Ebu Hanife gibi onlarca alimi zindanlarda işkence ederek öldüren de yine onlardı.
Ve olayın en acınacak tarafı ise insanlara akıl almaz bu işkenceleri, mala-mülke konmalarını devletin bekası ve İslam dininin bir gereği olarak görüyor olmalarıydı. Kendini İslam devletinin başı, Kur’an’ın temsilcisi, peygamberin halifesi olarak gören ve yaptıkları haksızlıkları bunlara sarıp sarmalayarak makulleştiren Ebu’l Abbas’ın şu söyledikleri Müslümanlık adına bir utanç vesikası olarak yeter ve artar bile. Son Emevi halifesi öldürülüp başı Ebu’l Abbas’a getirildiğinde o, şükür secdesine kapanarak; ‘’ Allah’a şükürler olsun. Ölsem de gam yemem. Bizden geçmişte öldürülenlere karşılık, Ümeyyeoğullarından 200 kişiyi kendi ellerimle öldürdüm. Hışam’ı amca oğlum Zeyd b. Ali’nin yerine yaktım. Mervan’ı da kardeşim İbrahim’e karşılık öldürdüm’’ ( Mes’udi, Mürüc,III, 271)
Evet, İslam tarihinde sayısız örneklerini gördüğümüz bu tip olaylar, gücü elinde bulunduranların hamlelerini hep vahyın önünde tutmak, dini değerleri siyasetin o kirli atmosferine taşımaktan kaynaklanıyordu. Bu tip kirli ve tehlikeli hamleler, sistemi totaliter haline getirerek, mutlak güç ve kuvveti eline alıp çatışma, baskı, korku ve zulüm üzerine yalancı bir cennet inşa etmeye yönelikti. Kendilerini adeta tek hüküm koyucu zannederek, çıkardıkları kanunlarla dokunulmazlık ve eleştirilmezlik çemberine alarak; din adamları vasıtasıyla bunları ‘Ulul emre itaat farzdır’, itaat ederseniz huzur içinde yaşar; eğer karışıklık çıkarırsanız memlekete anarşi ve terör gelir, vatan hainleri yobazlar iktidarı ele geçirir ve sizde perişan olursunuz’’ diyerek halkı korku ve zulümle köleleştirmeye çalışmışlardır.
Ve...
Ve...
Kontrolsüz bir hal alan dünyevi otoritenin insanların aklına ve vicdanına nüfus edebilecek, aklının ve kalbinin merkezine İslam’ın o engin adalet, merhamet ve şefkat mekanizmasını yerleştirebilecek, iktidarını kendi emrine değil, dinin emrine verebilecek; . ''Ey Davud! Biz seni ülkede hükümdar yaptık, sen de insanlar arasında adaletle hükmet, keyfine nefsinin hevesine uyma ki seni Allah yolundan saptırmasın.'' (Sad, 26) ayetini serlevha yapabilecek yürekler gelinceye kadar da bu devran böyle devam edecektir.
Ey Filistin’de Müslümanlara soy kırım uygulayan ve onlara ses çıkarmayan ve ya çıkarır gibi kılıktan kılığa giren Firavun, Haman ve Karun üçlüsü zalimler güruhu; kin ve öfkenizde geberin.
Ey Filistin’de Müslümanlara soy kırım uygulayan ve onlara ses çıkarmayan ve ya çıkarır gibi kılıktan kılığa giren Firavun, Haman ve Karun üçlüsü zalimler güruhu; kin ve öfkenizde geberin.