KARAMSARIM AMA UMUTSUZ DEĞİLİM...
Dünyanın en büyük, en vicdansız, en düzenbaz, en gözü kara sahtekarlarından dolandırıcılarından biriymiş Sezgin Baran Korkmaz...
Ve etrafından kendi gibilerle gelmiş Türkiye'ye...
Bir çok şirkete, şirket ve servet sahibine, bu ülkenin adli sistemini, medyasını ve siyasetçilerini de kullanarak çökmüş...
Ben o ara; bir iş adamından rüşvet isteyen eski milletvekili ile ilgili haberden dolayı yargıç önündeydim...
Yok-yok şahit olarak değil... Rüşveti alanın şikayetiyle, rüşveti alan değil de ben yargılandım...
Hem de 2 ayrı mahkemede...
Hem de, "milletvekili benden rüşvet istedi" diyen iş adamı dahi berat ettirilirken, bana 2 ayrı ceza veriliyordu....
Bu ülkenin adli sisteminin geldiği hali çok tecrübe ettim... Ve bu güne kadar nasıl yırttım bilmiyorum...
Çünkü Sezgin Baran Korkmaz gibi dolandırıcı olmanın, hırsız olmanın konforunu, rahatlığını, siyasi desteğini alamadım hiç...
En büyük sahtekar, en büyük dolandırıcı, en büyük hırsızla siyasetimizin en tepesi dahi yan yana gelmiş.. toplantı yapmış... hatta görüntü vermişler...
Şimdilerde Google'dan falan o fotoğraflarını sildiriyorlarmış...
Reza Zarrap olayı gibi...
O da aynı bu konforla ülkede at oynatmıştı...
Ben o ara bir imar yolsuzluğundan yargılanıyordum...
Hayır yahu ben yapmadım tabi ki;
Yapanları yazdım diye... yapanlar değil de ben verdim hesabını...
Ülkemize giren uyuşturucuyu kimlerin yönettiği... bu parayı kimlerin kontrol ettiği... dolayısı ile çocuklarımızı kimlerin zehirlediğine dair iddialar ve bilgiler çıktı ortaya....
Devleti, çocuklarımızı emanet ettiklerimizin isimleri uyuşturucu baronlarının baronu olarak o iddialarda yer aldı...
Şok olduk...
Ama yine de; ne bir dava var, ne gözaltı, ne tutuklama, ne birine soruşturma...
Bense o ara, akrabasına torpil yapan bir milletvekili haberini, "şerefsizliğin alemi yok" başlığı ile yorumladığım için savcıya ifade veriyordum...
Sonra jet hızıyla iddianame yazıldı hakkımda...
Ve aynı hızla yargılanmam da başladı...
Suikastlerden, tecavüzlerden, cinayetlerden, mala çökmelerden, insanlara saldırı düzenletme olaylarının faili olarak milletvekillerinin ve onların sahiplerinin isimleri döküldü etrafa...
Yine de; kimse gözaltına alınmadı, tutuklanmadı... hapse atılmadı...
Ben ise o ara; yayınladığım bir belgenin altında isim bile olmayan hesap numarası göründü diye yargılandığım davada 2,5 yıl hapis cezasına çarptırılıyordum...
Bir milletvekilinin evinde milletvekilinin silahından çıkan kurşunla ölmüş bir kadın bulundu...
Hiç bir şey olmadı...
Genç gazeteci bir kadının bir milletvekili tarafından öldürüldüğü iddiası düştü gündeme... ülke sarsıldı...
Hemen o milletvekiline siyasi bir operasyon yapıldı ve mevkiisi, makamı, yetkisi yükseltilerek ödüllendirildi...
Çıplak aramaya maruz kaldığını iddia eden kadınlar bağırıyordu, seslerini duyan yok...
Bir kadın milletvekilini duydu... sahip çıkar derken beklerken, o da mağdur kadınlara "ahlaksızlar, onursuzlar" diyerek küfür etti...
Ben o ara; yaptığım bir espriden dolayı cinsel tacizden yargılanıyordum...
Espri yapmanın hesabını, cinsel taciz suçlaması ile onuruma saldırı gibi yazılmış bir iddianame olarak bulmuştum karşımda...
Esprinin bile hesabının sorulduğu ülkede, nelerin hesabı sorulmuyor...?
Ülkemizde adaletin geldiği hal...
Bazı savcıların benimle ilgili hazırladığı iddianamelere bakıyorum da; adeta kin kusuyor... adeta birilerinin tetikçiliğini yapıyorlar...
Hakkımda verilmiş bazı mahkeme kararları okuyorum mesela;
"YÜCE TÜRK MİLLETİ ADINA" diye başlayan...
Ama inanmıyorum...
İnanmıyorum çünkü; O kadar eminim ki; o kararların Türk Milleti adına değil de bir avuç vicdansız adına verilmiş kararlar olduklarına...
Cezaevlerimiz bir ara savcılarla, hakimlerle, generallerle ağzına kadar dolmuştu...
Suçları vatana ihanet...
Yani anladık ki; ne cüppe, ne üniforma, ne seçimle gelmek sizi saygın, onurlu, kutsal yapmıyormuş...
Bir insanı insan eden en güzel cüppe, en güzel hırka vicdanmış...
Karşılaştık mı vicdanlılarla da...
Karşılaştık...
Onun lezzeti de çok başka bir şey...
Mutlu değilim...
Ama mutsuz da değilim...
Karamsarım...
Ama umutsuz değilim...
Artık sevmiyorum yaşamayı...
Ama ölmüyorum da...
Sadece beni mutlu edecek adaleti de istemiyorum...
Başörtüsüne özgürlük için savaşanlardanım...
Başörtüsü mağduriyeti bitsin diye savaşanlardanım...
Zor bir savaştı kazandık; ve başörtülüler milletvekili oldu, hakim oldu, savcı oldu...
Sonra o başörtülülerin, o başörtülü siyasetin, o başörtülü bürokrasinin mağduru olmaya başladım...
Taddım biliyorum; hiç bir düşmanın atacağı kurşun, uğruna savaştıklarımın attığı iftira kadar can yakıcı değil...
Şu düzen değişsin artık... tek isteğim bu...
Sadece değişsin...; gelecekse de görmek istemiyorum o güzel günleri...
İstemiyorum başkasına diken olup batacaksa, bana gül olacak düzeni...
Denedim, tecrübe ettim olmadı...
Şikayetim var; ama kendim için değil...
Çok da kötü değil aslında mağdurluk....
Bir haysiyeti var...
İnsanı tazeleyen, Allah'a yaklaştıran, hayata anlamayı sağlayan, tecrübe ile donatan buruk bir tadı var mağdur olmadın..
O sebeple; İstemiyorum onursuz bir mağrurluk...
Sadece başı dik tutmaktan ibaret olan...
Sadece dik durmaktan ibaret olan...
Sadece insanlara tepeden bakmaktan ibaret olan bir mağrurluğu istemiyorum...