Birileri Dur Demeli
Dinimizin o saf ve gürül gürül çağlayan pınarının sürekli bulandırılmaya çalışıldığı bir dönemden geçiyoruz. Müslüman ne hakiki manada Müslümanlığın icabını yerine getiriyor ne de Kur’an ve Sünnetin getirmiş olduğu o muazzam sistemi biliyor. Özellikle son yıllarda Müslüman dünyasını organize bir şekilde kabuk değiştirmeye çalışanlar okumayan, düşünmeyen araştırmayan bir toplumun düşünce sistemini alt üst etmeyi de başarmışlardır. Bu gayr-ı meşru düşünceler, gönül dünyamızı bulandırmış, neslimizi Kur’an ve sünnet ekseninden uzaklaştırmıştır. Devlet olarak ta bu konulara uzak kalınınca da iş tamamıyla çığırından çıkmış tamamıyla at izi it izne karışmış oldu.
Bunlar Nereden Çıktı?
Bu millet daha önceleri bu tür oyunlarla karşılamıştı ama, sünnete ve Kur’an’a bu kadar yabancılaşmamıştı. Beki, Mezhep imamlarının, müfessirlerin bile yüzlerini kızartacak bazı mevzular neden şimdi gündeme taşınmış, sözüm ona bazı ilahiyatçılar neden bunlara balıklama atlama ihtiyacı duymuştu? Son yıllarda Deizm bataklığına saplanan gençlerimizin rahat yaşanan bir din arayışı bu şahısların popüler olma iç güdüsünü gıdıklamış, Kur’an ve sünneti yeniden yorumlamaya çalışarak gençleri geri dönüşü olmayan Deist bataklığına sürükleyerek, büyük bir fitnenin de kapısını aralamış oldu.
İzledikleri Yol
Bu işi kendilerine bir görev bilenler özellikle Cemel, Siffin ve Kerbela olaylarını yeniden tahlille işe başlamışlardı. Cemel ve Siffin ve buna benzer olayları kendilerine bir sıçrama rampası olarak görenler oradan sahabeye, Ehli Beyt’e ve oradan da hiç şüphesiz Kur’an ve sünnete dil uzatmaya başladılar. Son birkaç yıldır Hadis inkârcılarının sosyal medyada boy göstermesi bu işin en büyük kanıtıdır. Hiç şüpheniz olmasın bu Farisi veletlerin amaçları asıl kaynak olan Kur’an’a uzanmaktır. Daha şimdiden Felek ve Nas sürelerinin Kur’an’da olmadığını, bu sureleri sahabilerin ilave ettiğini dillendirmeye başladılar bile.
Sahabeler hakkında yalan ve iftira asla affedilemez. Bu gün bazı meseleleri bahane ederek onlara saldıranlar utanmadan, sıkılmadan Ehli Beyt’e, Kur’an’a saldırıyorlar. Bir kısmı çıkıp Hz. Ali’ye ‘savaş meraklısı’’ ve Hz. Osman’ın katili suçlamasını yaparak onun üzerinden Hz. Hasan (ra)’a ağza alınmayacak iftiralarda bulunuyorlar. Ailesine dahi söz geçiremeyen bu Farisi veletler, kendi Peygamberinin ailesine akla hayale gelmeyen iftiralarla saldırması ve bunları kitaplarında neşretmesi anlaşılır gibi değildir. Affınıza sığınarak bu iftiraların ehveni şer olanlarından birkaç cümle örnek vermek istiyorum.
Sadece Bir Örnek
Hz. Hasan (ra) ile alakalı;‘’… Müslümanlar arasında kadın-erkek ilişkilerindeki sırlara riayet etmediği anlaşılıyor. Bunu Hz. Peygamberin torunu olma avantajını kullanarak yapıyor olmalıdır… Onun Hz. Peygamber’in torunu olma özelliğini nasıl hoyratça kullandığı ve aile hukuku ve kaidelerini nasıl hiçe saydığı… başkasıyla evlenmiş eski eşleriyle hala görüşmeye çalışması ve onlara ilgisinin devam etmesi.. Bir sahabeye kız istemeye giden Ebu Hureyre’ye isteyecek olduğu o kızı kendisinin sevdiğini ve onunla evlenmek istediğini kıza söylemesini ister…bir kadını boşayıp başka bir kadınla evlendiği ve kadınların onun dudaklarını efendimiz öptüğünden dolayı çok öpmek istediklerini… ‘’ gibi ahlak dışı hakaretlerini sıralıyorlar. Bugün itikadi ve ameli mezhep imamlarımız, Müfessirler, Abdülkadir Geylani, İmam Gazali, Bahaeddin Nakşibendi gibi büyük mürşitler neden bu konular hakkında konuşmayı ve yazmayı düşünmemişlerdi.
Farzedelim ki bunların bazıları doğrudur ve bunları yazmada bir beis yoktur. O zaman ben de makul ve mantıklı şöyle bir soru sorayım. Yüce Mevlamız bu konuları araştırmak için bu Farisi veletlere (haşa) bir emir mi verdi? Yani, siz benim Peygamberimin ashabı hakkında bir araştırma yapın, kim ne işlere bulaşmış, kimin eli kimin cebinde bulup çıkarın mı? buyurmuş. Hatta bazı sahabeler hakkında ‘’ O isteyerek Müslüman olmadı. Başka bir çaresi olmadığı için Müslümanlığı seçmek zorunda kalmış‘‘ diyerek Peygamberini (haşa) aptallıkla suçlayan bu fasıklar, Peygamberimizin (sav) göremediği, anlayamadığı, hissedemediği şeyleri nasıl asırlar sonra hissedebilmişler. Ey Farisi veletler! Sahabiler hakkında akla hayale gelmeyen iftiraları atıp kitaplarınızda bunları sağlam bir rivayetmiş gibi koyan sizlere soruyorum. Birileri sizin aileniz, çocuğunuz, kızınız, damadınız, torunlarınız hakkında böyle yalan yanlış şeyleri söyleyip, kitabında yazarak teşhir etse siz ne yapardınız? Yüzünüz kızarmaz mıydı? Elinizden gelse onların boğazını sıkar, kin ve nefretinizi kusar mıydınız?
Bize Düşen
Evet, bu gibi gönül ırmağı bulanmış insanlara bir şey anlatmak zordur. Onlar yine yazacaklar ve insanımızın algılarıyla oynayacaklar. Biz İslami ve insani olarak şöyle düşünmek zorundayız. Evet onlar da insandır ve elbette ki hata yapabilir, yanlış karar verebilir ve günah işleyebilirler. Ama bütün bunlar bizi onlar aleyhinde ağza alınmayacak şeyleri yazmayı, kitaplarda makalelerle teşhir etmeyi gerektirmez. Allah (cc) böyle bir görevi hiçbir kuluna vermemiştir. Biz kendi hata ve kusurlarımızla meşgul olalım ve Efendimiz (sav)’in o büyüleyici atmosferinde ona inanıp, bütün varlığıyla onun önüne dökülenleri eleştirmeden uzak duralım. Kendi aralarında yaşadıkları bizleri asla ilgilendirmediği gibi bizden sonra gelecekleri de ilgilendirmez. Yarın mahşer gününde Rabbimiz bize, bunlar hakkında niye makale, kitap yazmadınız? Neden onları iyice araştırıp, hata ve kusurlarını gelecek nesle anlatmadınız? Neden aralarında haklı ve haksızları bulup çıkarmadınız? diye sormayacak. Ama, yapmış olduğumuz gıybetin, atmış olduğumuz iftiranın, günaha batırdığımız neslin elbette hesabını soracaktır.
Şunu unutmamak gerekir ki onları üzen Efendimizi, Efendimizi üzen de Rabb’imizi üzeceği için suizandan uzak duralım. Onları gönüllerimizin en baş köşesine oturtalım ve onlara hayır duaya devam edelim. Bir şey kaybetmez, çok şey kazanırız. Barabbas zihniyetli bu tip Farisi Veletlere;
‘’ İnsan vardır insanlığın nakşıdır .İnsan vardır EŞŞEK ondan yahşıdır.’’ deyip geçelim.
Not: Can Azerbaycan'ın Tahran Büyükelçiliği'ne yapılan menfur terör saldırısını nefretle kınıyorum.