''Ey Davud! Biz seni ülkede hükümdar yaptık, sen de insanlar arasında adaletle hükmet, keyfine nefsinin hevesine uyma ki seni Allah yolundan saptırmasın.'' (Sad, 26)
Zalim-i Haccac
Haccac bin Yusuf bin Hakem es-Sekafî, namı diğerle Zalim-i Haccac 661 yılında Taif'de doğdu. Kabilesi, Emevi saraya yakınlığı ve siyasi otorite ile sıkı sıkıya bağlılığı sebebiyle devlet kademesinde önemli bir güce sahipti. Bu atmosfer içerisinde yetişen Haccac, dini bütün bir kimliğe sahip olmasına rağmen, İslam tarihine ''zâlim'' lâkabıyla meşhur olan talihsiz bir şahsiyettir. Ne acıdır ki, asıl adıyla gönüllerden kaybolup gitmesine rağmen, zalim sıfatıyla kıyamete kadar bütün Müslümanlar tarafından da lanetle yad edilecek.
Yezid'in vefatından sonra hilafete oğlu 2. Muaviye İbni Yezid getirilir. Muaviye, babasının sarayda kurduğu zalim sistemi, Ehli Beyt’e yaptığı zulmü ve Kur’an’ı emirlerin siyasetle kirletildiğini söyleyerek kendi isteğiyle görevinden ayrılır. Ama, sarayın sırlarını ifşa etme ve saraya karşı gelmenin bedelini hayatıyla öder. Ölümünün ardından hilafete Mervan bin Hakem getirilir. Uzun yıllar cuma hutbelerinde Hz. Osman(ra)'a rahmet, Damadı Nebi, Hz. Ali (ra)'ye lanet okunan bu topraklarda, kendi Peygamberinin arkadaşlarına zulmedecek kadar alçalan ve alçaklığın haysiyetini çiğneyen ancak Haccac gibi zalimler boy gösterebilirdi.
Bir Saray Soytarısının Mahareti
Halk, Kerbela olayından sonra geçte olsa, siyasi entrikaların iğrenç yüzünü görmüş, haklının ve mazlumun yanında yer alarak sarayın düşüncesinden bir bir kopmaya başlamıştı. Emevi hanedanı, halkın gerçekleri öğrenmesini bir türlü hazmedemiyor, yeni bir entrikaya, yeni bir düşmana ve yeni bir gündem değişikliğine ihtiyaç duyuyordu.
Emevi sarayı bu kirli oyunlarına Basra valisi Mus'ab bin Zübeyir ile başlayacaktı. Mus’ab, Mekke’de halifeliğini ilan eden Abdullah bin Zübeyir’in kardeşi idi. Aslında hedef Basra valisi değil, Mekke’de halifeliğini ilan ederek biad etmeyen Ağabeyi Abdullah bin Zübeyir idi. Çünkü, valiyi öldürmekle Ağabeyinin hata yapmasını bekleyecek ve bununla da koparacakları fırtınanın, zulmün, iftiranın patika taşlarını döşeyeceklerdi. Vakit kaybetmeden Mus’ab Bin Zübeyir üzerine büyük bir ordu gönderilerek, Basra valisi başta olmak üzere karşı duran kim varsa hepsi katledilir. Bu olay her ne kadar bazı insanların hayatını söndürse de, birini yıldızını parlatmıştı. Yıldızı parlayanların başında da hiç şüphesiz bu katlımı yapan ordunun artçı birlikleri komutanı Zalim Haccac vardı.
Emevi sarayı bu kirli oyunlarına Basra valisi Mus'ab bin Zübeyir ile başlayacaktı. Mus’ab, Mekke’de halifeliğini ilan eden Abdullah bin Zübeyir’in kardeşi idi. Aslında hedef Basra valisi değil, Mekke’de halifeliğini ilan ederek biad etmeyen Ağabeyi Abdullah bin Zübeyir idi. Çünkü, valiyi öldürmekle Ağabeyinin hata yapmasını bekleyecek ve bununla da koparacakları fırtınanın, zulmün, iftiranın patika taşlarını döşeyeceklerdi. Vakit kaybetmeden Mus’ab Bin Zübeyir üzerine büyük bir ordu gönderilerek, Basra valisi başta olmak üzere karşı duran kim varsa hepsi katledilir. Bu olay her ne kadar bazı insanların hayatını söndürse de, birini yıldızını parlatmıştı. Yıldızı parlayanların başında da hiç şüphesiz bu katlımı yapan ordunun artçı birlikleri komutanı Zalim Haccac vardı.
Sırtlanları Geçen Beşer
Mervan’ın ölümünün ardından Emevi hanedanlığına Şam’da bulunan Abdülmelik b. Mervan getirilir. Ona biad etmeyen Abdullah İbni Zübeyir, saraya karşı tutumunu devam ettirince Müslümanların Zübeyir ile irtibatlarını kesmek, ona yakınlaşmasına engel olmak için saray, Şamlılara hacca gitmeyi yasaklar. İslam tarihine ‘’Harra Olayı’’ diye geçen ve Müslümanları hüzne boğan ikinci bir Kerbale olayına sebep olacak fitnenin temelleri de böylelikle atılmış olur. Hz. Ebu Bekir (ra)’in kızı Esma annemizin oğlu olan Abdullah bin Zübeyir, Hicret diyarında ilk doğan ve kafirlerin; ''Bunların soyu kesiktir, çocukları olmaz '' alaylarını boşa çıkaran ve Efendimizin kendi ağzında çiğnediği hurmayı onun damağına sürerek dua ve niyazda bulunduğu bir sahabe idi.
Sarayın gözüne girmek ve valilik koltuğuna oturmak için kendi isteği ile Zübeyir’in katili olmayı seçen Zalim Haccac, hiç vakit kaybetmeden büyük bir ordu ile Kabe'yi kuşatır. Ebu Kubeys tepesine kurduğu mancınıklarla Kabe'yi taşa tutarak adeta o kutsal mekanda taş üstünde taş, beden üstünde baş bırakmaz. Günlerce şehri muhasara altında tutar ve Müslümanları aç ve susuz bırakarak yetmişli yaşlarına dayanan Abdullah bin Zübeyir'i vahşice katleder. (insanlara ibret olsun diye cesetini çarmıha gererek, günlerce teşhir ettiği de rivayet edilir)
Haccac, yaptığı bu soykırımla da hızını alamaz ve Medine’ye giderek orada da saraya biad etmeyen ne kadar Müslüman varsa onlara da zulmeder. Bunlar arasında Efendimiz (sav)' in uzun yıllar hizmetinde bulunmuş, büyük imam Enes bin Malik’te vardır. Resulüllah (asv)'ın gönüllü hizmetçisi bu büyük sahabe, Haccac'a; '' Vallahi Hristiyanlar, Meryem oğlu İsa'ya bir gün hizmet etmiş bir adamı görselerdi, senin bana tanımadığın bütün hakları, onlar ona tanırdı! Ben Resulüllah (asv)'a on sene boyunca hizmet etmiş birisiyim. Bunu zulmü bana nasıl yaparsın.'' ( İbnu'l Esir, el-Kamil, IV, 387) diyerek sitem eder.
Siyasetin ruhlarını esir aldığı insanlar, ‘’sırtlanları da geçmişti beşer’’ tabiriyle kardeşlerini yemekten geri durmuyorlardı. Söylenen yapılmış ve Haccac yaptıklarının siyasi karşılığı olarak Irak bölge valiliği koltuğuna da kavuşmuş, '' Zalim Haccac '' lakabı da İslam tarihine bu olaydan sonra yerini alıyordu.
Kazanma Kuşağında Kaybetme
Ne var ki, saltanat ve siyasi hırslar insanı kendi kutsallarına bile yabancı hale getirebiliyordu. Kendi saltanatı için bu kadar zulme göz yuman Abdülmelik, aslında takva sahibi, ilmi seven bir kişiliğe sahipti. İşin garip tarafı ve insanların anlayamadığı ve anlamakta zorlandığı şey de, takva ile zulmü aynı kalpte barındıran derviş kılıklı zalimlerin varlığı idi. Hilafete gelmeden önce muttaki, zahid, âbid ve örnek bir mü'min olarak tanınan Abdülmelik’e halk arasında ibadete düşkünlüğü ile ''Mescidin Güvercini '' lakabı bile verilmişti. ( bk. Suyuti, Tarihhu'l-Hulefa, s, 216)
Haccac ise, Ziyâd b. Ebîh’in Irak valiliği döneminde başlatılan Kur'an’ın harekelenme ve noktalanma işinde çok büyük emeği olan birisiydi. Türkiye başta olmak üzere bir çok ülke Kur'an-ı Kerim’i onun kıraati üzerine okuduğumuz Nasr b. Âsım'ı görevlendiren de o idi. Bununla beraber hafızlardan bir komisyon kurarak Kur'an’nın bugün okuduğumuz şekle gelmesi için değişik çalışmalar ve noktalama ( üstün, esre, ötre vb.) işaretlerinin koyulmasında da onun büyük gayretleri olduğu bilinen bir gerçektir. (bk. Aycan, “Haccâc b. Yûsuf es-Sekafî”,Cilt: 14; Sayfa: 428)
Yani, bugün elimizde bulunan Yüce kitabımızı kendine uygun doğru bir şekilde okuyabiliyorsak, bu hizmette Haccac'ın büyük pay sahibi olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca, Hafız olan Haccac’ın teheccüde, nafile ibadetlere düşkünlüğü ve özellikle sünnet namazlara karşı büyük hassasiyet içinde olduğunu görüyoruz. Ama gel gör ki siyasetin o kirli atmosferi gönlünü öyle çoraklaştırmış, kalbini zulümlerle öyle karartmıştı ki yapmış olduğu bunca hizmete, bunca ibadete rağmen, kazanma kuşağında kaybetmekten ve adını İslam tarihine Zalim-i Haccac diye yazdırmaktan kurtulamamıştı.
Siyasetin Sınır Tanımayan Zulmü
Abdülmelik b. Mervan dönemi başta büyük alimler ve sahabeler olmak üzere canların yakıldığı ve hayatların karartıldığı bir dönemdir. Aynı zamanda dini duyguların sinir uçlarıyla oynandığı, açıktan siyasete alet edildiği ve korkunç planlarla Müslümanlara kan kusturulduğu bir dönemdir. Abdülmelik, halkı kendine biad ettirmek ve Müslümanları Abdullah İbn Zübeyir'den uzaklaştırmak için korkunç bir plana daha imza atıyordu. Müslümanların Zübeyir ile yakınlaşmalarını engellemek için alternatif bir Kabe arama hevesine düşer.
Peygamberimiz (sav)'in; '' Ancak üç mescit için sefere çıkılır: Mescid’ül Haram, benim mescidim ve Mescid’ül Aksa'' hadisinden hareketle, Küdüs'te Efendimizin miraca yükseldiği taş üzerine bir kubbe inşa eder. Müslümanları zorla bu taş etrafında tavaf ettirerek, sarayın siyasi emelleri uğruna Ebrehe misali alternatif bir Kabe inşa eder. ( bk. Ya'kubi, Tarih, 2, 261) Ama gel gör ki, Kabe'nin dışında başka bir yere kutsallık atfederek, siyasi hazlarını tatmin edenler bunları din adına, devlet adına, millete hizmet adına yapıyorlardı.
Peygamberimiz (sav)'in; '' Ancak üç mescit için sefere çıkılır: Mescid’ül Haram, benim mescidim ve Mescid’ül Aksa'' hadisinden hareketle, Küdüs'te Efendimizin miraca yükseldiği taş üzerine bir kubbe inşa eder. Müslümanları zorla bu taş etrafında tavaf ettirerek, sarayın siyasi emelleri uğruna Ebrehe misali alternatif bir Kabe inşa eder. ( bk. Ya'kubi, Tarih, 2, 261) Ama gel gör ki, Kabe'nin dışında başka bir yere kutsallık atfederek, siyasi hazlarını tatmin edenler bunları din adına, devlet adına, millete hizmet adına yapıyorlardı.
'' Bu hakikattır bu, şaşmaz, bildiğin usluba sok
Halimiz merkeple kurdun aynı, asla farkı yok.
Burnumuzdan tuttu düşman; biz boğaz kaydındayız;
Bir bakın: hala mi hala ihtiras ardındayız!’’ ( M.Akif)