Sanırım; insanlık tarihi boyunca yaşadığımız acılar ve edindiğimiz tecrübelerden, hayatımıza tatbik etmemiz gereken en önemli şey; dinin siyaset ve devlet yönetimine sokulmaması olmalıydı...
Geçtiğimiz gün ve ondan önceki günlerde hayvanlara işkence eden, döven, tecavüz eden, öldüren insanlara tepki gösterdik...
Oysa, aynı günlerde; şeriat ile yönetilen birçok ülkede, kadın müzik dinledi diye, telefonda başka bir erkekle konuştu diye veya başını birilerinin dayattığı şekilde kapatmadı diye, halkın gözü önünde kırbaçlanarak dövülüyordu...
Bizim hayvana reva görmediğimizi; insanına reva gören bir dünya var; ve bu dünyaya çok uzak değiliz...
İşte din üzerinden siyasetin ütopyalaştırdığı dini yönetim modeline talep ile başlayan süreçlerin sonu, maalesef hep bu acı dolu manzaralarla bitiyor...
Din üzerinden siyaset, en iğrenç; ve maliyeti en düşük siyasettir...
Çünkü kitabına uydurup; rakibini din düşmanı ilan etmek dahi büyük getiri sağlıyor...
Hırsızlık, soysuzluk yapmışsın önemli değil; kendini, "alnı secdeye giden siyasetçi" diye tanıtmayı başarman, seni bir kesim için ideal devlet başkanı namzeti yapıyor...
Bir devlet için bundan daha büyük tehdit ne olabilir ki?
Geç fark ettim bu durumu; ama öz fark ettim...
Dolayısıyla da; kendi içimdeki tüm putları yıktım...
Tanrı ile aramda durmaya çalışan; kendisini halka tanrının gölgesiymiş gibi sunan her siyasetçi ve tarikatçiden neredeyse tiksinme noktasına geldim...
Bunların ne menem bir şey olduğunu kitaplardan öğrenmeye dahi gerek kalmadı.. Çünkü; istisnasız tamamının sahtekar ve ahlaksız olduğunu şu kısacık hayatımda defalarca test etme şansı buldum...
Geri dönüp kitaplara baktığımda ise; bunun tarih boyunca hep bu şekilde tekerrür ettiğini gördüm...
Bugünlerde başım büyük dertte; dolayısıyla konulara çok fazla odaklanamıyorum... Sanırım sahnede bir kez daha İyi Partili Yavuz Ağıralioğlu'nun çıkışları var...
Daha önce de defalarca yazdım; ne zaman İyi Parti özgün bir çizgiye doğru kaysa; ya birinin tetiklemesi, ya da içgüdüsel olarak; partisini Erdoğan'ın çizgi ve söylemlerine çekmek için, büyük çaba sarf ediyor...
Bugüne kadar bunu defalarca yazmaktan; ve defalarca haklı çıkmaktan bıksam da; maalesef bir kez daha masaya yatırmak zorundayım...
Çünkü Ağıralioğlu denen zat da, klasik bir siyasal İslamcı...
Bu kez de durup dururken başlattığı, "CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu aday gösterilirse kazanamayız" çıkışına eklediği polemiklerle devam ediyor...
Altılı masa oluşumunu çatırdatmak pahasına da; polemiğinde ısrar ediyor...
Dile bakın; CHP'lilerden kendisine karşı yükselen tepkilere karşı diyor ki; bana söylediklerinin onda birini devlet, millet düşmanlarına söyleyemiyorlar; söylesinler bakalım...
Bu bildiğiniz klasik Erdoğan ve Ak Parti söylemi...
Devam ediyor; efendim HDP'nin oyları var güzellemesinin arkasında.. soykırım var diyenlere.. devlet soykırım yaptı diyenlere.. Türk devleti kimyasal silah kullanıyor diyenlere.. Türk devleti narko devlet gibi davranıyor diyenlere çıtı çıkmamış adamlar, benim kaygımın üstüne atladılar...
Evet; tüm bunlar tamamen hamasete yönelik üretilen, tamamen Erdoğan ekibinin, ülkede yaşananları kamufle etmek için dolaşıma soktukları, "tavşana bak" siyasetinin söylemleri...
Ağıralioğlu, bir kez daha kendi partisi ve tabanını Ak Parti çizgisine çekme gayretinde..
Çünkü bu şahsın, başka bir meziyeti yok...
Yine bir başka açıklamasında; "Bizim klasik sağ, refleks olarak, mesela camide namaza girdiği zaman safın soluna durmuyor. Nihayetinde bu bizim refleksimiz" diyor...
Bu solcularımızı din düşmanı gösteren algının savunucusu bir dil değilse ne?
Bu bölücü, ötekileştirici söylem değilse ne?
Bu din üzerinden siyaset yapmak; halkı din üzerinden CHP'lilere karşı kışkırtmak değilse ne?
Bu Erdoğan ve ekibinin yıllardır algılara yerleştirmeye çalıştığı şey değilse ne?
Oysa doğru algı; din kardeşliği olmalı...
Doğru algı; din şunun, bunun dini; şunların ve öbürlerinin değil şeklinde olmamalı..
Ve madem bu zatın muhafazakar kesim üzerinde etkisi var; o zaman yanlış algıları düzeltip; kardeşliği tesis edecek sözleri sarf etmekte cesaretli olmalıydı...
Ama bunu hiç yapmıyor...
"Ağıralioğlu ne yapmaya çalışıyor?" sorusuna gelecek olursak...
Bilinçli veya refleks olarak; partisini ve parti tabanını Ak Parti çizgisine çekmeye çalışıyor...
Ak Parti'nin şu an tek dayanağı olan dini ve milli duyguları istismar ederek yapılan siyaset; Ağıralioğlu gibilerin yaşayabildiği, büyüyebildiği ortamı sağlıyor...
Din ve Milliyetçiliğin ortak değer olduğu; bunun özellikle siyasetçiler tarafından istismar edilmesinin, ayıp ve ahlaksızlık olarak kabul edileceği bir ortamda; Erdoğan'da Ağıralioğlu'da var olamaz...
Bir diğer çabası da muhtemelen liste korkusu olabilir...
Çünkü İyi Parti'de gittikçe rütbe ve irtifa kaybetti...
Son aşamada Meral Hanımın kendisini liste dışında bırakabileceğinden endişe ediyor olabilir; ki bence İyi Parti kurmayları bunu ciddi şekilde düşünmeli...
İyi Parti'de, bu kadar parti disiplini dışına çıkıp, bireysel popüleritesi için çalışan başka bir isim yok...
Meral hanımın kendisini çağırıp konuşmasını istiyor muhtemelen...
Meral hanım da çağırmıyor...
Çağırmadıkça da; o dozu ve polemiği gittikçe artırarak; lideri buna zorlayacağını düşünüyor...
Çağırırsa; genel başkanın, "artık dur" talimatına karşılık, o da listedeki yerinin garantisini isteyecek belki...
Meral hanım da durumun farkında olabilir...
Onu çağırıp; partiden kovmak veya garanti vermek arasında bir tercih istemiyor..
Çünkü ikisinin de partisine zarar vereceğini biliyor...
Seçime kadar kendisini bir şekilde idare etmeye çalışacaklardır...
Ve belki de seçimlerde sürpriz şekilde, liste dışı kalacak; kim bilir...
Kendisini savunurken de bunu bir endişesini dile getirmek olarak savunuyor...
"Hükümete istişareye kapalı" diyenlere bakın hele.. "Hükümete farklı seslere tahammülü yok" diyenlere bakın.. "Bize demokrasi vaat edenlere bakın diyerek savunuyor...
Ama bu ilk başta mantıklı görünse de; aslında değil...
Hükümet ile muhalefet arasındaki diyalog, kamu önünde yapılan tartışma ve polemikler yoluyla yapılır...
Ama parti içi ve ittifak içi diyalog, mümkün olduğunca kamuoyuna yansıtılmaz...
Parti disiplini de bunu gerektirir...
Ağıralioğlu'nun yaptığı da parti ve ittifak içinde yapılması gereken istişareleri, kameralar önüne taşımasıdır...
Özellikle de, rakip partinin argümanları ve mühimmatı ile kendi ittifakını vurmaktır...
Bu da günümüzün popüler tabiri ile ihanettir...
Partin ve ittifaklarının dışında bir siyaset yapmak istiyorsan; istifa edersin.. Hatta daha baştan, bir partinin çatısı altında seçime girmezsin...
Ve bağımsız seçilebiliyorsan; o zaman kime yakın söylemleri, kime yakın siyaseti tercih edersen et; kimse pek fazla bir şey diyemez...
Ama bir partinin ilkeleri ve parti disiplinini kabul edip; o çatı altında bir yerlere geldikten sonra, partiyi rakibinin argümanları ile vurursan, bu ihanet kadar aynı zamanda ahlaksızlık da olur...
Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu sağlığında Yavuz Ağıralioğlu'nu partiden kovmuş; ve hayatının sonuna kadar da partiye yaklaşmasına izin vermemiş...
Demek ki; benzer şeyleri Muhsin Başkanın sağlığında da yapıyordu...