Sosyal medya aracılığıyla üzerimizde oluşturulan algı zaman zaman ürkütücü hale gelebiliyor...
Bunun son örneği köfteci Yusuf olayıydı...
İçinden domuz eti çıktığına yönelik bakanlığın gelişmiş laboratuvarlarından verilen bir rapor somut olarak önümüzdeyken; birileri, "yahu bu kadar zincir restoranı, şu kadar çalışanı, böylesine büyük bir cirosu olan işletme köftesine neden domuz eti katsın?" sorusunu önümüze atıldı...
Bu somut bir savunma değil; sadece bir mantık denklemiydi; ama biz rapora değil mantığa inandık...
Oysa domuz eti veya yağı kullanmış olmasının da bir çok mantıklı sebebi olabilirdi...
Ama inanmadık...
Biri çıktı; rapora göre köfteden çıkan domuz etinin binde 1 oranında olduğu; bunun ticari açıdan önemli bir kazanç sağlayamayacağını vurgulayan bir başka mantık denklemi ortaya koydu...
Bakın dediğim gibi; bu da sadece bir mantık kurgusuydu; ve köfteden domuz eti çıkması yönündeki gerçeği değiştirmiyordu...
Ama biz somuta değil; mantığa inanmayı tercih ettik...
Nicelik açısından; yani çokluk açısından değil de; nitelik açısından bakıldığında; Köftecinin ürünlerine domuz eti katmış olma ihtimali de vardı...
Üreticilerin ürünlerine domuz yağı eklemelerinin yaygın olduğu biliniyor...
Bu yaygınlıktan dolayı; özellikle de Müslüman ülkelerde bazı firmaların ürünlerinin üzerine özellikle, "domuz yağı yoktur" ibaresini koyduğunu da biliyoruz...
Demek ki; bu yağ, bozulmadan daha uzun süre beklemesi açısından veya başka bir açıdan ürünlere ticari bir katma değer sağlıyor olmalı ki; kullanılıyor...
Bu açıdan bakılınca; köfte numunelerinden binde bir oranında domuz yağı çıkmasına mantıklı bir sebep çıkıyor...
Ama asıl mantıklı sebeplerden biri köfteci Yusuf'un köftelerinin, diğer rakiplerine göre daha sulu olmasıyla meşhur olması...
Bunun sırrı yıllardır çözülemiyor...
Hatta bunu ürünlerine soya kıyması katarak sağladığı dahi iddia edilmişti; ama öyle olmadığı kesin...
Öte yandan domuz etinin doymuş yağ oranı yüksek...
Köftecinin köftelerine nicelik değil de; rakiplerinin önüne geçecek sululuğu kazandırmak amaçlı; yani nitelik amaçlı kullanmış olma ihtimali vardı...
Yani yani yani...
Bir kilo demire bir gram altın katılınca; yahu altının gramı az o metal bloğuna ne değer kazandıracak diye sormak kadar saçma...
Eğer ürünlerinde az miktarda domuz eti veya yağı; o ürünü ülkenin her yanına gönderirken dayanıklılığını artırıyor veya ürüne rakiplerinin önüne geçecek şekilde sululuk kazandırıyorsa; orada kiloya katkıya bakılmaz; ürüne sağladığı katma değere bakılır...
Mesela açıklamasında dedi ki; bizim 280 şubemiz var bunlardan iki tanesinde alınan numunelerde domuz eti çıktı...
Bunu öyle söyledi ki; sanki 280 şubeden örnek alınmış; ama sadece ikisinden çıkmış gibi bir algı yaptı...
Bu açıklama üzerinden yazan çizenlerde, bunu böyle anladı veya anlamış gibi bizi yanıltmaya çalıştı...
Oysa bu bariz bir yalandı...
Tüm şubelerden örnek alınmamıştı; iki ayrı zaman diliminde sadece Ankara'daki iki ayrı şubeden örnekler alınmış ve rapora göre ikisinde de domuz eti tespit edilmişti...
Bazıları çıktı bunu McDonals ve Burger King gibi kurumsal rakiplerin yaptığını iddia etti...
Olayı bir anlamda dış güçlere getirip, milli bir davaya dönüştürmeye çalıştı...
Başarılı da oldular...
Oysa; bu şirketlerin böyle bir şeyi yaptıklarına yönelik elimizde tek bir delil yok...
Firmanın sahibi de buna yönelik somut yada soyut bir şüphesini dile getirmiyor...
Peki nasıl oldu da konu buraya çekildi...?
Bu temelsiz iddiayı bu şekilde servis ettiren de muhtemelen köfteciydi...
Ve köfteci Yusuf Mcdonalds gibi küresel firmalara göre o kadar küçüktü ki...
Bize, "Bu kadar şube ve cirosu olan köfteci bunu neden yapsın?" diye sordurdular; ama "köftecinin binlerce, hatta belki on binlerce katI şubesi ve milyonlarca kat cirosu olan küresel bir şirket bunu neden yapsın?" diye sordurmadılar...
Yine de Köfteci Yusuf'a bir saldırı olduğu da ortada...
Bu saldırı organize ve baskın değil; ama net inanıyorum var...
Fakat bütün bunların Köfteciye komplo şeklinde mi; yoksa şantaj şeklinde bir saldırı mı emin olmamız lazım...
-İkisi birbirinden farklı mı?
-Farklı...
Komplo ise tamamen düzmece; tamamen iftira demektir...
Yok; şantaj ise hem saldırı, hem de temelinde başka bir korkunç şey olması lazım...
O şey de, birine şantaj yapmak için, onun yüz kızartıcı bir eylemini veya yasalara karşı işlediği bir suçu yakalamış olmak gerekir...
Olayların gelişimi bunun bir komplodan ziyade şantaj olduğunu gösteriyor...
Bu bir şantaj ise; "demek ki köfteci de yüz kızartıcı bir suç işlerken yakalanmış ki; şantaja maruz kalmış" şeklinde mantıklı bir sonuca dönüşür...
Peki; o yüz kızartıcı şey ne olabilir...
Ürünlerine domuz eti katması olabilir mi?
Çünkü kendisi açıklamasında, "şu tarihte şubemizden örnek alındı; ama alınan örnekten bize de bırakılmadı" diyor...
Mantıklı bir savunma; ama neden numune bırakılmadığı gün değil de; aylar sonra üründe domuz eti çıktığı raporu deşifre olduktan sonra...
Öte yandan Köfteci haklı çünkü; alınan örneğin bir kısmı köfteciye de bırakılsa; yarın ürününde olumsuz bir şey bulunduğu raporu çıkınca, kendine bırakılan numunenin de yasal yollardan bağımsız bir laboratuvarda analizini isteyebilirdi...
Ama bırakılmamış...
Aylar sonra tekrar gelinmiş; ve başka bir şubeden tekrar örnek alınmış...
Alınan örneğin bir kısmı işletmeye yine bırakılmamış...
Aradan 7 ay falan geçmiş; bu ürünlerde domuz eti çıkınca köfteci diyor ki; bana numune bırakılmamıştı...
Orada dur bakalım köfteci...
Aynı şey benim de başıma geldi...
Evim basıldı bilgisayar ve telefonlarım dahil evimdeki tüm dijital materyallere el konuldu...
Orada itiraz ettim ve; "bilgisayarları almanıza gerek yok sadece imaj alın; yani içeriklerini kopyalayın" dedim...
Ama dinlenmedi; bilgisayarlar alındı...
Bu kez de dedim ki; bana bir imajını bırakın; yani köftecinin dediği gibi bir örneğini...
Normal bir ilçe karakolu, ellerinde böyle bir donanım olmamasını gerekçe göstererek, bana bir imaj da bırakılmadı...
Peki ben ne yaptım; hemen onlar gider gitmez, bir gazeteci olarak sosyal medyadan yapılanları anlattım; bunun sakıncalarını dile getirdim...
Yarın bilgisayarında şöyle bir suç çıktı denizse bunu kabul etmeyeceğimi deklare ettim; kayıt altına aldım...
Bunu da anında yaptım...
Ki; sen o gün numune almak için gelen yetkililerden birer örneği de kendinize bırakılmasını neden istemedin...
Çünkü köfteci açıklamasında, "biz ısrarla istedik; ama onlar bırakmadı" denmiyor...
Öyle ya; velev ki istedi de ısrarla bırakılmadı; o zaman neden o gün bunu hem medyaya, hem savcılığa bildirmedin?
Hatta bunlar ikinci kez geldiğinde bu şansı ikinciye yakaladığında neden yapmadın?
Çünkü köfteci etinden ne çıkacağını biliyor...
Muhtemelen onu başka yollarla çözme peşine düştü de ondan diyebilir miyiz?...
Başka ne diyelim; aklına bir şey gelen varsa söylesin...
Evet; alınan bu numunelerden çıkanların, köfteciye şantaj olarak kullanıldığı, hatta epeyce bir miktar para alındığı; ama bu isteklerin sonu gelmeyince köftecinin taktik değiştirdiği yönünde bir şüphe diğer hepsinden daha mantıklı görünmüyor mu?
Çünkü; olay ima olarak bir yerlerde dillendirilir dillendirilmez; köfteci tarafından sosyal medyadan öyle büyük bütçeli bir kampanya başlatıldı ki; bir bakıyorsun bir tarikatçının resmi ile savunma ve övme.. Bir bakıyorsun seküler bir ismin fotoğrafı ile bir başka savunma...
O güne kadar adını dahi duymadığımız sayfalardan profilimize düşen mantık dolu savunmalar..
Hepsi yerli firmamıza dış güçlerin saldırısına gönderme yapıyor...
Ardından köfteci çıkıyor; ben masum bir kuşum diyor...
Resmen bizi köfte gibi yiyor...
Yahu sen saf ve masumsan, bütün bu sosyal medya savunmasını önceden neye dayanarak hazırladın?
Bunca detaylı planlamayı saf olduğun için mi yaptın diye sorası geliyor insanın...
Finalde ülkede tağşişin yaygın olduğuna; bir çok büyük ve güven veren firmanın da dahil ürünlerinde tağşiş yaptığına ikna olduk; ama Yusuf'un köftesinden domuz eti çıkmasına ikna olmadık...
Dondurmadan süt çıkmadığına...
Baharatlarda kiremit, talaş ve boya çıktığına..
Sucuktan at ve eşek eti çıktığına inandık; ama Yusufcuğun köftesine domuz eti kattığına inanmadık...
Neden?
Sizce bu işte masum bir kuşluk mu, yoksa bir çakallık mı vardı?
Bu arada ben de Köfteci Yusuf şubelerine sıkça giden biriyim...
Özellikle Orhangazi şubesini çok beğenirim...
Bundan sonra gitmezsem; köftesine domuz eti kattığı için değil, bizi aldattığından şüphe ettiğim; hatta bizzat açıklamaları ve sosyal medyadaki algı oyunları ile saf yerine koyduğu için gitmem...
Ve Yusuf'un köfteleri eskisi gibi sulu sulu olmazsa; bunun artık köftelerine domuz eti ekleyemediği için mi böyle olduğu sorusunu sorarım...