Büyük Bir İltifat: MİRAÇ
Reklam
Kenan Güzel

Kenan Güzel

[email protected]

Büyük Bir İltifat: MİRAÇ

15 Şubat 2023 - 22:09

Büyük Bir iltifat: MİRAÇ
 

'' Miraç, en sahih kabul edilen rivayete göre, birinci ve ikinci Habeşistan hicretinden sonra, Hz. Hatice annemiz ile Ebû Talib’in vefatlarını takip eden dönemde, Hicretten bir yıl önce meydana gelmiştir.''  (İbn Kesîr, es-Sîre, II, 93, 107)
 
Müslümanların, yapılan işkence ve ötekileştirmelere artık dayanacak güçü kalmamıştı. Bütün sebeplerin sukut ettiği, Mekke müşriklerinin zulümde sınır tanımadığı bir anda, gökler ötesinden gelen büyük bir müjde ile yüreklerine su serpiliyordu. Bunca işkence, bunca iftira ve hakaret karşısında dimdik ayakta durup sabreden bu kahramanlara dünya kapılarını kapatmasına inat, gökler kapılarını ardına kadar açıyordu.
 
Yüce Allah, Resulüne; ''Seni yer, Mekke kabul etmiyor, kimse seni himaye etmeye yaklaşmıyor ve sana kimse sahip çıkmıyorsa, bırak onları. Gel bana sevgili kulum. Gel, yeter bunca çektiğin eza ve cefa. Çektiğin bunca zorluğa, bunca ötekileştirmeye, bunca çile ve ızdıraba sabretmenin mükafatı olarak sana Cemalimi göstereceğim.'' diyordu. Efendimiz bu kutlu seferin haberini aldığı andan itibaren adeta kabına sığmıyor, dünya ve içindekiler onun ayaklarının altında bir kaldırım taşı gibi diziliyordu.
 
Yüce Allah (cc), bunca sıkıntı, bunca çile ve ızdıraptan sonra Peygamberini adeta bir rahatlama seyahatine çıkarıp, onu mükafatların en güzeli olarak huzuruna alıyordu. Bu öyle bir seyahatti ki, geçmiş ve geleceğe yönelik bütün alemleri gözler önüne serip, arz ve semada ne varsa hepsini onun nazarında değersiz bir meta haline getiriyordu.

Miraç; davaları uğrunda bela ve musibetlere katlanarak sabretmenin, kapalı görünen bütün kapıları ardına kadar nasıl açacağını göstermesi bakımından büyük önem arz ediyordu.

 Miraç;  sadece namazla Allah'a ulaşılan bir makam ve mevki değildir. O'nun davasında, O’nun yolunda başa gelecek bütün musibetlere aktif bir sabırla göğüs germek ve ona şekva değil şükürde bulunarak kalplerde Rabb'i bulmanın diğer bir adıdır.Miraç; Allah yolunda maddi manevi bütün kazanımlarını, mal-mülk, evladu iyal ve dünyalıkların hepsini elinin tersiyle bir kenara iterek, yaşadığı zorluklar karşısında sıkıntıdan çatlama yerine, şükürden patlamanın diğer bir adıdır.

Miraç; Asrı saadetin huzur ve mutluluk, rahat ve rehavet içinde yaşanıldığı bir zaman dilimi olarak değil; davası uğruna çile ve ızdıraplara katlanmanın, dışlanmanın, iftiralara maruz kalarak ateşlerde yanmanın diğer bir adıdır.

Miraç; kulun bütün dünyalıkları aradan kaldırıp, köprülerini yedi kat göklere kurarak yıldızları ayağının altında bir kaldırım taşı gibi dizmenin adıdır.

Demek ki, çile ve ızdırap ekseninde hayatının Taif'ini yaşayarak atılan taşlara, savrulan tükürüklere, yapılan ötekileştirmelere, haksızlıklara ve iftiralara maruz bırakılanlar unutmasınlar ki, bu yolun az ilerisinde elinde üzüm salkımıyla bekleyen bir Addas, her Taif arkasında da bir Miraç saklıdır.  
 
O gün yaşananlar bugün geride kaldı ama, Müslümanlara bu haksız zulmü reva görenler belki de yaptıklarından dolayı;  '' Keşke toprak olsaydım.''  diyecekler. Çünkü, zalimlerden hiç kimsenin adı kalmadı o günden bu güne. Sadece boykot devrinde gösterdiği civanmertliği, yiğitliği sayesinde bu zulme dur diyen Amr Bin Haris kaldı gönüllerde. Aynı inancı paylaşmasa da, o günün en büyük kafirlerine meydan okuyarak insanlara reva görülen haksızlığa boyun eğmedi. Haksızlık karşısında susmadı ve susturulamadı. ''Bana ne '' deyip, kendi dininden olmayan insanlara yapılanlar karşısında çok büyük hayati riskleri göze alarak, omurgalı bir duruş sergiledi. Acaba bugün aynı şeyler bir Hristiyan topluluğa karşı yapılsaydı ve bizler, Haris'in aldığı riskleri alıp, aynı civanmertliği gösterebilir miydik?
 
Günümüz dünyasında şahsi menfaat, makam-mansıp, mal-mülk her şeyin önüne geçti. Komşusu aç iken horul horul uyuyan bir ümmet haline geldik. Haksızlık karşısında inim inim inlerken, kardeşlerinin sesini duymamak için adeta kulaklarını tıkayan merhametsiz bir toplum haline geldik. Ve bunun neticesinde gönlünü sırf şahsi menfaatleri, siyasi emelleri uğruna başkalarına kiraya veren karaktersiz ve omurgasız yığınlar oluverdik.
 
Ama, bütün bunlara rağmen duruşundan asla taviz vermeyen, başkalarına kiraya verilecek, peşkeş çekilecek bir gönlü bir kalbi olmayan gerçek mü'minler de var olmaya devam edecektir. Onlar ağır imtahanlardan geçerek, gönülleri defalarca haremiler tarafından yağmalansa da, iftiralarla hain ilan edilseler de, onların yaşama hakkı ellerinden alınsa da, bir an olsun kendilerine çelme takmak isteyenlere dönüp bakmayacaklardır.  Onlar, annesinden yediği bir tokatla yine annesine sarılıp  '' anne '' diyerek ağlayan çocuklar gibi Rabblerine koşacak ve gönlünde gele gele ''Rabb'im '' diye ağlayayıp yalvaracaklardır. Başka kapılara gidip, zaman kaybetmeyerek, Rabb'in kapısına yönelecek ve sonunda sebeplerin bütünüyle sükut ettiği bir zamanda da gönül dünyasında Miraç’ı yaşayacaklardır.
 
'' Zaman olur derdin biri bitmeden öbürü başlar, insan bir musibete sabretmekle meşgulken bir başka acı çalar kapısını. Üst üste gelmeye başlar her şey. Musibet okları arka arkaya isabet etmekte, kalbe keder şimşekleri birbirinin peşi sıra çalmaktadır. Bunca kederin toplanıp aynı zamanlara rast gelmesi elbette tesadüfi değildir. Daha acısının birini dindirmeden bir diğerini göğüslemek durumunda kalan insanın acınası neyle izah edilebilir? Dikkatle bakıldığında bu durum insanın lehinedir. Cerrahların narkozu vermişken diğer operasyonları da aradan çıkarma eğilimlerine benzer bir durum söz konusudur. Kalp ve zihnimiz sabır atmosferine ayak uydurmuşken, kader sayfalarımızda zaten var olan diğer kederlerin aynı zaman dilimine sığışmaya çalışmalarına itiraz etmek yerine bu durumdan memnun olmak lazımdır.''
 
'' Kaybettiklerinize hayıflanmayasınız ve başınıza gelene üzülmeyesiniz diye, Allah size gam üstüne gam verdi. ...'' (Ali İmran, 153-154)

Miraç Kandiliniz Mübarek olsun

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Bu yazı 482 defa okunmuştur .