‘’Ey Dâvud! Biz seni yeryüzünde halife, idareci yaptık; onun için insanlar arasında adaletle hükmet; nefsin isteklerine uyma, sonra seni Allah yolundan saptırır..’’ (Sad, 26) Zulüm; belirlenmiş sınırları çiğneme, Hak'tan bâtıla sapma, kendi hak alanının dışına çıkarak başkalarına zarar vermektir. Zamanla alışkanlık halini alarak belirlenmiş sınırları aşarak zulm olarak ortaya çıkan bu filler, Yaratıcıya eş koşma manasına da gelebileceğinden, aynı zamanda da Allah'a ortak koşmaktır.
Kur’ân-ı Kerîm’de 269 defa zulüm ve türevleri yer alır. 200’den fazla yerde zulüm kavramı “küfür, şirk” ve ya “Allah’ın hükümlerini çiğneme, günah işleme”; yirmiyi aşkın âyette “beşerî ilişkilerde haksızlığa sapma” anlamında kullanılır. Yüce Allah; ‘’ Ben zumü kendime ve kullarıma haram kıldım… (Müslim, Birr, 55) Kur’an-ı Kerim’de de; ‘’ Zalimler asla kurtuluşa eremezler’’ (Kasas, 37) ‘’ Biz zalimleri mutlaka yok edeceğiz’’ ( İbrahim, 13) buyurularak zulmedenlerin acı akıbetlerine dikkat çekmektedir.
Zatına haram kıldığı gibi, kullarının zulme meyletmesini; toplum ve kamu haklarına tecavüz edilmesini; hak kullanımının rüşvet, torpil, baskı, şiddet ve terörle engellenmesini; hukuk ve adalet mekanizmasının güç ve kuvvetle işlemez hale getrilmesinin de, kul hakkını irtikâp ettiği için haram kılınmıştır. Bundar dolayıdır ki, Yüce Allah zalimlere karşı insan onuru taşıyan herkesin mücadele etmesi gerektiğini bildirir (Nisa,75). Aynı zamanda zulme rıza göstermek, zalimlerin yaptıklarına ses çıkarmamakta ayrı bir zulümdür. (En’am, 68) Hz. Ali Efendimiz: ‘’Mazlum, zulme ses çıkarmıyor ve razı geliyorsa o da zalimdir’’ buyurmuştur.
Çünkü, insanların canları, malları, ırz ve namusları Allah (cc) katında dokunulmazdır ve her türlü saldırıdan korunmuştur. Dokunulmaz olan bu hakları bile bile ihlal ederek kullarına zulm etmek, canlarını yakmak, mallarına konmak ve yurtlarından çıkmaya zorlamak mekanın ve içindekilerin sahibi olan Allah’a karşı bir isyandır. ‘’ Sakın zalimlere meyletmeyin; yoksa onları saracak ateş size de dokunur’’ (Hud,113) ayeti, hem zalimlere ve hem de zulme ses çıkarmayanlara adeta bir şamar mahiyetindedir.
Sen Necisin Ki?
Mülk Allah’ındır. O mülk içinde yaratılan ne varsa hepsi O’nun malıdır ve dokunulmazıdır. Yüce Mevlâ insanı eşrefi mahluk olarak yaratırken, aynı zamanda onu hak ve hukuk çerçevesinde de dokunulmaz kılmıştır. “Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Allah onları cezalandırmayı, korkudan gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne erteliyor.” (İbrâhîm, 14/42) ayeti, işte tam da bu gerçeğe parmak basmaktadır.
İnsan; Yüce Allah’ın yeryüzünde sanatını, renk ve desenlerini sergileyen; üzerindeki bu ilahi nakışları O’nun adına servis eden tablacı hükmündedir. Hiç kimse Rabb’in ilahi nakışlarını taşıyan bu hizmetçisine karşı haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik yaparak ona zarar veremez. Güç ve kuvveti kendinde zannederek Hak ve hakikatin oyun kurallarını hiçe sayarak kainat sarayının Sultanına karşı serkeşlikte bulunup baş kaldıramaz. Kendini (haşa) Allah’ın yerine koyup, iki dudağı arasından çıkacak tek kelimeyle Hak ve adaleti ayaklar altına alarak insanlara zulmedemez.
Her kim olursa olsun eşrefi mahluk olarak yaratılan insanı kendi kulu, kendi kölesi ve karşısında ellerini önüne bağlayıp duran şamar oğlanı olarak göremez. Ona karşı canı istediğinde âdil, canı istediğinde zalim olamaz. Onun hanesine istediğinde kapıdan, istediğinde bacadan girip hane-i namusuna karşı, namussuzluk yapamaz. İşte Yüce Allah bu dengesizleri, mülkünde kargaşa çıkarıp ilahi düzen çarkına çomak sokarak bu soyatarıları insanlık suçu işleyenleri zalim olarak ilân etmiştir.
Her Varlığın Bir Özeli Vardır
Nasil ki her varlığın bir özeli, bir mülkü, bir ülküsü varsa; insan da Yüce Allah’ın bir özeli ve tasarrufunda olan bir mülküdür. İslam dini nasıl ki başka birinin özelini her ne şekilde olursa olsun dokunulmaz kılıyorsa; insan da Allah’ın özelidir, onun tasarrufunda olan özel bir mülküdür. Öyle hâkim benim, yargıç benim, avukat benim; yasama benim, yürütme benim diyerek kamçıyı eline alıp sokalarda kabadayılık yapamazsın. Çünkü Yüce Allah insanı kendisini temsil edecek bir model olarak yaratıp, ona gayet sanatkârhâne süslü bir elbise giydirerek hünerini, maharetini, sanatını sergilediği mükemmel bir saray olarak yaratmıştır. Sen o siyah kirli çizmelerinle o sarayın kapısını tekmeleyemez kirli ellerini onun sutunlarına süremez, hain kamçını onun duvarlarında şak-la-ta-maz-sın.
Senin haddin ve hakkın değildir ki, o sarayın duvarlarına asılan sanatkarın portrelerine zarar vererek, içindeki dekoratif motifleri harabeye çeviremezsin. Ey insan! Sen eğer böyle yapıyorsan insanlara haksız yere zulmediyor, ötekileştiriyor, hak ve adaletten mahrum bırakıyorsan; sen bir hainsin, sen bir zalimsin.
Sen Bir Zalimsin?
Sen mülkünde yaşadığın; O’nun nimetleriyle serfiraz olduğun; O’nun tasarrunda hayat sürdüğün ve O’nun hizmetkârı olarak çalıştığın bir sarayda haksız, hukuksuz ve adaletsiz davranıyorsan sen bir zalimsin; sen bir ahlaksızsın. Çünkü bir kimse, oturduğu evde kiracı ise, o hanenin hizmetçilerine ağalık taslayamaz, dilediği gibi tasarrufta bulunarak evin teşrifatında yeni bir düzenleme yapamaz. Ha keza, bir bağda bir bahçede kiracı olan bir kimse, o bahçenin mevcut ağaçlarını kesemez, onların sağını solunu keyfine göre budayamaz, yenilerini dikemez. Çünkü mülk ve içindekilerin ona iat olmaması onu bu haktan mahrum eder.
İşte bu misalde olduğu gibi insanda bu dünyada kiracıdır. O, Yüce Allah’ın sanatını göstermek için inşa ettiği sarayında hizmetçisi; eserlerini sergilediği salonda bir çalışanı; kainat bahçesine diktiği meyvedar bir ağacı gibidir. Eğer birileri böyle yaparak Allah’a ortaklık taslayıp tasarruf hakkını kendilerine görecek kadar alçalırsa; kavli olarak olmazsa da fiili olarak müşrik konumuna düşürek zalimleşirler. ‘’ … Gerçek şu ki, zalimler asla kurtuluşa eremezler.’’(En’am, 135)
Sen Fiili Müşriksin
Sen zulmünle, adaletsizliğinle, hukuksuzluğunla farkında olmadan kavlen olmazsa da fiilen Yaratan’a karşı geldiğinin farkında bile değilsin. Sen kavli olmasa da fiilen bir müşriksin. Çünkü sen haddi aşan, hak ve hukuk tanımayan ve Rabb'in yasaklarına karşı savaş açmış bir zalimsiz. Sen Onun mülkünde, onun emrinde, onun nezdinde bulunan; O’nu anan, O’nu zikreden kalpleri yıkıp geçerek Rabb’in nazargâhına dokunmuşsun. “Ben yere göğe sığmam. Bir mü’min kulumun kalbine sığarım ”hakikatini unutmuş, O’nun nazar ettiği kalpleri Tıpkı Haccac’ın Kabe’yi mancılıkla taşa tuttuğu gibi, yakıp yıkmışsın.
Sen, fiili bir müşriksin. "Aranızda mallarınızı haksız yere yemeyiniz." ( Bakara, 188) fermanına karşı gelerek, insanların malına mülküne göz dikmiş, onları bir parça nana muhtaç etmiş, yaşama haklarını ellerinden almışsın. Sen, anaları ağlatmış, kucaklarından aldığın evlatlarını Nemrut gibi ateşlerde yakmışsın. Sen, çocukları babalarına; eşleri kocalarına; yaşlıları evlatlarına hasret bırakarak Leninleşmissin. Sen, senden olmayanların, seni sevmeyenlerin, sana boyun eğmeyenlerin ocağına incir ağacı dikerek Stalinleşmissin. Sen, elinde tesbihi, başında takkesi, sırtında cübbesi derviş kılıklı bir Zalimi Haccac olmuşsun.
Sen Bir Yalancısın
Yüce Allah bu fiilleri yasaklamış olup, bu şekilde davrananları da zalim olarak duyurmuş olduğunu biliyordun. Mülk Sen’indir, emir Sen’indir dedin ama; O’nun mülkünü tahakkümün altına alıp kendini mâlik zannettin. Nimet sahibi Sen’sin, istediğine verir istediğinden alırsın, dedin ama; kullarının gırtlağına çöktün ve ulufe dağıtır gibi nimetin tek sahibi gibi davrandın. Sultan Sen, yegane güç ve kuvvet sahibi ancak Sen’sin dedin fakat; güç ve kuvveti eline alınca sultanlığın da gücün de kuvvetin de sende olduğuna inandın. Rezzak Sen’sin ve mülkünde tasarruf eden de ancak Sen’sin dedin fakat, haram mallarla ambarlarını, kilerlerini doldurdun. Saçıp savurarak halkı sömürdün. Malda benim, mülkte benim diyerek şımardın.
Hay Sen’sin, biz ölüyüz dedin fakat, hiç ölmeyecekmiş gibi zalimane zulme doymadın. Sana gerçekleri haykıranları, yol gösterenleri ve sana engel olmaya kalkanları ölmekten beter ettin. Herkesi kendi kulun, her taşınmazı kendi malın ve her prangalıyı da kendi kölen bilerek hiç ölmeyecekmiş gibi yaşadın.
Sen Öyle Zannet
Sen zannettin ki herkes benden korksun, bana boyun eğsin benim bendime gelsin. Korkutup elli türlü dalaverelerle kendine yamadığın, sahte derviş cübbenle kandırıp mürit haline getirdiklerin istisna; senin gerçek yüzünü görüp eyvallah etmeyenlere hayatı zindan ettin. Bunca zulme, bunca ötekileştirmeye rağmen hala dimdik karşında durmalarını bir türlü hazmedemedin ve deliye döndün. Bütün bunları bir gurur meselesi, bir kibir meselesi yaparak onları Zübeyir misali kendi kabe’lerinde aç-susuz bırakarak mancılıklarla taşa tuttun, Hüseyinler gibi Fırat’tın suyundan mahrum ettin; Haccac misali hiç birinin gözünün yaşına bakmayarak, zulmünde zirve yaptın.
Sen yaptığın hizmetlerle, binbir türlü yalanlarınla, uçkuruna bağladığın kölelerinle, bir ıstığına bakıp peşinde koşan sürülerinle iftihar etmeye devam et. Sen sürülerine o efsunlu kavalında oyun havaları çalmaya devam et. Devam et ki, o nefes cehennem ateşinin körüğü haline gelip ateşini harlasın.
Son Çıkış
Ey Müflis! Allah’tan ümit kesilmez bilirsin, artık son bir defa da olsa doğruları söyle ve doğrularla beraber ol. Sen, pişmanlık duyarak O’nun kapısına başını koy ve Vahşilerin içeri alındığı o kapıdan başını sakın kaldırma. Ha… bir de şu gerçeği de asla unutma, kulağına küpe olsun. ‘’ Allah’ın affı, mazlumların bağışlamasına bağlıdır’’ Acele et, kavalın sesinin ne zaman kesileceğini bilemezsin. Benden söylemesi.
YORUMLAR