Örnek Bir Duruş
Reklam
Kenan Güzel

Kenan Güzel

[email protected]

Örnek Bir Duruş

19 Şubat 2023 - 11:07

Hamd ve Şükrün Kahramanı: Erol ANDIZ
 

Ebu Musa el-Eş’ari (ra) Sevgili Peygamberimizden işittiği Allah (cc) ile melekler arasında geçen şu güzel diyaloğu rivayet eder. ‘’ Bir kulun çocuğu öldüğü zaman Yüce Allah (cc) meleklerine, ‘ Kulumun çocuğunu elinden aldınız öyle mi?’ diye sorar. Melkeler de, ‘ Evet Ya Rabbi’ diye cevap verirler. Allah tekrar; ‘Kulumun gönül meyvesini mi kopardınız?’ diye sorar. Melekler; ‘ Evet Ya Ya Rabbi’ diye cevap verirler. Yüce Allah; ‘Beki, kulum o zaman ne dedi?’ diye sorar. Melekler; ‘ Sana Hamdetti ve Allah’tan geldik ancak ona döneceğiz  (Bakara 156) dedi.’ diye cevap verirler. O zaman Allah (cc) meleklerine şöyle buyurur. ‘ Öyleyse kulum için cennette bir köşk inşa edin ve ona ‘Hamd Köşkü’ adını verin.’ ‘’
 
Evet, Allah’a teslim olan ve imanı ve tevekkülü kendine bir kalkan ve bir koruyucu yapan müminler için bela ve musibetler bir ihsan ve bir ikramdır. Allah dostları evliyalar başa gelen musibetlere hep bu gönül pençeresinden bakmış ve bu pençereyi asla kapatmamışlardır. '' İnsanların içerisinde en ağır imtihana çekilenler Peygamberlerdir. Sonra sırasıyla onları takip edenler, sonra onları takip edenlerdir. Kişi imanına göre imtihana çekilir. Eğer dininde sağlam ise imtihanı (göreceği bela ve musibet) ona göre ağır olur. Eğer dininde gevşek ise o oranda imtihanı hafif olur…''  ( İbn-i Mâce II, 1321, 1331, 1335)
 
Dünyada bela ve musibetlerle imtahan olanlar, ahirette ayrı bir makam üzerine haşredileceklerdir. Bir hadisi şerife göre afiyette olanlar, belâ ehlinin oradaki makamının büyüklüğünü  görünce, '' Keşke dünyada iken derimiz makaslarla doğransaydı. '' diyerek onlara imrenecekler. (Tirmizî, Zühd, 58)
 
Şükür mü? Hamd mi?
Bu iki kelime üzerinde yazılanlara bakılınca, genelde “hamd” kelimesi, “şükür” kelimesiyle birlikte kullanılsa da hamd, şükürden daha kapsamlıdır.  Her hamd bir şükür olmasına rağmen, her şükür bir hamd yerine geçmese de, hamdeden kimse, aynı zamanda şükretmektedir. Dolasıyla hamd sadece Allah’a mahsus, şükür ise verilen bir nimet karşılığında yapılır. Belaya şükredilmez, hamd edilir. Çünkü şükürde ziyadeleştirme anlamı vardır. Buna rağmen İslam alimleri genelde şükrü de bir hamd olarak benimsemiş, bu iki farklı kelimeyi şu şekilde birbirine yaklaştırmışlardı. Musibetler bir insanı manevi olarak Rabbine daha çok yaklaştırıyor, günahlarının affına sebep oluyorsa, işte bundan dolayı bela ve musibetlere de şükretmek yerinde bir davranış olacaktır. Ayrıca insan, başına gelen bela ve musibetlere şükretmelidir. Çünkü ‘’Şükretmek, sabretmenin bir alameti olduğu gibi Allah'tan gelen her şeye razı olmanın göstergesidir. Bu bakımdan gelen hastalıklara şükretmek de kulun Rabbine teslimiyetinin ve onun rızasından başka bir şeyi gözetmediğinin delilidir. Şükretmekle hastalık artmaz, belki hastalıktan gelen ısdıraplar ve meyusiyetler azalır.’’
 
Günümüzden Örnek Bir Duruş
Uzun yıllar beraber çalıştığım ve güzel kalbine naim haline vurulduğum Erol ANDIZ isminde bir arkadaşım var. Değişik sebeplerle uzun zamandır kendisiyle görüşememiştim. Kendisi Kahramanmaraş’ta yaşıyordu. Depremden önce kendisine ulaşmaya çalışsam da, başarılı olamamıştım. Deprem gününden tahminen bir hafta sonraydı. Yine aynı isimli bir Ağabeyim Facebook sayfasında bu arkadaşım ve ailesinin fotoğraflarını paylaştığını gördüm. Fotoğraflara bakıp sevinmeme fırsat olmadan yazılanlar sabahın o erken saatinde adeta bedenimde kanımı dondurmuştu. Hanımı ve iki oğlu enkaz altında şehit olmuş doktorlar, üniversite çağındaki kızının da bir elini bileğinden, bir bacağını da diz kapağının altında kesmek zorunda  kalmıştı.
 
Hemen, paylaşımı yapan Erol İnan Bey’den  onun telefonunu isterken yaşananları ve onu nasıl bulduğu bir de ondan dinledim. Konuşmamızın sonunda ‘’ Kenan Bey sen hiç merak etme. Artık Erol Bey benim kanatlarım altındadır.’’ Sözü beni biraz teselli etse de, sanki o musibetin birkaç ton daha fazlası benim omuzlarıma, acısı da yüreğime oturmuştu. Ne yapacağımı şaşırmıştım. İlk önce kendisiyle konuşmak istedim fakat, onunla nasıl konuşacaktım. Kelimeleri ses  tonum değişmeden nasıl telaffuz edecektim.
 
Haberi aldığımda sabahın erken saatleriydi. İşe giderim ve biraz kendime gelir ondan sonra ararım diyerek, evden çıktım. İş yerinde kanı vücudunda deveran etmeyen uyuşuk bir bedenle dolaşıyordum. Bir mesaj çekeyim hiç olmazsa bir teselli vereyim  dedim. İnanın mesaja ne yazdığımı da hatırlamıyorum. Aradan birkaç dakika geçmişti ki, arkadaşım beni arıyordu. Bu defa elim ayağım titremeye başladı. Hemen dükkanın kuydu bir köşesine geçip telefonumu açtım.  
 
Sesini ilk duyduğumda ikinci büyük şoku yaşadım. Ben ailesini kaybetmiş, hayatı tarumar olmuş bir insandan, böyle bitkin, sesi soluğu kesilmiş, ümitsiz ve ölgün bir ses tonu bekliyordum. Ama, ilk duyduğum ses tonu bana bu kadar bela ve musibete karşı Allah’a hakiki manada teslim ve tevekkül etmiş bir müminin sesiydi. Kelimeler boğazımda düğümlendiği için çok fazla konuşma yerine onu dinlemeyi tercih ediyor, bir elimle telefonu tutarken diğer elimle de gözyaşlarımı silmeye çalışıyordum.
 
İşte gerçek manada bela ve musibetleri Rabbe hakiki manada kul olmakla değerlendiren bir duruş sergiliyordu Erol ANDIZ. ‘’ Kenan Hocam, ben iyiyim. Depremde ben evde değildim. Bende bir şey yok. Benim üç evladım vardı. İki oğlan bir kız. Eşim ve iki oğlumu depremde şehit verdim. Kızım enkazdan yaralı olarak kurtuldu. Daha bugün yoğun bakımdan normal servise çıkardılar.’’ dedi. Konuşurken ses tellerine tevekkül ve teslimiyeti bir nota halinde dizen bu insana, bütün cesaretimi toplayarak; ‘’ Hocam kızınızın durumu nasıl?’’ diye sordum ama, aldığım cevap beni bitirmişti. ‘’ Hocam Rabbime şükürler olsun. Kızımın şuuru yerinde. Şu anda teyzesi yanında duruyor. Bir eli bileğinden, bir bacağı da diz kapağının altında kesilmek zorunda kaldı ama, Rabbime şükürler olsun durumu iyi’’ diyordu. Bir düşünün. Bir insan hanımını, iki erkek evladını kaybetmiş, bir can yongası olarak elinde kalan kızı da bir elini ve bir bacağını kaybetmiş ve hala dilinde şükrü kendine bir liman yapmış.
 
Sevgili Erol Hocam, canım Hocam. Meğerse, biz de derdimizi dert zannediyor ve derdimiz büyük diye dertleniyorduk. Önce bana ve daha sonrada insanlara bir teslim ve bir tevekkül dersi verdin. Hamd ve şükrü gerçek manada yaşayan ve bir abide gibi karşımıza dikiliverdin.  Sen bütün bu acılara nasıl dayandın? O cılız bedenle bu ağır yükü nasıl yüklendin? Gönlün evlat ateşiyle cayır cayır yanarken, o ateşin içerisinde hamd ve şükrünü nasıl ‘’BERDÜ SELAM’’ eyledin. Sen, böyle yapmakla İbrahimi olduğunu ve İbrahimlerin ateşlerde yanmadığını ve yakılamayacağını gösterdin. Kısacası den bize İbrahim (as) gibi bela ve musibet ateşlerinin nasıl Berd-ü Selam edileceğini gösterdin.
 
Değerli kardeşim. Başın sağolsun. Rabbim eşini ve çocuklarını Efendimize komşu eylesin. Rabbim, geride kalan sizi ve kızınızın acılarını da bir an önce sağlık ve mutluluklara tebdil eylesin. Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınayacağız. Sabredenleri müjdele!Onlar, başlarına bir musibet geldiğinde, “Doğrusu biz Allah’a aidiz ve kuşkusuz O’na döneceğiz” derler.İşte rablerinin lütufları ve rahmeti bunlar içindir ve işte doğru yola ulaşmış olanlar da bunlardır. ( Bakara 155-157)
 
Rabbim deprem felaketinden vefat eden bütün kardeşlerimize rahmet, geride kalanlara sabır versin. İnşallah millet olarak bu badireyi de atlacağımıza inanıyorum.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Bu yazı 704 defa okunmuştur .