SİYASET ve SİYASETÇİ
Reklam
Kenan Güzel

Kenan Güzel

[email protected]

SİYASET ve SİYASETÇİ

04 Şubat 2024 - 15:51

SİYASET ve SİYASETÇİ

Bir insanın adalet, hukuk ve emniyet içerisinde hayatını sürdürebilmesini temin eden sisteme siyaset denir. Demokrasi ve insan haklarının da çekirdek zarını oluşturan bu sistem, topluma kendini idare ve ifade etme hakkını da verir. Bu hakkı kişiselleştirip kendi hezeyanlarıyla onu kirletenlere siyasetçi; bu koruyucu şemsiyeyi kevgire döndürüp, halkı sahili selamete çıkaracağını iddia eden laf canbazlarına da politikacı diyoruz.
 
İslam dini, fertleri belli görüşlere zorlamadığı gibi, siyasette de halk her hangi bir yaşam şekline zorlanamaz. Çünkü, hiç bir rejim kendiliğinden mutlak surette ne iyidir, ne de kötüdür ama, bu sistemin kendisinden bekleneni verebilmesi, onu kendine yol edinenlerin ehil ve ahlaklı olmasına bağlıdır. ‘’ Zira demokrasi bizden ileri bir anlayış, yüksek bir kültür ve bir seviye ister’’. Bu ideallere ulaşamayan umut tacirleri, otoriteyi tahakkümle birleştirerek yüksek mevkilere tırmanmaya bir basamak yaparak, iradelerini de halkın sırtında bir kamçısı olarak kullanmayı siyaset sayarlar. Yoksa bugün insanlığı ezip öğüten, birbirine düşman haline getiren siyaset değil, devlet imkanlarını  seyyar satıcı tezgahına çevirenlerdir.
 
Gerçek manada siyaset; Yaratanın (cc) insanlara davranışını örnek kabul edip, yaratılanlara da öylece hizmet etmenin sistemleştirilmiş diğer bir adıdır. Bu kıvamı tutturamayan siyasi mevtalar halkına hizmet ediyor görünseler de; oy, el, ses çokluğu, sayı ve mitinglerle toplum üzerinde yalan saltanatlarını kurmaya çalışan işportacılardır. Bunların sesleri, pazar şarkıcıları kadar güzel çıksa da, söyledikleri her sözün altında bir aldatmaca, vaatlerinde de hep bir kandırmaca yatmaktadır.
 
Topluma hizmet etme vaadiyle bu sistemin dümenine oturanlar, zamanla kendilerine ait ruhu kaybederek devleti fert ve zümrelere menfaat sağalayan bir fabrika haline getirirler. Bu fabrikaların beslediği zümreler ise, meydanlarda kendine ait duygu ve düşünce yerine, beslendikleri kapının sadık kulluğunu yaparak  kendinden olmayanlara düşman kesilirler. Politik löttibazlar tarafından hipnoz edip halkın içine salınan bu kuklalar, kutuplaşmış bir toplum meydana getirmeyi marifet sayarlar. Çünkü, bu yolla zulümlerini, haksızlıklarını, hukuksuzluklarını gariban halktan gizleyerek, şapkadan tavşan çıkaran illizyonistler gibi numaralarının ortaya çıkmasından korkarlar.
 
Siyaseti yalan, iftira, aldatma, ötekileştirme ve insanların umutlarını çalma mesleği haline getiren bu tipler, halkının karnını doyurma yerine  kendilerini zengin etme derdine düşen, toplumu  adeta yürüyen cesetler haline getirmeyi hizmetkarlık sayarlar. Bediüzzaman’ın; ‘’ Şeytandan Allah’a sığındığım gibi, siyasetten de Allah’a sığınırım’’ demesindeki asıl meksat, bu gulyabaniler olsa gerek.

Türkiye’de Siyaset
Türkiye’de siyaset ve demokrasi bir türlü insani ve ahlaki ruh yapısını kazanamadı. Bu ruh yapısı ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’’ sözünü bir parola gibi kullanılıp, gerçek hakimiyeti halkın elinden zorla alarak bu topraklarda siyasi sömürgeciliği başlatmışlardır. Milletin meclisinde elinden oyuncağı alınmış hırçın çocuklar gibi birbirine saldırıp aşağılayan, ötekileştiren bu nezaketsizler doğruları söylemek yerine,  halkın aklıyla adeta alay ediyorlar. Kim daha tumturaklı, daha süslü, yalanı-dolanı daha güzel servis yapabiliyor; kendinden olamayana daha baskın hakaret edip onu susturabiliyorsa işte gerçek kahraman gibi alkışı da onlar hak ediyorlar.
Halk siyasilerden doğruluk, nezaket, dürüstlük ve hizmet beklerken onlar;  toplumu ayrıştırıp ötekileştirmenin, kardeşi kardeşe düşman etmenin, löttibazlar gibi toplumu parmaklarında oynatmanın derdine düştüler. Bugün ülkemizde yaşanan cehalet, kaos, ekonomik buhran, adaletsizlik, insan hakları ihlalleri ve toplumun birbirine düşman edilmesi siyaset kelimesine yanlış manalar yükleyen bu politikacılar yüzündendir.Bugün benim ülkemde topluma ahlaklı ve dürüst olmayı, milletin malına el uzatmamayı; her rengi ve her deseni kucaklamayı tebliğ edecek siyaset ve siyasi irade olmalıydı. Çünkü onlar halkın huzuru, halkın umudu ve halkın ‘devlet baba’ sıydı. Bunlar meydanlarda söyledikleri yalanlarla, verdikleri asılsız vaatlerle toplumun geleceğe ait umutlarını çalarken, umutlarını çaldıkları insanlara da kendilerini alkışlatma aymazlığını irtikap ettiler.
 
Geleceğe umutla bakmayı; bir kaşık çorba için dürüstçe kazanmayı; emeğinin karşılığını hakkıyla almayı; kendi hayat tarzını belirleyip insanca yaşamayı bu millete çok gördüler. Kurdukları sistem içerisinde hangi vekil, hangi bakan, hangi devlet adamı fakir düşerek, peygamberi gibi karnına taş bağlayarak toplum adına empati yaptı? Hangi siyasi ilk taşındığı vekillik sarayının sadeliğini koruyarak, yoksulun derdini anlamak için birkaç öğün yemek yemedi? Hangisi halka, porsiyonunuzu küçültün derken kendi porsiyonunu büyütmedi?  Hangisi milletin evine hizmetçi olarak girip, Efendi olarak çıkmadı?
 
Siyaset ve siyasetçimiz hem dinden, hem millilikten hem de İslam’ın tesis ettiği siyasi anlayıştan tamamen sıyrılmış durumdadır. Yani, çoban yolu çoktan kaybetmiş ama, sürünün bundan haberi bile olmamış. İşte bu sürü mantığına esir olan İslam dünyasında asırlardan beri ilme dinsizlik; medeniyete gavurluk; hakikate şekavet, yalana-iftiraya siyaset, halkı aldatmaya maharet ve sanata bid’at diyecek kadar çürümüş bir zihniyet hakimdir. Bizim toplum mozayığımız, hiç bir ülkede olmadığı kadar renkli ve renkli olduğu kadar da birbirine kenetliydi. Hangi dinden, hangi ırktan ve hangi renkten olduğuna bakmadan bu millet, sofrasındaki ekmeğini onlarla paylaşmış, kız alıp kız vermiş, namuslarını birbirlerine emanet etmişlerdi.
 
Siyasetin gerçek manasını bulması, siyasilerin ahlak ve dürüstlüğüne bağlıdır. Ağzı bozuk, dili yalana alışmış paraya,  servete zaafı olan siyasilerin bu topraklarda var olması, siyasi ahlakımızın erimesine, siyasetin nur akan bir oluktan, kir akan bir çağlayana dönüşmesine sebep olmuştur. Böylelikle o güzelim renklerimiz, aile ilişkilerimiz, duygusal bağlarımız ve gelip-gitmelerimiz bu particilik ve yandaşlık yüzünden buhar olup uçtu. Bir tarafın dilinde manevi değerler bangır bangır bağırırken, bir diğer taraf tarihi şahısların eteğine tutunmuş sırf karşı tarafa muhalefet edeceğim diye toplumu germeye çalışıyorlar. Bir taraf kendine ait söylemlerin lafazanlığını yapanlara cenneti peşkeş çekerken; bir diğer taraf ise milli kahramanlar arşivini mukaddes sanduka gibi kendi malı görüp milli ahlak tellallığı yapıyor. Böylelikle bir zümrenin elinde mukaddes değerler katledilirken, bir diğeri zümrenin elinde de milli değerler can çekişiyor.
 
Siz Hiç…
Hiçbir siyasetçi, milletin dini değer ve tarihi şahsiyetlerini kendi tekelinde görüp millete ağalık taslamasın. Siz soğuk gecelerde sıcak döşeklerinizde uyurken, yorgan altında titreyerek aç uyumak zorunda bıraktığınız çocukların feryatlarını hiç duydunuz mu? Önünüzde kuş sütü eksik olmayan sofralarda karınlarınızı doyururken, çöplüklerden ekmek toplayan garibanları hiç gördünüz mü? Eşlerinizin, çocuklarınızın karınlarını doyurduğunuz paranın bu milletin alın teri koktuğunu hiç hissettiniz mi?  İş bulamadığı için akşam evine bir ekmek götürememenin hicabıyla evlatlarının karşısında mahcup ettiğiniz babaların yerine kendinizi hiç koydunuz mu?
Milletin sırtına yüklediğiniz devlet imkanlarını kendinize kul ettiğiniz bir ortamda annelerin, yetimlerin, şehit ailelerinin kendi iaşesini nereden ve nasıl kazandığını hiç merak ettiniz mi? Hasta yatağında yatanların ilaç parasını nereden bulduğunu, düzgün beslenemedikleri için hastane koridorlarında yürüyen cesetler haline getirdiğiniz  garibanların ahlarını hiç işittiniz mi? Sizinle aynı ülküyü, aynı türküyü, aynı giysiyi paylaşmadığı için hayatlarını zehir ettiğiniz mağdurların ahu eninlerine hiç şahit oldunuz mu? Hayır, hayır sizin yaptığınız ne siyaset, ne halka hizmet, ne milli-manevi değerlere sahip çıkmak ne de demokrasidir. Sizin yaptığınız löttibazlıktır.
 
Değişmeyen Zihniyet
Bizdeki gelenek, devlet geleneğini bir çelik çomak oyununa çevirerek, kendilerine doğru gelen her şeyi düşman belleyip çomaklarla birbirlerine saldırarak, hiç birisi bir diğerinin varlığı kabul etmeye yanaşmayanların tekelindedir. Siz birbirinizi ötekileştirmeyi, boğazlamayı boğuşmayı siyaset ve devlete sahip olmanın bir gereği olarak görürken Yüce Allah (cc); kendine inanan inanmayan, ibadet yapan-yapmayan, yalanlayan-doğrulayan, küfreden-şükreden hangi kuluna sizin yaptığınızı yapıyor  acaba? Kimin havasını, ekmeğini, suyunu, emeğini elinden alıyor?
Kimin gizli işlediği günahı, yaptığı kötülükleri çarşaf çarşaf meydanlarda ifşa ederek yüzüne vuruyor?  Kimin rızkını keserek onu yokluğa, sefalete mahkum ederek kendi topraklarından sürgüne zorluyor? Sizler kimsiniz? Sizler yeryüzünde  (haşa) Allah’ın kahyası mısınız? Yüce Allah isteseydi kin nefretinizle boğduğunuz, öldürdüğünüz, elinden her şeyini aldığınız, yaşamına müdahale ettiğiniz insanlar gibi size de aynı adaleti uygular, sizi de yerin dibine batırırdı. Eğer hala yerin dibinde değilseniz, başınız yere koyup bu milletin maliki Allah’tan af dileyin. Çünkü O’nun verdiği emanete hıyanet ediyorsunuz

Bunun Sonu Yok
Ne zamanki siyaseti, adaleti, emaneti kirletip onu kendi emellerine alet eden kirli yüzler ortaya çıktı, toplum olarak bütün dengelerimiz bozuldu. Bize ait her şeyi ahlaki kontrolden çıkararak devlet samimiyetini adım adım hilekarlığa, cambazlığa ve aldatmaya kaydırarak, zavallı halkı yokluğa ve çaresizliğe boğdular. Öyle bir akşam yoktur ki, sosyal medyada sözde millete örnek olmak, vatan-bayrak için yarışan siyasilerin ağzından kirli bir cümle çıkmasın. Bunlara pencerelerden tava kaşık alkış tutan, cami avlularında lafazanlık yapan gevşekleri de dahil ediyorum.
 
Bu yolda karakter, siyasetçinin en esaslı cevheridir. Sistem bu çizgiye gelmedikçe bu millet mezarcılarından bir hakikat güneşinin doğmasını beklemiyoruz. Bizi biz yapan bu cevhere değer vermeyen, mal-mülk üzerine kazanılan başarılara ruhlarını esir edenlerden insanlığa hiçbir fayda gelmeyecektir. Değil midir ki, millet iradesinin tercümanı olmak üzere benimsenmiş çok partili rejimler, halkın birbirlerini kucaklamasına engel olan kin ve nefret tohumunu halka aşıladı. Beki bu partizanlık halka ne verdi derseniz; bir taraftan idam ipini çekmesini iyi bilen sanatkarları, öbür taraftan da idam sehpasına gülerek koşan kahramanları hediye etti. Ama siz siz olun, sakın semamızdaki bu karabulutların dağılmayacağını düşünecek kadar Safderun olmayın.

Bu yazı 642 defa okunmuştur .