Eğilmeyen Bir Kahramanın İbretlik Hayat Hikayesi -1-
HUCR Bin ADİ (ra)
Hz. Muaviye bin Ebu Süfyan tarafından kurulan Emevi devleti, İslam tarihinde ilk defa devlet yönetiminde babadan oğula geçme geleneğini başlatmıştı. Bu geleneğin ilk devlet adamı olma özelliğine de sahip olan Hz. Muaviye, şahsına münhasıran Peygamber Efendimiz (sav)'e katiplik yapmış, o halkanın insibağı ile boyanma şerefine de nail olmuş bir insandı. Ama ne zaman ki, siyasi güç ve kuvveti elinde bulundurdu, bu safiyete yakışmayan bir güç zehirlenmesi yaşadı. Bu zehirlenme, üzerinde taşıdığı o nebevi boyayı zamanla matlaştırmış, yapmış olduğu icraatlerle de İslam dünyasına ayrı bir burukluk yaşatmıştı.
Hz. Muaviye liderliğinde Şam merkezli hareket, Hz. Ali(ra) yönetimine tabi olmak istemiyordu. Buna paralel olarak Siffin Savaşı ve Hakem Olayı İslam dünyasını siyasi ve içtimai alanlarda da birçok karışıklıklara sevk etmişti. Hz. Ali'nin Hariciler tarafında şehit edilmesinin ardından, Küfeliler kendi isteği ile Hz. Hasan'a biat etmişlerdi. Halifeliğin kendisinde olması gerektiğini düşünen Hz. Muaviye, bir ordu hazırlayarak Hz. Hasan (ra)'ın üzerine yürüdü. İki ordu birbirlerine karşı savaş düzenine geçtiği bir anda Hz. Hasan(ra), kardeşkanı dökülmesini önlemek için, belli şartlar karşılığında Hz. Muaviye ile bir anlaşma imzaladı. Hz. Ali (ra)'nin en yakınında bulunanlardan Hucr b. Adî (ra) ve kardeşi Hz. Hüseyin(ra), Hz. Hasan'ın hilafetten çekilmesine karşı çıkmalarına rağmen, Hz. Hasan (ra) hilafeti Hz. Muaviye'ye bırakarak çekilir. ''Amü-l Cemaa '' adı verilen bu anlaşmanın yapıldığı yıla da, İslam tarihinde ''Birlik Yılı '' adı verilmiştir.
Bu anlaşma gereği Hz. Muaviye İslam dünyası adına büyük atılımlara imza atacağı sözünü verir. Yapılan anlaşma şartları arasında kendisinden sonra yerine her hangi bir yakınını bırakmaması, demokrasi, insan hakları, kabileler arasında ayrımcılık yapmamak ve herkese eşit davranılmasını sayabiliriz. Kısa bir zaman içerisinde askeri alanda büyük açılımlara imza atan Muaviye, Ukbe b. Nafi komutasında batıya yönelmiş, Kuzey Afrika, Akdeniz ve Ege üzerinden ilk defa Bizans ordularına karşı kıyasıya bir mücadele vermişti. Hatta bu seferler çerçevesinde Halid b. Zeyd'in de (Eyyub Sultan) içinde bulunduğu bir ordu ile İstanbul önlerine kadar gelindiği de bilinmektedir.
Emevilerde Güç Zehirlenmesi
Emevilerin geniş bir coğrafyayı hakimiyeti altına alması, yapılan bazı düzenlemelerin halk tarafından takdir toplaması, Hz. Muaviye'yi halkın gözünde adeta siyasi bir kahraman haline getirmişti. Fakat, iktidarın almış olduğu bu başarıların Hz. Muaviye'nin şahsına mal edilmesi, siyasilerde güç zehirlenmesine sebep olmuştu. Bunu fırsat bilen iktidar, devletin güç ve kuvvetini de arkasına alarak, belli kesimler üzerinde baskıyı artırdı. Bu baskı sonucu bunalan halk, sosyal ve ictimai alanlarda devlet otoritesini tehdit etmeye başlamıştı. Siyasi iktidarın da keyfini kaçıran bu karışıklıklar, çok ciddi problemleri de beraberinde getirmişti. Buna siyasi iradenin hırs, yandaşlık, insan kayırma, kabilecilik anlayışı, rant oluklarının belli bir kesime akıtılması da eklenince, bünye iyice bir mikrop yuvası haline gelmişti. Uygulanan yanlış politikalar ve tedavi usulleri de neticeyi değiştirmemiş, sosyal çalkantıların önünü almaya yetmemişti.
Siyasi iradenin bu yaşananları halktan gizlemeye çalışmasına rağmen, saraya yakın kesimlerin haksız kazançları ve şatafatlı yaşantıları halkın gözünden kaçmamıştı. Fakat burada da Hz. Muaviye'nin ortaya koymuş olduğu siyasi irade, gıdalandığı o berrak Nebevi kaynakla hiç bir şekilde telif edilemezdi. O, gönüllere girme, insaf duygusu, şefkat hissi, merhamet, hoşgörü ve adalet yolu yerine; asabiyet, nefret, çekememezlik, hırs, baskı ve ötekileştirme yolunu seçerek, kendisinden beklenmeyen bir tavır ortaya koymuştu.
İftira ve Algı Operasyonları
Hz. Muaviye her şeyden önce bir sahabedir. Aynı zamanda da Peygamber Efendimizin hanımı Ümmü Habibe annemizin (rha)'ın kardeşidir. Ama, siyaset dünyasının o sisli atmosferi ve münafık karakterli şakşakçıların da yanlış yönlendirmesiyle kendisine yakışanı bir türlü ortaya koyamamıştı. Siyasi çıkarlar ve etrafındaki menfaatperestler Hz. Muaviye'nin öyle kafasını bulandırmıştı ki, bazı hadislerde Hz. Peygamberin ümmetine bıraktığı en değerli kaynaklardan biri olan Ehli Beyt'i karşısına aldığının farkına bile varamadı. Üstad Bedizzaman Hazretlerinin şeytandan Allah'a sığındığı gibi, siyasetten de Allah'a sığınmasının altında işte bu hakikatler yatmaktaydı.
Evet, Asrı Saadet döneminde vahyin inişine şahit olan Hz. Muaviye, içine çekilmek istendiği bataklığı göremiyor, Peygamberin torunlarını, sünnetin temsilcilerine zulmediyordu. Hatta, sürekli yükselen bu kaos havasını yatıştırmak için âkil insanlar olarak görüşlerini belirten müfessir, muhaddis, mütefekkir gibi sahabe meşreb insanların sözünü de kâle almıyor ve onlara itibar etmiyordu. O gün itibar gören ve sözü dinlenen insanlar, devlet içinde kendi menfaatlerinin peşinden koşan ve devlet idaresini uçuruma sürükleyen yalaka güruhundan başkası değildi. Çünkü onlar, adeta saray ehlinin kanında dolaşan mikroplar gibi bütün bünyeyi sarmış, ehil olmayan bu insanların elinde kalan devlet idaresi, karışıklığı ortadan kaldırma yerine fitne ateşine körükle koşuyorlardı.
Şam eyaletinde bir valinin başlattığı bu manasız linç kampanyaları saray şakşakçılarının sayesinde bir kıvılcım gibi Küfe'ye, oradan da diğer şehirlere taşınmıştı. Küfe valisinin bu karalama kampanyasını saraya yalakalık yapmak ve mevkisini kuvvetlendirmek için yaydığı da söylenmektedir. Şanlı İslam tarihimizin sayfaları arasında bir gül yaprağı gibi sararıp solan ve araştırmayı bekleyen o kadar hadise vardır ki, o hadiseleri anlamak ve yorumlamak ve bazı yanlış anlaşılmaların da ortadan kalkması adına çok ciddi bir rehber olacaktır.
Yazının devamı: Elif Gibi Dik Durmak