DOST ve KARDEŞLİK
Reklam
Kenan Güzel

Kenan Güzel

[email protected]

DOST ve KARDEŞLİK

10 Eylül 2023 - 22:21

Dost ve Kardeşlik

Hayatın yaşamaya değer olması onun insani ve İslami olması yanında, dost ve arkadaşlık bağlarının sağlam olmasına bağlıdır. İslam; insanı sosyal bir varlık olarak tanımlarken, hayatını sürdürebilmesi için de dostluk ve kardeşlik duygularını esas alır. Farsça’da “seven, sevgili, yâr” anlamındaki dost kelimesinden gelen dostluk,  İslami literatürde  ise sadakat, uhuvvet, meveddet gibi değişik kelimelerle ifade edilmiştir.
Uhuvvet ve sadakat, vefa ve samimiyet insanlar arasında öyle bir bağ oluşturur ki, bu bağ aynı anne ve babadan olma kardeşlik bağından daha olur. Çünkü, bazen biyolojik kardeşler arasındaki uhuvvet menfaat çikar çizgisine kayarak, değişik çatışmalara sebep olsa da uhuvvet, sadakat zembereği üzerine kurulan ve kalbin derinliklerine nüfuz eden bu dost ve arkadaşlık ilişkisinde asla  menfaat ve çıkar krizleri yaşanmaz.
 
Zaten Kur’ân-ı Kerîm’de dostluk anlamında kullanılan ‘’hulle’’ kelimesinin, sözlüklerde genellikle “kalbin derinliklerine nüfuz ederek kökleşen engin dostluk” şeklinde açıklanması da bunun en güzel örneklerinden biridir. Hakiki dostluk ve kardeşlik bir menfaat üzerine kurulan ve çıkar ilişkilerine bağlı olan bir aldatmacadan ibaret olmadığı gibi, geçici bir hevesle harlanan bir aşk ateşi de asla değildir. Çünkü böyle dostluklar genellikle ruhi yapıları, karakterleri, duygu ve düşünceleri, davaları uyuşan kimseler arasında gerçekleşir. Hiç bir çıkar, menfaat, makam gözetilmeyen bu kişiler arasındaki münasebetler gittikçe sevgi ve güvene, dost ve kardeşliği; ahlaki ve sosyal amillerin tesiriyle de kişinin kendi benini dostunun beninden ayrı göremeyeceği bir  “aşk” derecesine ulaşır. İşte biz buna aşkın en saf ve en güzel hali diyoruz.

Bu Kardeşliğin En Güzel örneği
Birbirlerine düşman olan Medineli Evs ve Hazreç kabileleri Efendimizin tesis etmiş olduğu kardeşlik sayesinde Ensar ve Muhacir olarak insanlık tarihine yaşanması zor olan bir kardeşlik destanı bırakmışlardır. Mekke müşriklerinin zulmünden kaçarak kendilerine sığınan muhacirlere kucak açan o günün Evs ve Hazreç kabilesi, insani boyutları aşan bir duruşla aralarındaki düşmanlığı bir kenara bırakarak mağdur ve mazlumu bu kardeşlik kanatları altına almışlardı. Çünkü Efendimiz (sav)’in onları kardeş ilan etmesi, muhacirleri mallarına ortak olarak görmelerine sebep olmuştur. Bu kardeşliğin büyüklüğü anlamak için sadece şu misale bakarak bir beyin fırtınası yapmak yeterli olacaktır kanaatindeyim. Efendimizin kardeş ilan ettiği Medineli Sa’d bin Rebi (ra)’nin Mekkeli Abdur­rahman bin Avf (ra)’a: “Kardeşim, ben Medine’nin en zenginiyim. İşte malım, yarısını al. İki tane de hanımım var; bak, hangisi hoşuna gidiyorsa boşayayım, onunla evlen ” demesi, tarifi zor bir kardeşliği resmediyordu.
 
Burada çok önemli olan bir şey daha vardı ki o da, o gün Efendimizin kardeş ilan ettiği insanlar arasında aynı anne ve babadan olan, kan bağı ile birbirlerine bağlı olan tek bir insan bile yoktu. Demek ki, gerçek kardeşlik biyolojik şifrelere sahip olmak, aynı anne karnını paylaşmak, aynı babadan olmak demek değildi. Çünkü bu kardeşlik; üç kuruşa tamah edip, zulmedene boyun eğen. Gururunu yere serip kul yoluna kulluk eden. Bahar iken kuzu olup, zemheride kurda dönen menfaat edalı, çıkar ilişkili bir kardeşlik değildi.
 
Bizim Rol Modelimiz Onlar Olmalıydı
‘’Ya Resülallah duydum ki, Ashab’ı Kehf’in köpeği cennete girecekmiş! O cennete girerken benim cehenneme girmem reva mıdır! O Ashab’ı Kehf’in köpeğiyse… ben de senin Ashab’ının köpeğiyim!..’’ (Mevlana Cami)
At izinin, it izine karıştığı şu günlerde, kendimi Onların köpeği olma payesinden çok çok uzak görsem de, Rabbim karşıma o devrin izdüşümü bir kardeşliğin varlığı hissettiren çok dost ve arkadaş ikram etti. Biyolojik kardeşlerimden, akrabalarımdan görmediğim sadakat ve vefayı; bir bakışın, bir hissedişin, bir huzurun, bir samimiyetin, bir ruh güzelliğinin, bir hasbiliğin bütün şifrelerini onlarda gördüm. Aslında ileriye dönük projelerimden biri de, bana bu kardeşliği yaşatan, düştüğümde bana el uzatan; zor zamanlarımda başımda gölgesini hissettiren, rahat ve rehavetin, çıkar ve menfaatin, dışlanma ve ötekileştirmenin revaçta olduğu zamanlarda bile asla inhiraf etmeyen bu arkadaşlarımın hayat hikayelerini tek tek kaleme almak olacak. Yazda Selahaddin kesilip, zemheride tilki yürekli Rişar’a dönenlerin bakıp ibret alacağı bu insanları, gelecek nesle tanıtmanın hem insani hem de İslami bir görev olduğunu düşünüyorum.
 
Ben de bu yazımda bir girizgah olması bakımından kalbi bir güvercin kalbi kadar naim, duygu ve düşünceleri durgun denizler kadar engin olan Mustafa kardeşimden bahsedeceğim. Soyadını vermek istemiyorum çünkü, her zaman ki mütavaziliği, hasbiliğiyle kendisinden bahsedilmesine izin vermedi. Bütün Mustafaların,  Ademlerin, Yücellerin, Rahimlerin, Asimlerin,  Salimlerin, Mehmetlerin, Ahmetlerin, Abdullahların, Nihatların ve daha nicelerinin adına ondan bahsetmek istiyorum.
 
Kış gününde kış meyvelerini, yaz gününde yaz meyvelerini veren Rabbim, kalbi berrak çehresi mütebessim Mustafa kardeşimi böyle bir mevsimde karşıma çıkarmıştı. Gurbette dostluklar, vefa ve samimiyetle başlar. Ben onu hep o kendine has  samimiyetiyle, menfaatten uzak ruh hali, sadakat ve  vefasıyla  hatırlarım. Vefası olmayan birinin ne dostluğuna ne de samimiyetine asla güven olmaz. Gurbette yaşadığımız o yılların hatırası bana sahabe kardeşliğini hissettirdi. Anne-babalar farklı olsa da gerçek dost ve kardeşliğin huzurunu yaşattı. Mustafa kardeşimin boyu uzun olması, onun mütevazilikten bir ‘’VAV’’ misali eğilmesine asla mani olmadı. Dostlarının sevinciyle sevinir, onların acısını da kendi yüreğinde duyardı. Bundan dolayı da hiç kendinden bahsetmez ve bahsedilmesini de asla sevmezdi.
 
Bu kardeşliği içine sindiremeyen bazı mefluç ruhlar, yer zamana göre hep kendini anlatır ve kendinden pay çıkarmaya çalışırlar. Cömertçe laf etmelerine rağmen cimri bir yüreğin keyfini sürerler. Yaşadıkları hayatı sofra ile tuvalet arasında geçiren bu tipler, yemeden yedirmenin, giymeden giydirmenin, almadan vermenin hazzını anlayamazlar. Rabbime şükürler olsun ki, beni bu gayyaya yuvarlanmaktan kurtaran bir sürü Mustafa gibi arkadaşları bana lütfeyledi.
 
En Büyük Zenginliğim
Rabbime şükürler olsun ki, hayatımın her döneminden Mustafalar misali gibi gönlü gül kokan kardeşlerimi karşıma çıkardı. Ben kendime saygıyı ve sevgiyi, almadan vermeyi, giymeden giydirmeyi bu güzel insanlardan öğrendim. Çünkü insan kendini onlar sayesinde tanıyor, empati kurmayı, kendi hal ve hareketlerini gözden geçirmeyi ve hepsinden önemlisi Rabbi karşısında ki yerini kontrol etmeyi onlar sayesinde öğreniyor. Bütün samimiyetimle söylüyorum, ben hem Allah’a kulluğu, Efendimize sevgiyi, insanları kendi konumlarında kabul etmeyi, cömertliği, birilerine el uzatmayı vatan ve bayrağı sevmeyi hep Mustafa gibi hasbi kardeşlerimden öğrendim.
 
Onlar yine kendi mütevazilik limanına demir atarak, benim bu yazdıklarım karşısında yüzleri kızaracak, beli iki büklüm olarak yine büyüklüklerini gösterecekler ama, kardeşliğin destanı yazan kardeşlerimi de görmemezlikten gelemezdim. Çünkü Mustafalarla bizi birbirimize kopmayan bağlarla bağlayan, çıkar ve menfaatsiz yalın bir sevgiye sevdiren işte bu sahabe mesleği kardeşliktir. Bundan dolayıdır ki ben onları kendi öz kardeşlerime tercih etmiş, aynı anne ve babadan olma kardeşliği de bir daha hortlamamak üzere karşı bayıra gömmüş bir insanım. Aynı zamanda adaletsizliğin, zulmün, vefasızlığın, sadakatsizliğin cenderelerinde boğulurken, feryatlarımı duyarak sağına soluna bakmadan BEN varım diyen bu kardeşlerimin vefa ve sadakatine de iman etmiş biriyim.
 
Ey Rabbim! Sana kaldıracak ne  elim, sana söz söyleyecek ne dilim, Senin adınla hoplayacak ne de bir kalbim var. Sana karşı mahcubum. Sana hakkıyla kulluk edemedim, senin davan için şahsı zevklerimden vaz geçemedim. Yeri geldi insanlığımdan utandım. Senin bana olan nimetlerin karşısında ezildim, bana verdiklerinin şükrünü bir türlü eda edemedim. Bütün bunlara rağmen sen bana nimetlerini cömertçe vermeye devam ettin. Ben, senin istediğin bir kul olmaktan çok uzaklarda dolaşırken benimle aynı duydu ve düşünceyi paylaşan sahabe misali dost ve arkadaşlar verdin. Düştüğümde beni kaldıracak, yalnızlığımda başımı okşayacak, dizlerimde derman kalmadığında beni bedenine dayayarak bir elif misali dik durmamı sağlayacak hakiki kardeşler verdin. Ve bizlere ensar ve muhacir arasındaki o kardeşlik yanında biyolojik kardeşliğin hiçbir öneminin olmadığını bir kez daha göstererek,  bize gerçek kardeşliği tattırdın.
 
Ey Rabbim! Onları çok seviyorum. Senin katında benim gibilerin şahitliğimin bir kıymeti harbiyesi yoktur biliyorum ama, onların senin yolunda olduklarına, vatanına ve bayrağına sadık kaldıklarına, menfaat ve çıkarları uğruna hiç bir kutsala, hiçbir canlıya bilerek haksızlık etmeyeceklerine, adaletten, haklıdan, masumdan, mağdurdan yana olup zalime, zulme karşı dimdik durduklarına şahidim. ‘’Ya Allaha bağ eğer, hiç kimseye eğmezsin. Ya herkese bağ eğer, hiçbir şeye değmezsin’’ Bizleri,  herkese baş eğen ve hiçbir şeye değmeyenlerden eyleme. Amiiin.

Bu yazı 580 defa okunmuştur .