Bağımsız yargı; hak-hukuk adalet...
Bunlar olursa insan hak ve özgürlükleri teminat altına alınır, mülkiyet güven altında olur, zulüm mümkün olmaz...
Tarafsız güçlü denetim ve yaptırım mekanizmaları oluşur...
İnsanlar haksızlığa uğradığında siyasi otoriteye veya mafyaya gitmez; yargıya müracaat eder...
Bu mekanizmalar sağlıklı çalıştığı sürece; sadece o ülkedekiler değil, dünyanın bir çok ülkesindeki yatırımcılar o ülkeye yatırım yapmak için fırsat kollar...
Ülkede yatırımlar çoğaldıkça; işsizlik azalır, refah yükselir...
Refah yükseldikçe; eğitime talep artar, ülkenin ortalama eğitim seviyesi yükselir...
Eğitime talep yükseldikçe; eğitim kalitesi artar...
Eğitim kalitesi arttıkça; teknolojiden, sanayiye, kültür sanata kadar her alanda, dünyayı da etkileyecek boyutta, kendine özgü gelişmeler yaşanır...
Bağımsız yargının yok edildiği yerde ise; adalet diye bir şey kalmaz...
Adaletin kalmadığı yerde; zulüm hüküm sürer...
Güven yok olur...
Hakkını arayacağı bağımsız yargı ve denetim mekanizmaları olmayan ülkeye güvenemediği için; gerçek yatırımcı gelmez...
Yatırımın gelmediği, olanın da kaçtığı ülkede; işsizlik gittikçe yayılır...
İşsizliğin yayıldığı ülkede refah seviyesi hızla düşer...
Refah seviyesinin düşmesi; eğitimden, esnaflara, sanayicilere kadar her alanı olumsuz etkilemeye başlar...
Ekonomi kötüye doğru düşüşe geçerken; enflasyon, döviz, akaryakıt başta her şey de anormal yükselmeler başlar...
Bunlara paralel halkta da tepkiler yükselir...
Gücünü adaletin yok edilmesi; yani adaletsizlikten alan yöneticiler; iktidarlarını tehdit eden bu tepkileri sindirmek için baskıyı artırır...
Baskıyı artırmak için de doğal olarak adaleti daha çok öldürüp, zulme daha çok yol vermeleri gerekir...
Böyle bir ortamda iktidarı elinde tutmaya çalışanlar, kendi adaletsizliklerini, zulümlerini, yanlışlarını destekleyecek bir taban oluşturmaya çalışır...
Bunun için de devletin herkese eşit faydalandırılması gereken iş, kredi, hibe, ihale, destekleme ve daha bir çok imkanını; sadece yandaşlarına verir...
Zengin yandaşına milyar dolarlık ihaleler olmak üzere, en tabandaki yandaşına, geçici, kalıcı iş ve sosyal yardımlar dağıtmaya başlar...
Ayrıca; tüm bu zulüm yönetimini sürdürmek için bürokraside yer alanları da susturması gerekir...
Onları da ancak direkt veya dolaylı rüşvetlerle kontrol altına alır...
Bazılarına 3-5 yerden maaş... Bazılarına yakınları üzerinden ihale... Bazılarına komisyon adı altında iş takipçiliği imkanı ve daha neler neler...
Tüm bunlara ek maliyeti yüksek, devasa medya yapılarını da kontrol altına alması gerekir...
Yine de halkı kandırmak için; tarikatlere, cemaatlere, medya yapılarına ihtiyacı vardır...
Medya yapılarını kontrol altına almak için de, sürekli anormal şekilde para akıtması şarttır...; ve bunu da yapar...
Tarikat ve cemaatler de aynı şekilde ağzını açmış balinalar gibi; bu dağıtmaya mecbur olan iktidar ehline doğru açıp ağzını bekler...
Ve her gün daha büyük lokma isterler...
Çünkü bunca zulmü desteklemenin fiyatı da haliyle yüksek olmaktadır...
Gerçek yatırımların durduğu, olanların kaçtığı, enflasyon ve dövizin alıp başını gittiği ülkede merkez bankası da dahil paranın olduğu her alan talan edilmeye başlanır..
Çünkü böyle bir iktidarı sürdürmenin yolu sadece ve sadece zulme ortak olabileceklere; devletin ve milletin imkanlarını peşkeş çekerek mümkün olur...
Peşkeş çektikçe de devletin, milletin refahı düşer; fakirlik ve sefillik alır başını gider...
İktidardan diktatöre dönüşen yönetici ve çevresi; tüm bunları yaparken yıllar içinde elini kana bulamaktan, esrar, eroin baronluğuna, mafya ile işbirliğine; hatta vatana ihanete kadar her türlü suça bulaşırlar...
Bu halleri ile her ne kadar halklarına tanrılık taslasalar da; dışarıdaki güçler için birer kuklaya dönüşürler...
Bunlar devleti ve milleti sürekli borçlandırmayı marifet zanneder... Ülkede adaleti yok ettikçe ülkenin dışarıdan borçlanma maliyeti yükselir...
Dış kredi ve dövize bağımlı hale geldikleri için de; artık tefeci faizine dahi razı olurlar...
Ama gün gelir artık tefeci faizi ile dahi borç bulamaz noktaya gelirler...
Bu da ülkeye güveni iyice baltalar...
Güven gittikçe de ekonomi daha da kötüleşir..
Öyle ki; ülkede her şey, kendi ortalama halkına pahalıyken; yabancılara sudan ucuz hale gelir...
Bu durum; ülkenin ürettiği mallardan, sanayi kuruluşlarına kadar her alanı yağmalanmaya uygun hale getirir; iktidar da sırf eroinman gibi muhtaç hale geldiği dövize ulaşmak için bu yağmaya göz yumar...
Ülkenin yüzyıllar süren kazanımları adeta üç otuza yabancıların eline geçmeye başlar....
Bu bir aşamadan sonra; sistematik bir işgale dönüşür...
Artık o ülkenin halkı işgal altındaki ülkelerde olduğu gibi, ülkesinden kaçmaya çalışırken; yerlerine de ülkenin kaleleri olan sanayi kuruluşlarını satın alan yabancılar gelmeye başlar...
Bütün bu zincirleme gelişmeler; baskı altında da olsa halkta rahatsızlığı yeniden artırmaya başlar...
İktatör de doğal olarak; baskının yani zulmün dozunu artırır...
Baskı arttıkça; adalet daha da yok olur...
Adaleti daha fazla yok etmek için de daha fazla çar-çur etmek gerekir...
Adaletsiz yargı kararları, akla ziyan soygun gibi ihaleler, vakıflara, derneklere, tarikatlere, medya gruplarına yapılan bağışlar, verilen kredi adı altındaki peşkeşler duyulmaya başlar...
"Yavuz hırsız ev sahibini bastırırmış" sözü ete kemiğe bürünür ve tüm bu yolsuzluk ve hırsızlıkları yapanlar değil; ortaya çıkaranlar yargılanmaya, baskı altına alınmaya başlanır...
Hiç bir baskıcı yönetim; rutin standart bir baskı ile yönetemez ülkeyi... Baskıyı hep daha fazla artırmak zorundadır...
Bunu yapabilmek, bunu uygulayacak bürokratlar, destekleyecek medya, tarikat, cemaat ve taban bulabilmek için de hep daha fazla çalmaya mecburdur...
Yargı bağımsız, denetim ve yaptırım mekanizmaları bağımsız olmadığı için.. Hepsinin başına liyakate göre değil; diktatöre sadakate göre atamalar yapıldığı için; artık doğruyu söyleyenler yargılanmaya, hak adalet isteyenler hapishaneleri doldurmaya başlar...
Buna ek; çalan ama diktatöre biat eden tipler, soyan ama sistemin yandaşı olan tipler itibarlı hale gelir...
Otokrasinin yok ettiği ve sadece kendisinin dağıttığı adalet ve imtiyazlar; oligark türü yarı mafya grupların iştahını kabartır...
Gücü elinde tutan otokratik güçlerle çıkar anlaşmasına giren bu yapılar gelir ülkeye...
Onların da işi gücü devleti ve milleti soymaktır zaten...
Onlar geldikçe fakirlik artık sefalete doğru dönüşmeye başlar...
Artık bu yapının, işbirliğinden çekinmeyen kendi mafyası vardır...
Kendine bağlı dini kurumları, tarikatleri, cemaatleri ile kendine göre yorumlanan yeni bir dini vardır...
Bazen, "bize bunları yaptıran Allah" diyecek kadar ileri giderler, yaptıkları tüm o zulümleri Allah'ın üzerine atarlar; ama yine de dini kurumlar ve tarikatlerden tek bir çıt çıkmaz...
Arpalarını aldıkları sürece zalimi de zulmü de desteklemeye devam ederler...
İşte bütün bunların olabilmesinin tek nedeni; bağımsız yargının, adaletin ve hukukun yok edilmesidir...
Şimdi anladık mı; ekonomi başta bir ülkede refah ve huzurun tesisi için adalet ve bağımsız yargı neden önemli...?