Siz bakmayın bütün bu başımıza açılan işlerin içerideki uygulayıcılarına...; Suriyelilerin de, Afganlıların da bu ülkeye getirilmesi bu ülkeye değil, dışarıdaki başka güçlere fayda sağlamakta...
Adım adım bir yere doğru gitmeye zorlanıyoruz...
Bir el içeriden ülkeyi karıştırmak için her fırsatı değerlendiriyor...
İşin korkuncu o el gizli bir el değil... Aksine açık, seçik ne olduğu, kim olduğu... ve bunu nasıl yaptığı belli olan, güçlü bir el...
Ülke dışarıdan bazı güçlerce kuşatılmış...
Ama o kuşatma bildiğiniz fiziki bir kuşatma değil...
Bizim en güçlü görünen, ama aslında en zayıflarımızı ele geçirerek yaptıkları bir kuşatma bu...
Defalarca yazdım..; iktidarın geldiği noktada ekonomide dahil ülkenin kronikleşen hiç bir sorununu çözmesi imkansız...
Hatta ülkenin kronikleşen bütün sorunlarının baş nedeni kendisi...
Maalesef geldiğimiz noktada iktidarın yönetme biçimi, iktidar etme şekli bu ülke için beka soruna dönüşmüş durumda...
Ülkenin normalleşmesi demek.. demokratikleşmesi demek.. adaletle yönetilmesi demek.. iktidarın beslediği bütün bu yapılar güçlerin hedefi olması demek...
O sebeple bu ülke ne zaman normalleşirse, iktidar için o kadar dayanılmaz hale geliyor, o kadar işkenceye dönüşüyor...
Çünkü; anında kayıp 128 milyar dolardan, soygun gibi ihalelere, adaletsizliklere, cinayetlere, tecavüzlere, insan kaçırmalara.. hatta 15 temmuza.. öncesine, bu olayın üzerindeki soru işaretlerine.. aslında bu darbe girişimini kimlerin yaptığına, neyi amaçladığına, bu sayede nelerin sahibi olduklarına kadar konuşulmaya başlıyor...
İstikrar da, seçim de, adil yargı da birilerinin net şekilde korkulu rüyaları...
Birilerinin... özellikle de birinin korkusu seçim kaybetmek değil aslında... Seçimi kaybettikten sonra ortaya çıkacaklardan korkuyor...
Kendilerine gösterilen tepkilere, "Seçilmiş başkan, seçilmiş iktidar..." diye bir savunma dili geliştirdiler...
Anladık seçilmiş de...; seçildi diye ülkeyi böylesine denetimsizce savurmaya, yer-yer anayasaya, kanunlara dahi uymayıp suç işlemeye, kimseye hesap vermeyip, ama herkese hesap sormaya hakkı var mı...?
"Bize oy verin ekonomiyi mahvedeceğiz... adaleti bitireceğiz... düzmece ihaleler ve daha bir çok şekilde ülkenin kaynaklarını heba edeceğiz... Afganı Suriyelisi ve bilmem ne belası varsa ülkeye dolduracak, ekmeğinizden aşınıza, işinize ortak edeceğiz... içeride huzuru, düzeni bozacağız.. verdiğiniz vergileri bunlara harcayacağız" diyerek mi oy istendi...?
Ne olmuş seçmişsek...?
Tanrı mı seçtik...?
Seçilmişler, hatadan, günahtan, suç işlemekten münezzeh mi..?
Öyle ya; Bizim iktidarın "diktatör" dediği Mısır Cumhurbaşkanı Sisi yüzde 90'ın üzerinde oyla seçildi...
Bu onun diktatör olduğunu, hırsız olduğu, ahlaksız olduğu, adaleti yok ettiği, Amerika başta bir çok ülkenin eğitimli maymunu olduğu gerçeğini değiştiriyor mu...?
Ülkeyi diktatörce yönetebilmesini, bu sayede seçimlerde yüzde 90'ın üzerinde oy almasını o dış güçlere borçlu olduğu sağır sultan dahi bilmiyor mu...?
Seçilmiş Sisi'ye "diktatör" diyenler, bizim seçilmiş cumhurbaşkanına "beceremiyorsun çekil" diyene küfrediyor... "darbeci" diyor...
Ne var insanların oy verip seçtiği cumhurbaşkanını eleştirmesinde, "çekil" demesinde...
En demokratik hakkı değil mi...?
Seçimler meşru bir ortamda yapılsa dahi, seçilen tanrı değil...
Tanrı seçmiyoruz... Bunu önce seçilen, sonra seçen doğru şekilde idrak etmeli...
Seçilen verdiği sözlerin, ettiği yeminlerin namusuna, seçen de verdiği oyun namusuna halel getirmemeli...
Herhangi biri seçilerek gelse dahi; yaptığı hatalarla meşruiyetini kaybetmesi gayet mümkün...
Bir dernek başkanı da olsa, başbakan da olsa, cumhurbaşkanı da olsa; seçilirken verdiği sözlerin aksini yaptığı an meşruiyeti kaybetmiş demektir.. ve acilen sandığı ortaya getirmek zorundadır...
Bu ahlaki ve vicdani bir sorumluluktur..
Ya bizde;
Bizde bırakın hatayı kabul etmeyi, İstifa mekanizması dahi ortadan kaldırılmış..
Ülke; ya suni gündemler, ya çakma müjdeler, ya olağanüstü derecede büyük olaylarla savrularak yönetilir hale geldi....
Yangınla mücadele edecek uçağı yok.. olan uçağına sahip çıkamamış, millete "aya gidiyoruz" masalları anlatıyorlar...
Bu iktidarın içinde bulunduğu hale uygun şekildeki biri, eski toprak dedesinin karşına geçip, "ben aya gideceğim" dese...
Dedesi elindeki işten başını kaldırmadan, "sen önce k.çındaki dona sahip çık" der..
Bizim iktidarın hali de tam olarak bu aslında...?
Hala aynı şeyi iddia ediyorum; mevcut iktidarın ülkeyi baskı ile yönetmekten başka çaresi yok...
O sebeple de baskı için zemin oluşturacak her fırsatı değerlendiriyorlar... değerlendirecekler de...
"baskı için bir ortam oluşmadığında, ne olacak...?" asıl soru belki de bu...
Birileri bu ortamların oluşması için zemin mi hazırlayacak...?
Hazırlıyorlar mı...?
Asıl soru bunlar belki de...
Yok darbe dediler, yok başka şeyleri bahane ettiler ve ellerine doladıkları sistemin verdiği güçle; adaleti, demokrasiyi, insan hak ve özgürlüklerini büyük ölçüde askıya aldılar... böylece üzerimize daha fazla baskı kurarak bizleri büyük ölçüde korkmaya ve sinmeye mecbur bıraktılar...
Korkudan tüm değerlerini bırakıp kaçmış tiplerin, bize karşı cesaretli olmasının bir sebebi de bu sanırım...
Afganlıya bak..; g.t korkusuyla ülkesini, karısını, çocuğunu, anasını babasını vahşi tecavüzcülere bırakıp kaçmış... Ama ne hikmetse bizim topraklarımızda bize posta koymaktan çekinmiyorlar...
Ulan bu kadar yiğittin.. Bu kadar gözü karaydın neden kaçtın...?
O kadar ileri gidiyorlar ki; Bizim egemenliğimizdeki topraklarda göndere Afgan bayrağı çekiyor... adeta milli kimliğimize, bağımsızlığımıza, bayrağımıza hakaret ediyorlar...
Be şerefsiz; madem bayrağına bu kadar bağlıydın, onu neden bırakıp kaçtın..?
Varın hesap edin..; Böylesine ezik ve karaktersiz tiplere dahi korkak görünüyorsak bunun bir sebebi hikmeti olmalı...
Kusura bakmayın da; hakkını arayamamak... haksızlığa, adaletsizliğe tepki gösterememek... cesaretli ve ferasetli insan topluluklarının davranışı değil...
Bizim düştüğümüz durum da bu..
Başkalarını bize karşı küstahlaştıran, cesaretlendiren de bu...
Diğer taraftan; biri Kocaeli'de, diğeri Bağcılar'da, bir başkası Küçükçekmece'de... daha bilmem kaç yerde, kadınlarımıza, kızlarımıza, çocuklarımıza tecavüze kalkışıyorlar...
Bunlar rastlantı olamaz....
K.çımızdaki donun rengine kadar bilen... bizi dinlediğimiz müzikten, takıldığımız mekana kadar fişleyen iktidarın bütün bunları hesaplayamamış, öngörememiş olması kimin aklına yatıyor...?
Konu kendi milleti olunca kapısının önündeki ayakkabıdan, içeride kaç kişi olduğunu sayıp ev-ev polis gönderen iktidar mı kontrol altına alamıyor bunları yani...?