Haksızlık Karşısında Eğilmeyen Bir Baş -3-
Hucr Bin ADİ (ra)
Yalnızlaştırma Politikası
Vali Ziyad, son sözünü söylemeden ve halkın da tepkisini çekmeden değişik tekliflerle Hucr'la tekrar görüşme planları yapar. İlk olarak belli ölçüde sevilen ve hatırı sayılan ama kendi çıkarlarına alet ettiği âkil insanlardan bir grup oluşturarak, Hucr'a gönderir. İtiraz etmeyip bu işten vaz geçtiği takdirde bütün ihtiyaçlarının karşılanacağı ve kendilerine çok büyük ikramlarda bulunulacağının iletilmesini söyler. Ama Hucr, bunların da hiç birine iltifat etmez. O, bu davadan ancak Hz. Ali(ra)'ye karşı yürütülen bu asılsız ve ahlaksız iftiraların bitirilmesi sonucunda vaz geçeceğini bir kere daha dile getirir.
Bundan da bir sonuç alamayacağını anlayan vali, sevenlerin arasına fitne sokarak, onları Hucr'dan uzaklaştırma planını devreye sokar. Halkın itirazlarının önünü almak için de, onun etrafında iyiler arasında bazı kötü insanların da olduğunu ve sadece onların cezalandıracağına halkı inandırmaya çalışır. Daha da ileri giderek, eğer Hucr'u desteklemeye devam ederlerse, işlerinin bozulacağı, ailelerinini zarar göreceği ve zor duruma düşecekleri hususunda da el altından onları tehdit etmeyi ihmal etmez. Bazı saf insanlar bu tehditlerden korkarak Hucr'un halkasından bir bir ayrılmaya başlarlar. ''Çünkü tarihin çeşitli devrelerinde mizaca bağlı olarak, dünyevi mevki ve menfaatler yüzünden veya siyasi mevkiler ve baskılar sonunda öz tutum ve davranışlarından değiştirerek zalimin safına geçen şahıslara her zaman tesadüf edilmiştir.''
Terör Yaftası ve İdam
Vali Ziyad, Hucr b. Adi'yi bitirme pahasına Küfe'de ve diğer şehirlerde onunla ticari ilişkisi olan bütün eşraflara ulaşarak, onunla ticari ilişkilerini kesmeleri için baskılar yapar. Bu gidişatın ticaretlerini zora sokacağını gören bazı ham ruhlu eşraflar da, bu defa Hucr'un çevresinden gruplar halinde kopmaya başlarlar. Her şeyin bittiğini, artık onun da yapacak bir şeyi kalmadığının propagandasını yaptıran vali, bunun hiçte öyle olmadığını görünce de adeta deliye döner.
Çember biraz daha daraltılır. Artık son noktaya gelinmiş, belli ölçüde etrafındaki hatırı sayılır kişiler ve topluluklar da Hucr'dan uzaklaştırılmıştı. Zaten, hukuksuz bir şekilde yürütülen bu operasyonlara son hukuksuzlukta eklenerek, uydurma suçlar ve iftiralarla Hucr b. Adi hakkında tutuklama kararı çıkartılır. Evet, sadece Hz Ali'ye yapılan iftiralara itirazını bildiren vefalı bir insanın tutuklanması için; ''Ayrılıkçı bir topluluk oluşturmak, halkı halife aleyhine silahlı ayaklanmaya kışkırtmak, Muaviye’ye lânet okumak, yakınlarını fitneye sevketmek ve biatlarını Muaviye’den geri almaya yönlendirmekle itham eden bir tutanak hazırlayarak değişik yöntemlerle yaklaşık yetmiş kişiye imzalatılır.'' ( İbn Sa’d, Tabakat, VI, 219)
Evet, olay bütün çıplaklığı ile ortada iken, suçu sadece Hz. Ali’ye yapılan iftiraya karşı dilsiz şeytan olmaktan korkan bir insan vardı. Ziyad, artık kendine göre sona gelmiş, bütün planlarını hiç bir suç istinat edemediği Hucr'u teslim almak üzerine kurmuştu. Bu arada Hucr b. Adi'nin etrafında kala kala ölüm pahasına da olsa ondan ayrılmayan yedi vefalı insan kalmıştı. Tıpkı Hz. İsa (as)'ın havariler gibi, ne olursa olsun davasında haklı olan Hucr'u yarı yolda bırakmayacak, onun yanında kalacaklardı. Son bir ümit Hz. Ali (ra)'yi savunmaktan vaz geçmeleri karşısında, serbest kalacakları teklifi yapılsa da, bu baba yiğitler asla geri adım atmayacaklardı. Geçici dünya menfaatleri için asla Hak bildikleri yoldan dönerek, isimlerini Hak yolunda dönekler, hainler listesine yazdırmayacaklardı.
‘’Bunun üzerineKufe eşrafı Hucr'un yanındaki akrabalarını geri çekince Hucr'un yanında çok az adam kaldı ve Hucr ardından tutuklandı. Ziyad bin Ebih Hucr ve arkadaşlarını silahlı isyan ile suçlayan bir iddianame kaleme aldı ve yetmiş kadar şahide bunu imzalattı. Hucr arkadaşlarıyla beraber Şam'a gönderildi ve Merciazra denilen yerde hapsedildi.’’ ( https://tr.wikipedia.org/wiki/Hucr_bin_Adiy)
Evet, Hucr b. Adi için artık karar verilmiş, bununla da hukuk ve insan hakları ayaklar altına alınmıştı. Karar belliydi. O, bir hiç uğruna, arkadaşlarıyla birlikte idam edilecekti. Şüphesiz bu süreçte böyle uydurma suçlarla onun idam edilmesine karşı çıkanlar da vardı. Bunların başında Hz. Aişe (rha) annemiz geliyordu. O, Adi'yi ibadete düşkün sürekli hac ve umre yapan iyi bir mü'min olarak tanıyordu. Ama, siyaset ve siyasi ihtiraslar, menfaatler saray ehlinin gözünü o kadar kör etmişti ki, Peygamber Efendimizin eşi Hz. Aişe annemizin sözünü bile kulak ardı ediyorlardı. Hasan Basri Hazretleri, Muaviye'nin Hucr b. Adi'nin öldürülmesine göz yummasını ''... bir yöneticiyi helâke götürecek sebep...'' olarak görüyordu. Artık Muaviye’nin de geriye dönme imkanı kalmamıştı. Bu konuda kendisini ikaz edenlere; '' Aleyhine tanıklık edenlerin ifadelerine dayanarak ümmetin yararına olacağı için...'' idam edildiğini söyleyecekti. Tanıklık yapanlar da, iftira atanlar da, onu yargılayanlar da dünyalılar ve şahsi menfaatleri üzerine sefa süren karakter yoksunu insanlardı.
Adaleti Katledenler
Günahsız insanlara iftira atmanın, onları halk nazarında küçük düşürmenin, siyasi emelleri için yalan söylenmenin, devletin malına el uzatmanın yanlış olduğunu savunan Hucr b. Adi, kendisini yargılayan hakim ve savcılara ve bunları haksız bir şekilde esir alan idarecilere hakkını helal etmiyor ve yakınlarına; ‘’ Hucr, idam edildikten sonra eline koluna bağlanan zincirlerin çözülmemesini ve bedenine bulaşacak kanların da yıkanmamasını…’' vasiyet etmişti. Çünkü kendisine bu zulmü reva görenlerle Allah’ın huzurunda gerçekleşecek olan o büyük mahkemeye bu şekilde çıkmak istiyordu.Sonuç itibariyle ‘’ Hucr ve arkadaşlarına Ali'yi lanetlemeleri ve ondan teberri ettiklerini söylemeleri halinde serbest bırakılacakları teklif edildi ancak Hucr ve arkadaşları bu teklifi de geri çevirerek idam edildiler’’
Hucr b. Adi ruhuyla hakikata yelken açanlar, bir Elif misali dimdik ayakta duracak, şahsi menfaatleri uğruna müfteri ve zalimlerin önünde asla eğilmeyeceklerdi. Çünkü, her zaman doğrudan ve doğrulardan taraf olan bu vefa kahramanı insanlar, herkesin korkarak kaçtığı ölümü bir kavuşma, bir vuslat olarak görmüşlerdi. '' Allah'a yemin ederim ki, ömrüm boyunca en çok ruhi haz duyarak kıldığım namaz şu namazdır. Ölümden korkup da namazı uzattığım zannına kapılmayacak olsaydınız ara vermez kılmaya devam ederdim'' ( İbn Sa'd,Tabakat,VI,219) sözü, onların bu ruh güzelliğini, dava şuurunu en bariz şekilde ortaya koymuyor mu?
'' Ellerim çiçek kokuyor diye beni çiçek koparmakla suçladılar. Fakat kimse benim çiçek dikmiş olabileceğimi düşünmedi.''