O SÜT KADAR BERRAKTI
Ömer Bin Abdülaziz’in soy ağacı baba tarafından Halife Hz. Ömer (ra)’e dayanır. Hani, Halife Ömer bir gün dolaşırken bir anne ile kızının süte su karıştırma hadisesine şahit olur. Annenin; ‘’ Bizi bu saatte kim görecek kızım’’ sorusuna; ‘’Allah’’ diyerek cevap veren o kız vardı ya. Bu kıza hayran kalan Halife daha sonra bu kızı oğlu Asım’a nikahlamış ve bu evlilikten Leyla adında bir kızları dünyaya gelmişti. İşte bu kız Ömer bin Abdülaziz’in annesi Leyla Hanımdır. Büyük dedesi ise Halife Hz. Ömer (ra)dir.
Ömer bin Abdülaziz, Emevi halifesi Velid zamanında yedi yıl boyunca Medine valiliği görevinde bulunmuştu. O yıllarda Emevi zulmünden kaçan yüzlerce mazlum ve mağduru Zalim-i Haccac’ın zulmünden korumuştu. Bu mağdurlardan en meşhur olanı ve 12 yıl boyunca Haccac'ın zulmünden Azerbaycan’da gurbet hayatı yaşamak zorunda kalan Said bin Cübeyir idi.
Ömer bin Abdülaziz başarılması imkansızı başarmış, boğazına kadar mazlum kanına, mağdur ahına batmış Emevi devletine bir asrı saadet dönemi yaşatmıştı. Emevi döneminde halka yaşatılan zulme, haksızlığa adaletsizliğe bizzatihi şahit olduğundan, ilk icraati mazlumun sesini duymak ve mağdurun yanında yer almak olmuştu. Hilafete geldiği ilk gün; ‘’Ben, hiç birinizden üstün değilim; benim sizden farkım, yükümün daha ağır oluşudur. Zalim devlet başkanından kaçan, ona uymayan zalim değildir. Allah’a isyan içinde olan hiç bir insana itaat yoktur’’ ( Suyudi, Tarihu’l-Hukefa, s,231) sözüyle de bunu ilan etmişti.
Çökmüş Bir Sistemin İhyası
Ömer b. Abdülaziz devlet sistemini yerle bir eden sebepleri çok iyi tahlil etmiş ve göreve gelir gelmez ilk neşteri de bu ifliçli noktaya vurmuştu. İlk yaptığı icraat üyesi olduğu Ümeyye ailesinin bütün baskılarına rağmen Cuma hutbelerinden uzun yıllar Hz. Ali (ra)’ye lanet okuma geleneğine son vermiş, Emevi siyasetinin o dondurucu yüzünü ısıtmayı başarmıştı.
‘’ Allah huzurunda devlet başkanı ile herhangi bir vatandaş arasında hukuki bakımdan hiç bir fark yoktur Kur’andan başka kaynak Hz. Muhammed (sav)’den sonra peygamber gelmeyeceğine göre onun sünnetinden başka yollara girilmeyecektir. Ömer b. Abdülaziz bile olsa, devletin ve milletin bekası deyip asla kendine göre kanun, kural koyamayacaktır. Vatandaşları aç yatarken, ihtiyaçlarını karşılamayacak halde iken, devlet başkanı köşkler yaptırmak için milyarlar harcamak, dalkavuklara para ve makam dağıtmak, onun geçeceği yolları süsleyip püsleyip sırf kendi rejimine itaat ediyorlar diye, ehil olmayanları iş başına getirerek, eleştirenleri işten atamayack. Çünkü Emevi halifeleri bunların hepsini yapıyorlardı.’’ (bk.İ.Süreyye Sırma, Hilafetten saltanada Emeviler Dönemi, s,107-108)
Devlet Millet Helalleşmesi
Ömer, görevi devraldığı ilk günden beri hep üzgündü. Kendinden öncekiler gibi sokakları dolduran halka nutuklar atarak, ulüfe dağıtarak gövde gösterisi yapma yerine ağlamayı, hüzünlenmeyi tercih etmişti. Çünkü onun derdi sülalesi gibi bir kral ve bir sultan olarak halkı ezme, malına konma, aç bırakma, çile çektirme pahasına makamını korumak değildi. Onun derdi zulmedilen, haksız yere mallarına el konulan, ailesi parçalanan insanların haklarını savunmak, haksız yere el konulan malları iade ederek devlet-millet helalleşmesini sağlamaktı.
Bir gün birisi; ‘’ Ey Ömer, hilafet makamına geldiğin günden beri hep üzgünsüz. Halbu ki Emevi sarayının başındasın. Her şey elinizin altında. Neden hiç gülmüyor, biraz da olsa tebessüm etmiyorsunuz?’’ sorusuna; Şu anda yer yüzünün şarkından garbına, ne kadar Ümmedi Muhammed varsa, ben onların gasbedilen haklarını kendilerine vermekle memurum. İster onlar gelip hak ve alacaklarını istesinler ya da istemesinler’’ (A.E, 111; bk.İbn Kesir, el-Bidaye, IX,198) Çünkü; ‘’ Bu ümmet, Allah’ı, Kitabı ve Peygamberi hususunda ihtilafa düşmedi. Onlar dünya menffati ve nimetleri hususunda ihtilafa düştüler. Onun için de, devlet ve izzetlerini kaybettiler.’’
O, Her Akşam Ağlardı
Bir insan ister Müslüman isterse de ayrı dinden olsun eğer Allah’a inanıyorsa, her akşam yatağa girmeden kendi muhasebesini yapmak zorundadır. Bir de bu insan halkı idare eden onların mesuliyetini sırtlanan devletin başında olursa. İşte bu makamın hakkını veren nadide insanlardan biri olan Ömer Bin Abdülaziz için tarih kitapları şu ibretli sözleri nakleder. ‘’ İşleri bitince, odasına çekilir, kulluğunnun muhasebesini yapar ve Allah’a vereceği hesabın zorluğu karşısında hep ağlardı. Bir gece hanımı ona niye ağladığını sorunca; Ben bu ümmetin işlerinin sorumlusu oldum; dolayısıyla her yörenin köşelerinde aç fakirleri, fakir hastaları, ezilmişlikten çıplak kalanları, kalbi kırık yetimleri, dulları, zulme uğramışları, esir ve garipleri düşünüyorum.Ve biliyorum ki, Rabb’im kıyamet gününde onların durumunu benden soracak. Ben onlara değil, kendime acıyıp ağlıyorum’’ ( bk.İbn Kesir, el-Bidaye, IX 201) diyordu.
Çökülen Mallar İade Ediliyor
Efendimiz (sav) zamanından beri devlet hazinesine ait olan yerlerin geliri, ihtiyaç sahibi olanlar arasında bölüştürülüyordu. Bu durum Mervan Bin Hakem zamanına kadar devam etmiş ve Mervan bu gelirlerin tamamını kendi tasarrufu altına alarak, bizzatihi Efendimizin koymuş olduğu bu kanunu kaldırmıştı. Ömer, ilk iş olarak bu kanunu Efendimiz’in koyduğu statüye geri döndürür. Ayrıca, devlet kasasından Emevi ailesi ve yakınlarına verilen haksız ve kanuni olmayan bütün maaş ve ödemelere son verir. Dolaylı yollardan devlet kasasına girmeyen bütün gelirler, tek tek geri alınıp hazineye devredilir. Böylelikle saray çevresi ve Ümeyye ailesinin devlet malını kendi tasarrufunda görme şımarıklıklarına da adeta bir şamar indirir. Şatafatlı hayatları ve rahat yaşamları zarar görenler buna karşı çıksa da; Ömer;‘’ Beni rahat bırakın. Allah’a yemin ederim ki, aranızda elli sene kalsam adaletten başkasına boyun eğmeyeceğim.’’ diyerek, haramla beslenen bu güruha karşı tavrını ortaya koymuş olur.
Halife seçildiği ilk gün kendisinden başlamış ve ailesini hesaba çekmişti. Hanımı Fatıma’ya babasından kalma mücevheratları gösterek; ‘’ Şu ikisinden birini seç; Ya elindeki mücevheratın hepsini hazineye verirsin; ya da senden boşanmak için bana izin verirsin ’’der. Hanımı tereddütsüz bu teklifi kabul ederek, bütün varlığını hazineye bağışlar. İkinci iş olarakta Emevilerin haksız yere el koyduğu bütün malları sahiplerine geri dağıtarak devlet-millet helalleşmesini sağlar. Zerre kadar İslam’dan taviz vermeyen halife, böylelikle Emevi hanedanının kurmuş olduğu devlet baskısını, devlet sömürüsünü, devlet zulmünü de ayaklar altına alır. ‘’ İnsanlık tarihinde tek örneği gösterilemez ki, bir Devlet ve tabii o devleti oluşturan devlet adamları adil olsun; rüşvet yemesin; halkın hak-hukukununa tecavüz etmesin; kendileri köşklerinde, millet toprak altında yaşamasın da, o ülkede huzursuzluk olsun!... Bu, muhaldir.’’ (bk. İ.S Sırma. Emevi Dönemi, s 112,119)
Ömer bin Abdülaziz Emevi Devletine Asrı saadet dönemini tekrar yaşatan büyük bir liderdir. Adaletiyle, merhametiyle ve hak karşısında dik duruşuyla Hz. Ömer’in torunu olduğunu ortaya koymuştu. Bundan dolayıdır ki, bazı İslam alimleri ona 5.Halife gözü ile bakarlar. O, adaletiyle sadece Müslümanlara değil herkese adil davranılmasını sağlar. Kendi döneminde hadislerin bir araya toplanmasını sağlayarak, sahih hadislerin uydurma hadislere karışmasının da önüne geçerek, bizlere çok değrli bir hazine bırakmış olur. Bazı tarihçilerin onun akçiğer hastalığından öldüğünü nakletseler de, çoğunlun fikrine göre Ümeyye ailesi tarafından hizmetçisine zehirletilerek öldürüldüğü konusunda fikir birliği içindedirler.Doğrusunu Allah Bilir.