İrade Kurbanları
Yüce Allah, insanların irade sahibi, dilediğini yapabilir bir varlık olmasını takdir buyurmuş ve onları bu güç ve kudrette yaratmış olmasına rağmen, kendi istek ve iradeleriyle onlara seçme hakkı ihsan eylemiştir. İnsanoğlu bu hakkı hayatının bütün karelerinde şekillendirerek, bir bakıma hayat akışına kendisi yön verir. Böylelikle; ‘’Ne yapalım nasibimizde bu varmış’’ deyip, Rabb’in kendisine verdiği iradeyi inkar ederek, bütün suçu kadere ve kaderine bağlayamaz.
Son bir kaç asırdır millet olarak müthiş bir irade kavgasına tutuşmuş, geleceğe ait duygu ve düşüncelerimizle bu kavganın altında kalıp ezilmişiz. Hayatımızdaki kararsızlıklar, mavazenesizlikler, kavgalar, kutuplaşmalar ve sürü psikolojisi bizi başka şeylerin zebunu haline getirdi.‘’ İrade denen ve bizde doğuştan var olan bu kudret, dıştan gelen tesirler yani duygularla besleniyor ve kendisini besleyen bu duygularla, şekilleniyor.’’ Sahip olduğumuz imkanlar, desteklediğimiz siyasi partiler, zebunu olduğumuz meşrepler, peşinden koştuğumuz şehir efsaneleri, içinde bulunduğumuz sosyal çevre ve hepsinden önemlisi menfaat hortumlarının ruhumuza akittığı yandaşlık ve tarafgirlik. Eğer, kendimizde Rabb’e yakınlaştıracak bir iradenin var olduğunu öğrenmek istiyorsak, yıktığımız manevi kalelerimizin, yaktığımız irade meşalelerimizin bizde hasıl ettiği acı ve ızdırabın varlığına bakmak zorundayız. ‘’Yani irademizin kendi varlığımızda en aşikar şahidi çile ve ızdıraptır’’
İradesiz Kitleler
Uzun zamandır Anadolu’yu kendine vatan yapan ve o günden beri kendi davasını gönüllerde yaşatma mücadelesi veren bir milletin torunlarıyız. Ne zamanki, kendi irademizin kavgasını unutup, siyasi ve gayri siyasi hokkabazların çekim alanına takıldık, millet olarak renk ve desenlerimizde matlaşmalar, hayat felsemizde masallaşmalar, gönül dünyamızda hesaplaşmalar başladı. Her dakika ‘hariçten gazel deyip’ okunan ninniler, hikayelerle doldurulan beyinler artık bizi kendi rotamızdan ayırırken, içimizde oluşan iradi boşlukları yabancı kültürlerle kapatmaya çalıştık. Bir zamanlar Alman pensesinin sağlamlığına meftun olduğumuz gibi, şimdilerde de gönül vitrinlerimizi batının levhiyatlarının zebunu haline getirdik.
Milletimiz kendi benliğinden uzaklaştırıldığı günden beri gerçek manada iradesini kullanamadı veya kullanmasına fırsat verilmedi. Çünkü bu millet, ruhlarda iradeyi hava gibi, su gibi besleyen ve hayat varlığını ortaya koyan çile ve ızıdırabı hayatından çıkardı. Gözlerini herşeye kapatıp, herşeye lakayt kalan bu toplumun, ne tam şarhoş haline gelip bir köşede sızıp kalmasına ne de tam ayılıp aklını başına almasına izin vermediler. Bundan dolayıdır ki, bugün toplumumuzun büyük bir kesimini, ömürlerini haz ve zevk çemberinde geçiren bu zavallı ve sefil kitleler oluşturuyor.
Oynayan biz, oynatan başkaları olunca kendi fikirini söylemekten, kendini ifade etmekten aciz olan ve nefsani dugularını hayatının merkezine oturtan bir nesil meydana getirildi. Onlar düşünmenin, araştırmanın, gerçeklerin ve doğruların esiri olmak yerine; hayvanca alkışlanmaktan, süfli duygularıyla sarhoş olmaktan ve ahlak ve iman çemberini kemirmekten hoşlanan büyük sergerdelerin esiri olamayı ‘’realist ahlak’’ kabul ettiler. ‘’ İrade; tabiatla cemiyetten alınan tesirleri kendimizde kuvvet yaparak onunla dışımızdaki dünyaya karşı koymaktır.’’
Evet, asırlardır bizi canlı tutan ve hayat tamarlarımızda dolaşan kan gibi bizi besleyen milli ve manevi irademizin kozmik odasına girilmiş, bütün hayati planlarımız, milli ve manevi gen haritalarımız haramiler tarafından yağmalanmış, millet olarak kayıtsız şartsız teslim alınmışız. Bu teslimiyet bizlerde televizyon ekranlarında oynayan ve ailece seyredilen ‘’masum!’’ dizilerle başlayıp, bir duble ile şarhoş haline gelerek, sokaklarda ecdadıyla öğünme nağaraları atmayı terakki zanneden ayyaşlar haline getirdi. Toplumdaki kutuplaşmalarla, siyasi kavgalarla, ekonomik sıkıntılarla, halkı kirli dünyalarına bağlayarak toplumu iradesiz yığınlar haline getirenler, kendi menfaatleri doğrultusunda namludan doldurulan tüfekler gibi, sürekli kin ne nefret doldurulup, bu toplumu etrafını kan gölüne çeviren bir cani haline getirdiler. Evet, yakın tarihimizde de çok görülen ve sürekli acı ve zulümden beslenen bu kitleler, zulmünde, adaletsizlikte, haksızlıkta başarılı olanları alkışlarıyla destekleyip, ağlattıkları mazlumların iniltilerini ninni diye dinlediler. Çünkü bunlar, irade fişi çekilmiş, güç ve kuvveti elinde tutanları ilah haline getiren yobazlardı.
Çıkmaz Bir Sokaktayız
‘’ Allah’a doğru ilerleyen irademize suikast yapıldı. İrademizin çocuğu olan aşkımızı çoktan mezara gömdüler.’’ Günümüz nesli ve bu neslin sesine kulak veremeyen başta siyasiler olmak üzere, onları kendi hanelerinde misafir gören ebeveynler kendi evlatlarına ihanet ettiler. Kendi evlatlarına bile sahip çıkamayan bir milletin, mukaddesatına sahip çıkması asla düşünülemezdi. Kendi ellerimizle softa nümayışçı ile softa mitingçilere teslim ettiğimiz gençlerimizi enaniyetin, şehvetin ve hayvaniyetin en kirli gıdalarıyla beslemeye devam ettik. İnsan gücünü teknik alanda akıl almaz bir ölçüde geliştiren mihraklar; ilim, ahlak ve sanat peşinden sonsuzluğa koşan gençlerimizin duygularını törpüleyerek onları hayvani hislerle mükafatlandırdılar. Bütün bu yaşananlar karşısında bataklıkta kirli suyun şişirdiği kurbağalar gibi gurur ve kibrimizde boğularak, etrafımıza gövde gösterisi yapmakla gururlandık. Diğer taraftan her geçen gün gençlerimizin en değerli unsurları yok edilirken, her fırsatta uluyarak iradelerimizi söndüren karakter düşmanlarına var gücümüzle alkış tuttuk. Ve hala kulaklarımızı Kur’an’i emirlere tıkamak adına yüksek sesle Bavarotti dinlemeye devam ediyor ve bunun yanında dua dua yalvararak Ordu’nun derelerinin yukarı akmasını bekliyoruz.
İşin asıl yürek yakan tarafı ise devlet adına, neslin korunması ve kollanmasıyla alakalı hiç bir planımızın olmaması ve maveni olarak beslendikleri bütün kaynakların bulundırılmasına göz yumulmasıdır. Çünkü herşeyi kendi menfaat ve çıkarlarına göre planlayanlar ne dini ne de dünyevi hiç bir kural ve kriter bırakmadılar. Tamamen korumasız kalan toplumumuz bu kısır döngü içerisinde iradesini bütün bütün kaybederken, kendi kendine düşünebilme kabiliyetini de kaybetti. Ve böylelikle insanımızı eşrefi mahluk olmaktan çıkarıp, sosyal deneylerin üzerine yapıldığı bir kobay haline getirdiler.
Aslında bireylerin yetiştirilmesi ve topluma faydalı hale getirilmesi ancak ailede sevgiyle sunulmuş milli ve dini inançlarla mümkündür. Günümüz aileleri bu karakteristik özelliklerini kaybedip de sadece mutlu ve rahat yaşama emeline kilitlenince, gençler hayat rüzgarlarıyla sağa-sola savrulup hanelerinden, sıcak yuvalarından şehvetin ve esaretin dondurucu sokaklarına savruldular. Bu savrulmalar manevi köklerin çürümesine sebep olunca, süfli duyguların hafif bir itmesiyle de köksüz ağaçlar gibi yerle yeksan oldular.
Ey evladının harimine kadar sokularak gerçek iman ve iffetini çalan ve aynı hanede yaşadığı halde birbirine yabancı haline gelen anne ve babalar! Ne yapalım zamane geçleri ve zaman değişti demekle kendinizi temize çıkaramayacaksınız. Vahşi hayvanların sağa sola saldırmalarının sebebi korku olduğu gibi, her sahada iradesini kaybederek inançlarına saldıran evlatlarınızın kalbini zehirli rüzgarlara siz teslim ettiniz. Kendiniz müslümanım dediğiniz halde, ilahi kitabınızı okumaktan aciz kaldınız. Rabb’in emirlerine değil, yaşadığınız hayata iman etmeyi çıkar haline getirdiniz. Siz, kendi iradenizin kavgasını kaybetmiş bireyler olarak devlet hakkını, mazlum hakkını, mağdur hakkını, millet hakkını çalan kimseleri cinci hoca ruhlu adamlara Şam’dan gelmiş evliya gibi hürmet gösterdiniz. Şimdilerde şartlar onu gerektiriyor deyip, evladınızın sadece kariyerini, evliliğini, alacağı maaşı, kuracağı yavayı bahane ederek; din, iman, ahlak, namus, ar, haya elinizde avucunuzda ne varsa ortalığa savurdunuz.
‘’ Değerlerini çürüten ve deviren cemiyet, yıkım halinde bir cemiyettir ve kapıları anarşiye her zaman açıktır.’’ Buyurmuyor mu Yüce Allah; ‘’ Bir toplum kendisindekini değiştirmedikçe Allah onlarda bulunanları değiştirmez…(Ra’d, 11) Nelerin değiştiğini korkusuzca arkasına dönüp bakanlar anlayacaktır. Bakmaya cesaret edemeyenler ise ömür boyu ağlayacaklardır.
Evet, asırlardır bizi canlı tutan ve hayat tamarlarımızda dolaşan kan gibi bizi besleyen milli ve manevi irademizin kozmik odasına girilmiş, bütün hayati planlarımız, milli ve manevi gen haritalarımız haramiler tarafından yağmalanmış, millet olarak kayıtsız şartsız teslim alınmışız. Bu teslimiyet bizlerde televizyon ekranlarında oynayan ve ailece seyredilen ‘’masum!’’ dizilerle başlayıp, bir duble ile şarhoş haline gelerek, sokaklarda ecdadıyla öğünme nağaraları atmayı terakki zanneden ayyaşlar haline getirdi. Toplumdaki kutuplaşmalarla, siyasi kavgalarla, ekonomik sıkıntılarla, halkı kirli dünyalarına bağlayarak toplumu iradesiz yığınlar haline getirenler, kendi menfaatleri doğrultusunda namludan doldurulan tüfekler gibi, sürekli kin ne nefret doldurulup, bu toplumu etrafını kan gölüne çeviren bir cani haline getirdiler. Evet, yakın tarihimizde de çok görülen ve sürekli acı ve zulümden beslenen bu kitleler, zulmünde, adaletsizlikte, haksızlıkta başarılı olanları alkışlarıyla destekleyip, ağlattıkları mazlumların iniltilerini ninni diye dinlediler. Çünkü bunlar, irade fişi çekilmiş, güç ve kuvveti elinde tutanları ilah haline getiren yobazlardı.
Çıkmaz Bir Sokaktayız
‘’ Allah’a doğru ilerleyen irademize suikast yapıldı. İrademizin çocuğu olan aşkımızı çoktan mezara gömdüler.’’ Günümüz nesli ve bu neslin sesine kulak veremeyen başta siyasiler olmak üzere, onları kendi hanelerinde misafir gören ebeveynler kendi evlatlarına ihanet ettiler. Kendi evlatlarına bile sahip çıkamayan bir milletin, mukaddesatına sahip çıkması asla düşünülemezdi. Kendi ellerimizle softa nümayışçı ile softa mitingçilere teslim ettiğimiz gençlerimizi enaniyetin, şehvetin ve hayvaniyetin en kirli gıdalarıyla beslemeye devam ettik. İnsan gücünü teknik alanda akıl almaz bir ölçüde geliştiren mihraklar; ilim, ahlak ve sanat peşinden sonsuzluğa koşan gençlerimizin duygularını törpüleyerek onları hayvani hislerle mükafatlandırdılar. Bütün bu yaşananlar karşısında bataklıkta kirli suyun şişirdiği kurbağalar gibi gurur ve kibrimizde boğularak, etrafımıza gövde gösterisi yapmakla gururlandık. Diğer taraftan her geçen gün gençlerimizin en değerli unsurları yok edilirken, her fırsatta uluyarak iradelerimizi söndüren karakter düşmanlarına var gücümüzle alkış tuttuk. Ve hala kulaklarımızı Kur’an’i emirlere tıkamak adına yüksek sesle Bavarotti dinlemeye devam ediyor ve bunun yanında dua dua yalvararak Ordu’nun derelerinin yukarı akmasını bekliyoruz.
İşin asıl yürek yakan tarafı ise devlet adına, neslin korunması ve kollanmasıyla alakalı hiç bir planımızın olmaması ve maveni olarak beslendikleri bütün kaynakların bulundırılmasına göz yumulmasıdır. Çünkü herşeyi kendi menfaat ve çıkarlarına göre planlayanlar ne dini ne de dünyevi hiç bir kural ve kriter bırakmadılar. Tamamen korumasız kalan toplumumuz bu kısır döngü içerisinde iradesini bütün bütün kaybederken, kendi kendine düşünebilme kabiliyetini de kaybetti. Ve böylelikle insanımızı eşrefi mahluk olmaktan çıkarıp, sosyal deneylerin üzerine yapıldığı bir kobay haline getirdiler.
Aslında bireylerin yetiştirilmesi ve topluma faydalı hale getirilmesi ancak ailede sevgiyle sunulmuş milli ve dini inançlarla mümkündür. Günümüz aileleri bu karakteristik özelliklerini kaybedip de sadece mutlu ve rahat yaşama emeline kilitlenince, gençler hayat rüzgarlarıyla sağa-sola savrulup hanelerinden, sıcak yuvalarından şehvetin ve esaretin dondurucu sokaklarına savruldular. Bu savrulmalar manevi köklerin çürümesine sebep olunca, süfli duyguların hafif bir itmesiyle de köksüz ağaçlar gibi yerle yeksan oldular.
Ey evladının harimine kadar sokularak gerçek iman ve iffetini çalan ve aynı hanede yaşadığı halde birbirine yabancı haline gelen anne ve babalar! Ne yapalım zamane geçleri ve zaman değişti demekle kendinizi temize çıkaramayacaksınız. Vahşi hayvanların sağa sola saldırmalarının sebebi korku olduğu gibi, her sahada iradesini kaybederek inançlarına saldıran evlatlarınızın kalbini zehirli rüzgarlara siz teslim ettiniz. Kendiniz müslümanım dediğiniz halde, ilahi kitabınızı okumaktan aciz kaldınız. Rabb’in emirlerine değil, yaşadığınız hayata iman etmeyi çıkar haline getirdiniz. Siz, kendi iradenizin kavgasını kaybetmiş bireyler olarak devlet hakkını, mazlum hakkını, mağdur hakkını, millet hakkını çalan kimseleri cinci hoca ruhlu adamlara Şam’dan gelmiş evliya gibi hürmet gösterdiniz. Şimdilerde şartlar onu gerektiriyor deyip, evladınızın sadece kariyerini, evliliğini, alacağı maaşı, kuracağı yavayı bahane ederek; din, iman, ahlak, namus, ar, haya elinizde avucunuzda ne varsa ortalığa savurdunuz.
‘’ Değerlerini çürüten ve deviren cemiyet, yıkım halinde bir cemiyettir ve kapıları anarşiye her zaman açıktır.’’ Buyurmuyor mu Yüce Allah; ‘’ Bir toplum kendisindekini değiştirmedikçe Allah onlarda bulunanları değiştirmez…(Ra’d, 11) Nelerin değiştiğini korkusuzca arkasına dönüp bakanlar anlayacaktır. Bakmaya cesaret edemeyenler ise ömür boyu ağlayacaklardır.